Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit <br>YUSUF

Hüseyin Macit
YUSUF

AB ile diyalog adına KKTC'yi küçük düşürmekten vazgeçelim...

KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer kendisiyle yaptığım bir görüşmede; AB ile diyaloğun şart olduğunu, Rauf Denktaş dönemindeki gibi ’diyaloğu reddeden-uzlaşmaz’ taraf olmayacaklarını, diyaloğa kapalı olmanın Kıbrıs Türküne fayda sağlamadığını ve dolayısıyla kendi dönemlerinde AB dahil olmak üzere kendileriyle görüşen herkesle görüşeceklerini söylemişti. Sayın Başbakan’a bütün dünyanın Rum tarafını Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti olarak ve Kıbrıs Türklerini ise Rumların bir tebası olarak gördükleri müddetçe yapılacak diyalog ve temaslardan somut sonuçlar alınmasının oldukça güç olduğunu anlatmıştım. Anavatan Türkiye’deki AKP iktidarının sırf AB’ye girmek için ödüne dayalı siyasetinin kabul edilemeyeceğini de dikkatine getirerek; AB Komisyonunun 26 Nisan 2004’te aldığı Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret Tüzüklerinin ise geçmesinin zor olduğunu;geçerse de Rum tarafının icazetiyle geçeceğini anlatmıştım. Söz konusu bu görüşmemiz yanılmıyorsam 2005 yılının Kasım ayında gerçekleşmişti.

Geçtiğimiz hafta Başbakan Soyer Brüksel’e gitti.17 Aralık tarihinde AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn ile randevusu vardı. Ne var ki Rum tarafı randevudan haberdar oldu ve Brüksel’de yaşanan krizden sonra Rehn- Soyer görüşmesi iptal edildi. Rum tarafı, AB’nin, tanımadığı bir ülkenin Başbakanının, Genişlemeden Sorumlu Komisyon üyesi ile makamında görüşmesinin kabul edilemez olduğunu söyleyerek randevunun iptal edilmesini sağladı.

Başbakan Soyer Brüksel’den ayrılmak ve AB’yi şiddetle protesto etmek yerine Olli Rehn’e göre alt düzey bir yetkili olan Müdür Michael Leigh ile görüşmeyi yeğledi. Soyer diyalog adına KKTC halkının seçilmiş temsilcisi ve Başbakan’ı olarak büyük bir hakarete maruz kalmasına rağmen, Brüksel’de kalıp temaslarına devam etmesi benim zoruma gitmektedir. Rehn ile yapılması tasarlanan görüşmeye Soyer’in, KKTC’nin seçilmiş Başbakanı olarak değil de ’Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal altındaki Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıs’lı Türk vatandaşların temsilcisi’kimliği ile katılacak olması da ayrı bir rezalettir. Diyalog adına, AB ile temas adına bu hakaretler ve rezaletler kabul edilebilir mi? AB’nin ve emperyalizmin aşağılamalarına daha ne kadar müsaade edeceğiz? Verdikleri hiçbir sözün arkasında durmayan, Rum tarafının esiri olmuş kuru kafalı kokuşmuş Batı’nın bize faydası olmayacağını ne zaman fark edeceğiz? Rum tarafının Kıbrıs Türklerini temsil edemeyeceği gerçeği kabul edilmeden, ada gerçekleri dikkate alınmadan yani KKTC  hak ettiği saygıyı görmeden temaslardan sonuç alınması mümkün müdür? Anavatan Türkiye’nin üye olmadığı bir kurumda Kıbrıs Türkünün işi nedir?
Sayın Başbakan Soyer’in Rehn ile randevusunun iptal edilmesine tepki gösterdiğini öğrendim. Ancak AB Komisyonu’ndan yaşanan rezaleti telafi edecek adım ve Rehn ile yeni randevu tarihi tesis edilmesini istemesi ise içine düştüğümüz durumun vahametini daha da artırmaktadır.
Annan Planı referandumu sonrası Plana hayır diyen, çözümü engelleyen, Rum tarafını ödüllendirerek AB’a üye yapanlar sıra Kıbrıs Türküne gelince verdikleri tüm sözleri unutmakta ve dahası seçilmiş Başbakan’ımıza bir randevuyu dahi çok görmektedirler.

Eylül ve Ekim aylarında AB genelinde ve aday ülkelerde yapılan Eurobarometre araştırması; KKTC halkının ilk kez AB’ye sırt çevirdiğini göstermektedir. AB’den umduğunu bulamayan Kıbrıs Türkleri, üyelik için geçen yıl yüzde 54 seviyesinde bulunan desteklerini bu yıl yüzde 47’ye çekmiştir.
AB ve sömürgeci emperyalistler, Başbakan Soyer’in iyi niyetle sürdürmeye çalıştığına inandığım diyalog arayışlarına cevap verecek özgür ve adaletli yapıya sahip değildirler. Bu nedenle, her fırsatta KKTC halkının iradesini uyguladığını iddia eden Sayın Soyer’in biran önce siyasetini gözden geçirmesini ve kaş yapacağım derken göz çıkarmamasını, KKTC’yi ve kendi makamını küçük düşürecek eylemlerden vazgeçmesini salık veririz.

Yazarın Diğer Yazıları