AB'cilere ithaf olunur

Erol Manisalı’dan,  Türkiye karşıtı Sarkozy’nin tutumunu “patolojik vak’a” diye tanımlayanlara: Ortada patolojik vak’a varsa o da bizimkisi

Fransa’nın, “Türkiye-AB görüşmeler sürecine ilişkin metinden üyelik perspektifini çıkarması ” Türkiye’de tepkiyle karşılandı. TÜSİAD, bu tutumu “patolojik bir vak’a” diye tanımlamış . “Patolojik olayın” gerçekte ne olduğunu ortaya koymamız gerekiyor. Tam üye yapılmayacağımız “aklı başında ve namuslu olan” herkes tarafından biliniyor. Ancak önce, “şu patolojik meseleye” bir göz atalım: Türkiye’nin ileride de alınmayacağını bilerek , “Biz sadece görüşüyoruz” denilmesi için talepte bulunan Fransa mı “patolojik vak’a” nın konusu olur? Yoksa Türkiye’nin alınmayacağını çok iyi bildikleri halde “alınacakmış oyununu oynayanların yaptıkları aldatmacalar mı?”
Ortada patolojik bir olay varsa bu kesinlikle ikincisidir. Bizim oligarşinin içinde bulunduğu durumu en iyi Günter Verheugen kanıtlamıştı; “Biz Türkiye’nin AB’ye alınmayacağını akıllı insanların anlayacağı bir biçimde söylüyoruz” demişti.  Günter Verheugen’in yanında ikinci şahidim ise Abdullah Gül ’dür. 1994-1996 döneminde TBMM’de yaptığı “bilgili ve dürüst” konuşmalarla, AB’nin bizi içeri neden almayacağını, arka bahçeye bir kuma gibi nasıl kapatacağını bilimsel bir biçimde ortaya koymuştu. 
(...) Gerçeklerin söylenmesinden korkanlar kim? Sarkozy ’nin ve Merkel ’in Türkiye’nin alınmayacağını açık açık söylemelerinden ve metinlere koymalarından korkanlar kim? Karartma uygulanarak gerçeklerin gün ışığına çıkmasını kimler, neden engelliyor?
1) ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge için biçtiği elbiseyi baştan kabul eden kimi sermaye çevreleri var. Onlar Türkiye’nin alınmayacağını; arka bahçe yapılarak bölüneceğini halktan gizlemek istiyorlar. Bütün sorunları, Batı ile karşı karşıya gelmemek; onların taşeronluğunu yaparak ayakta kalmak.
2) Dinciler “Cumhuriyete karşı, ABD ve AB’yi arkalarına aldıkları için”, görüşmeler sürecinin (ve aldatmacanın) aksamadan yürümesini istiyorlar. O sayede yeni anayasaların, tarikatların, cemaatlerin yolu açılıyor.
3) Bölücü odaklar “AB ve ABD’nin en stratejik ortakları” ; Irak’ın kuzeyinde Barzani ,Türkiye’de bunlar...
Sarkozy ve Merkel’e teşekkür ediyorum. İçimizdeki       sahtekârların maskelerini düşürdükleri için...

*****

İlle de bizden olsun
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun, kadrolaşma hastalığının sebebini buldu: Özgüven eksikliği.
TÜRKİYE’nin yarısından oy almayı başaran AKP, biricik atama kriteri olarak “İlle de bizden olsun” kriterini iyiden iyiye benimsemiş durumda...Önemli bir makama, kimsenin itiraz edemeyeceği türden liberal, özgürlükçü bir isim yerine, ille de “muhafazakar” yönü ağır basan tartışmalı bir ismi atama ısrarının temelinde ne yatmaktadır? (...) “Bu bir ideolojik kadrolaşma harekatıdır” denilip geçilecek bir olay değildir. Bu tutumun altında yatan derin psikolojik ve kültürel nedenler üzerinde durmak şarttır... AKP’yi oluşturan isimler, aralarındaki çeşitli farklılıklara rağmen...Bir ortak paydada buluşabiliyorlar... “Ortak payda” şudur: Aynı kültürel çevreden gelmek... Aynı sınıfa ait olmak... Aynı dili konuşmak... Aynı ahlak anlayışına sahip olmak... Aynı töreye inanmak... Aynı kıyafeti giymek... Aynı yaşam tarzını benimsemek...Bütün bu özelliklerin bir araya gelmesiyle ortaya bir “cemaat yapısı” çıkmaktadır. Bu yapı da...Özgüvenden yoksun bir ruh halinin belirmesine yol açmaktadır. Özgüveniniz yoksa... Sizinle aynı dili konuşmayanların, sizin gibi konuşmayanların, sizin geldiğiniz kültürel çevreden gelmeyenlerin, sizin sınıfınıza dahil olmayanların yanında rahat edemezsiniz...Çünkü...Bir cemaat üyesi, ancak kendi cemaatine mensup olanların yanında kendini güvende hisseder. AKP’nin biricik atama kriteri olarak, “İlle de bizden olsun” kriterini benimsemesinin temelinde bu psikoloji yatmaktadır.


*****


Ata’ya Bakanlık ayıbı
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 2008 yılı için hazırlattığı takvimde, Atatürk’ün elinde sigara olan bir fotoğrafını rötuşla sigarasız hale getirmiş. Grafik sanatçısı Arman Salepçi dostumuz diyor ki:
- Atatürk’ün resimleri kültür mirasıdır. Tahrif edilemez. Kültür Bakanı Atatürk’ün sigaralı resminden hoşlanmıyorsa, sigarasız bir fotoğrafını alabilirdi takvime... Ama fotoğrafı rötuşlamaya yetkisi yoktur. İleride göreve içkiden hoşlanmayan bir kültür bakanı gelirse kendisinde Atatürk’ün içki içen fotoğraflarını rötuşlatma hakkını görecektir... Ertuğrul Günay bunun da önünü açmaktadır...
Kültür Bakanı bir fotoğraf sanatçısının eserine müdahale hakkını kendinde görmüştür, bu da olayın diğer acı bir boyutudur... Yaptığı iş telif yasasına da aykırıdır...
Neresinden baksanız kültüre sığmıyor...
* Melih Aşık/ Milliyet


*****


GÜNÜN SÖZÜ
Vay takiyeci vay!
Başbakan Erdoğan, “Sarkozy ikili oynuyor” demiş. O da takiyecinin biri demek ki...
* Haldun Ertem


*****

Cülus dağıtıyor
Türkiye’da milyonlarca açlık sınırının da altında insan yaşarken, TRT Genel Müdürlüğü’ne atanan İbrahim Şahin, 6 şarkı için Tarkan’a milletin parasından tam 750 bin dolar verecekmiş. Şahin’in bu hareketi, tahta çıkan padişahların yeniçerilerin gözüne girmek için dağıttığı “Cülus” bahşişini hatırlattı.Acaba Şahin kimin gözüne girmeye çalışıyor!.

Tepkiler sözde kaldı
Sözde soykırım tasarılarının gündemde olduğu dönemlerde Fransa’ya “İlişkileri keseriz, alışverişi durduruz” gibi tehditler savuran AKP’lileri ihaleleri bir bir Fransız şirketlerine verdiği ortaya çıktı. İktidarın içinde bulunduğu çelişkiye dikkat çeken Yalçın Doğan, köşesinde özetle şunları yazdı: ALSTOM/Doğuş/Marubeni. Bu üçlü arasında Alstom, bir Fransız şirketi.İstanbul’da Gebze-Halkalı arasındaki Marmaray projesi. Bu tren hattı, bu üç firmadan oluşan gruba veriliyor. 830 milyon Euro. Aynı ihaleye katılanların diğer öneriler arasında en ucuz fiyat bu üçlüye ait. İhalenin bu gruba verilmesi, mali açıdan çok normal. Normal olmayan ilk nokta burada, ihalenin zamanlaması. Fransa ile ilgili, tıpkı bugünkü gibi, ülkeyi yönetenler, işadamları, değişik çevreler ayakta. Fransa Parlamentosu Ermeni tasarısını kabul ediyor. Tepkinin bini bir para. Fransa’dan aldığı devlet madalyalarını geri verenlerden Fransız mallarını boykota kadar uzanan tepkiler içinden seç seç al. (...) Bununla birlikte, hükümet Maramaray’ı yine de, içinde bir Fransız şirketinin yer aldığı gruba veriyor.
* Yalçın Doğan  l Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları