Türkiye'nin başbelâsı!

İthal malı tüketim çılgınlığını PKK teröründen daha tehlikeli bulduğunu yazan Rıza Zelyut, halkı uyardı.

Siz sanıyorsunuz ki PKK Türkiye’nin en büyük sorunudur.
Yanlış... Asıl sorunumuz; üretmeden delicesine tüketmektir.
Gerçek bela tüketim belasıdır.
Türkiye’ye tüketim mikrobu aşılandı ya; artık PKK’ya, 5. Kol ajanlarına, hatta Sorosçu vakıflara bile gerek kalmamıştır. Bu zihniyet devam ederse ve beslenirse; Türkiye çökecektir...
Ne demek istediğimi; elektronik mağazaları önünde kuyruğa giren adamlara bakarak anlayın.
Efendi; televizyonunu değiştirecek; cep telefonunu yenileyecek; son model fotoğraf makinesi alacak. Gitmiş, gece yarısından mağazanın önünde kuyruğa girmiş.
Para bizden çıkıp Japonya’ya, İsveç’e, Avrupa’ya doğru uçuyor.
Oralardaki fabrikalar daha fazla üretiyor; daha çok işçi çalıştırıyor; zenginlik yaygınlaşıyor.
Bizim paramızla...
Bizim hastalıklı tercihimizle...

***

Tarihi doğru okumasını biliyorsanız; anlayacaksınız: Osmanlı İmparatorluğu da böyle batmıştır.
Osmanlı Devleti önce dış borca alıştırıldı. Padişahın önünde devlete kredi vermek için Avrupalı bankerler kuyruk oluşturdular.
Bedava gibi gözüken bu paraların geri ödenme zamanı geldiğinde devlet sıkıştı.
Avrupalılar Türkiye’yi tehdit ettiler.
Ve bir Borçları Yönetim Komisyonu (Düyun-ı Umumiye) kurdurdular.
Osmanlı Devleti’nin en önemli gelir kaynakları; Avrupalı tüccarların/bankerlerin eline geçti.
Sonucunda da koskoca imparatorluk hızla dağıldı; çöktü, gitti.
Sebebi: tüketim çılgınlığı idi.
Çünkü; üretmeyen Osmanlı Devleti; Avrupalılar gibi tüketiyordu.
Hükümet; açığı kapatmak için durmadan Türkiye’nin geçmişte yarattığı karlı kuruluşları satıp kasaya para koyuyor. Peki ama bu satış nereye kadar gidecek?
Maliye Bakanı Unakıtan, ’Adamlar fabrikayı, toprağı cebine koyup götürmüyor ya!’diyor.
Elbette götürmüyor; götürmeyecek... Türkiye’yi 1919’de Batılılar işgal ettiğinde de topraklarımızı ceplerine koyup götürmeyeceklerdi.
Bugün olduğu gibi çalıştırıp; karını alıp gideceklerdi...

***

Diyeceğim şudur:
Hükümet; paçayı kaptırmıştır. O taraftan kurtuluş beklemeyin.
Vatandaş olarak siz harekete geçin.
Yabancı malına çılgınlar gibi saldırıp para akıtmayın.
Bir benimle ne olur, diye de düşünmeyin.
Bize zihniyet değişikliği gerekiyor.
Ey vatandaş iyi bil ki; baştakilerin para derdi yoktur. Burası olmazsa gider Amerika’da yaşarlar... Yaşıyorlar da... İleride bu borçları ödeyecek olan sensin. O yüzden elin malı için böyle delilik nöbeti geçirme...
Tutumlu olun ki bu topraklarda tutunasınız... 
* Rıza Zelyut / Akşam


+++++

E. Özkök’ün anlayamadığı
Dün Türk basınında bir şey dikkatimi çekti. Muhtar Kent’in dünyada “kapitalizmin sembolik kalesi” olarak bilinen Coca-Cola’nın başına getirilmesi, merkez medyanın aşağı yukarı bütün gazetelerinin manşetindeydi. Buna karşılık “milliyetçi” ve “dinci” diyebileceğimiz gazetelerin hiçbiri bu haberi manşete çıkarmamıştı. Her gün gazetelerimizin birinci sayfasına, “özel bir haberi” koymak, yani rakiplerimizi “atlatmak” isteriz. Böyle bir reflekse rağmen, önceki gün gazeteyi yaparken, hemen hepimiz Muhtar Kent haberini manşete koyma konusunda mutabıktık. İşte o yüzden merak ediyorum. Acaba, bizi, Muhtar Kent haberini manşete koymaya yönelten “motif” nedir?
Kendini “milliyetçi” ve “dinci” olarak gören gazeteleri, bunu bırakın manşete, birinci sayfaya bile koymama kararına götüren motif nedir?

***

Oysa bakın cebinde Türkiye pasaportu taşıyan bir insan, bir zamanlar “emperyalizmin”, “kapitalizmin” neredeyse orak çekici gibi görünen bir simgenin tepesine bayrağını dikti.
Türklükse Türklük. Müslümanlıksa Müslümanlık. Muhtar Kent’te her ikisi de var. Öyleyse ulusalcılık ve Müslümanlık kimliği altında gazetecilik yapan arkadaşlarımız bu başarıya niye sevinemediler?
Mesleki bir yanlış değerlendirme mi? Yoksa kızgınlık mı?
Veya küreselleşmeye karşı “goşist” bir tavır mı?
Benim için bu olayın en çarpıcı sonucu şudur:
Yıllardır küreselleşmenin “neo emperyalizm”, yeni sömürgecilik olduğunu savunanlara karşı şunu söylüyordum.
Tam aksine küreselleşme, varoş ülkelerin, varoş çocukların intikamıdır.
* Erturul Özkök / Hürriyet

+++++

Doğan Grubu niye üzüldü?
Dün Doğan Grubu medyası ve özellikle Ertuğrul Özkök, patronunun 500 milyon dolarlık çeki davetsiz TMSF kapısına dayanıp bugün 1.1 milyar dolar peşin para ile satılan ATV ve Sabah’ı ucuza kapatamamış olmanın üzüntüsü içinde idiler. Başlıklar “Taban Fiyatına Medya”, “SABAH-ATV Şipşak Satıldı”, “Başbakanın Damadı Çalık’ın başında!” gibi ilginç yaklaşımlarla atıldı. Ama özür talep eden Ertuğrul Özkök’ün esas özür dilemesi gereken kişi olduğunu da Yavuz Semerci açık seçik belirtti. Acaba sahiden kimin utanması ve özür dilemesi gerekiyor?
* Deniz Gökçe / Akşam


*****

2 E. A.’nın  Atatürk düşmanlığı
Hıncal Uluç’u şaşırttı...

Serdar (Turgut) dostum gücenmesin.. Engin’in (Ardıç) Genel Yayın Müdürü ben olsaydım, bugün Hıncal Uluç’un esamesi okunmazdı inanın.. Öyle bir yetenektir..
Ama ziyan etti kendini.. Belki de tembelliğinden, masa başından kolay yazılar yazdı hep.. Kendinden başka herkese, her şeye, her kişi ve kuruma söverek..
Bizimkiyle beraber iki E.A.’nın son bir yıldır özellikle en yaptıkları şey, Atatürk’ü, düşüncelerini ve kurumlarını aşağılama yarışı.. İki E.A., hani ünlü film vardır, Dead Heat on a MerryGoRound.. Atlıkarıncada At Başı.. Dönüp dolaşıp ayni yere gelerek yarışıyorlar durmadan.. İkisine de yazık olurken.. Bu kültür, bu vizyonla insanın böylesi Atatürk Düşmanı olması, nasıl
oluyor, bilemiyorum..
* Hıncal Uluç / Sabah


****

Ülkeye el konuluyor
- Saaat...
- Saaat...
- Saaat...
- Sattım...
Satış, Nakşî oligarşinin egemenliğinde, herkesin gözleri önünde haraç mezat yapılıyor...
Nakşî oligarşi medyaya da postasını koyup ’Dördüncü Kuvvet’i ele geçirmek yolunda dev bir adım attı...

**

Satılan ne?..
Ya da neler?..
Sabah grubu - ATV...
 “6 gazete, 1 TV, 1 radyo, 10 dergi...”
Batı demokrasilerinde böyle satış var mı?..
Güldürmeyin beni...
Batı’da siyasal iktidar ülkenin ikinci büyük medya grubunu oluşturan gazetelere, dergilere, televizyonlara devlet adına el koyacak...
Sonra da haraç mezat satacak...
Hem de kime?..

**

Sabah grubuna el koyan iktidar..
Satışa çıkaran iktidar..
Alan iktidar..
El koyan - satan - alan aynı kişi..

**

Nakşî oligarşi, yalnız medyaya değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne de el koydu, koyacak...
Demokrasi fiilen elden gidiyor...
Hepimiz seyrediyoruz...
Önceki gün yargı Nakşî iktidarın eline geçti...
Bugün Türkiye’nin ikinci büyük medya grubu
Nakşî oligarşinin eline geçti...
Ele geçmeyen hangi kurumlar kaldı?..
Hepsi sırada...

Yazarın Diğer Yazıları