Mola mı? "Molla" mı?

Avrupa Birliği’nin, Lizbon zirvesindeki  “nihai kararından” bir defa daha anlaşıldı ki, Avrupalılar Türkiye’yi kulüplerine “tam üye” almayacaklar. Yeniçağ’ın manşetindeki gibi, “kapıyı yüzümüze çarptılar” ... Ve bize, arka kapıyı -önünde çöp bidonları yığılı servis, personel kapısını- gösterdiler. Fakat başka yerlere gideriz diye de yakamızı bırakmayacaklar... Sonunda “İmtiyazlı ortaklık” diye Türkiye’yi “uydu”, ordumuzu Avrupa savunmasında paralı lejyoner yapmak isterler! 
Ama Türkiye’de, başta Başbakan Erdoğan bu gerçeği görmek istemeyenler ve bu yeni hakareti tevil etmek için, bin bir dereden su getirenler var. Kısacası adamlar yüzümüze tükürüyorlar, bizimkiler buna da şükür diyorlar... Bir yanağımıza tokat atıyorlar, öteki yanağı çeviriyorlar...
Ama endişe yok!
Başbakan, “AB ile ilişki sürecinde endişe taşımıyorum. Şu anda zirve metnindeki ifadeleri önemsemiyorum. Zira bizim yolculuğumuz devam ediyor. Kararlı ve emin adımlarla gidiyoruz... Türkiye olarak kazandığımıza inanıyorum. Kaybettiğimize asla inanmıyorum ve bu ay sonu itibariyle koşullar noktasında olumlu gelişmeler olacağını bekliyoruz” dedi. 
AKP kaderini AB’ye ve ABD’ye bağlamış, yörüngesinden hiç çıkar mı? Tüm AB’ciler -TÜSİAD, vb..- AB’den almakta oldukları fonları, rantları bursları hiç terk ederler mi? Bu canipten tevilin bini bir paraya. Kabahat, Sarkozy’nin iç politıka hesaplarında.. Ama Başbakan, “Benim Sarkozy’ye verilmiş bir sözüm var. Medya aracılığıyla konuşmayalım dedim, yanlış anlaşılır” diyor. Yani anlaşılan bir danışıklı dövüş var!
Deniyor ki nihai karar, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin dayatmaları sonucudur... Ama gerçekte Sarkozy, Merkel vs. gelir giderler, ama önümüzdeki süreçte yenileri  gelir, bu gerçek kesinlikle değişmez. Ancak o “süreçte” biz “arka kapıda” iane beklerken, Türkiye’nin bütün milli değerlerinin, savunma gücünün, “uyum uyum” harcanması devam eder.. Onlar dışarıdan, bizimkiler içeriden, T.C.’yi , sonunda yok ederler, Milletimizi de Anadolu’nun bir köşesine tıkarlar.

Gaflet...

Gaflet sadece AKP’nin değil; AB üyeliği hayali uğruna, bu “sürece” kapılan tüm geçmiş politikacıların. Mesut Yılmaz, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti. Karşısında, AB dayatmaları ve bölgedeki tahrikleriyle, bölücülere Türkiye’nin üzerinden geçmek imkanını verdi! Bu netice benim için, sürpriz olmadı... Hep yazdım; AB hayali başından batıldır.
Ne var ki bu gerçeği, kişisel politika hesapları yüzünden bu sonucu  göremediler! Karen Fogg’un, Lagendjik’in, Kretschmer’in sözleri ve yaptıkları entrikaları, Kıbrıs konusundakı ihanet, onlara vız geldi. AB’nin, 301. maddenin  kaldırılmasında ve TSK’nın etkisiz hale getirilmesinde, neden bu kadar ısrarlı olduğunu, Ermeni iddialarına neden sahip çıktığını düşünmediler bile! Acaba AB komiserlerinin, Türkiye’de, ilk duraklarının Diyarbakır olması  ve DTP’lilerle içli dışlı olmaları, AB fonlarıyla ve burslarıyla, Türkiye’nin bölünmesine zemin olacak “azınlık” araştırmaları ve AB’nin de gönlünde yatan, “eyalet sistemine” hazırlık olarak; okul ve mahkeme binalarının yapımını finanse etmesi onlarda, neden en azından şüphe uyandırmadı ve yıllardır “AB süreci” ile yatıp kalkıyoruz?
Siz şu çelişkiye bakın; bütün bunlara rağmen AB yolunda azimle yürümekte kararlı Başbakan Erdoğan, eş zamanda AB’nin, PKK’ya destek vermesini kınıyor!

Atatürk’ün yolu

Halkımızı kandırmak için “Bu, asrın en büyük projesinin” (!) Atatürk’ün “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” amacıyla aynı olduğunu söylerler. Çağdaş uygarlık düzeyinde şimdi, Kopenhag kriterleri denen ilkelerin bazıları var. Atatürk bunu, AB’den çok önce ifade etmiş; yani bunları “Kopenhag’dan” almamız gerekmiyor! Atatürk, “Bağımsız bir milletin, asla yabancıların, proje ve  planlarına göre kalkınamayacağını” defalarca söylemişti. Çağdaş uygarlık düzeyi kriterleri, AB’nin “telif haklı” malı değil. Bize, değerlerimize, milli çıkarlarımıza uygun olanları, başımızda AB sopası olmadan kendimiz uygularız. Yüzlerce yıllık devlet tecrübelerimizle, bunu yapamayacak kadar aciz değiliz!
 Sırası gelmişken söyleyim; bu ülkelerin bazıları Osmanlı devletinde vardı. Türkler, azınlıklara arka kapıyı hiç göstermediler! 
Hep yazarım; bütün bunların -Kürt sorununun-  altında, tarihi ve ezeli “Türk korkusu” ve şimdi de sayıları çoğalan “genç, dinamik” Türklerin Avrupa’da, AB’de egemen olacakları korkusu yatar! Biz, kendi gücümüzü bilmiyoruz, aksine  kendi ayak seslerimizden korkuyoruz.
Gerisi, şu sırada hep tekrarladığım gibi “laf-ı güzaf, abesle iştigal ve idare-i  maslahat”. Ne var ki, karşı koymazsak “idare”, ellerimizden, uyum uyum kayıp gitmekte!

Yazarın Diğer Yazıları