Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

Başbakan'ın "şerefi" ve hafızası

Başbakan Erdoğan sınır ötesi operasyon için Bush’la  “gizlice anlaştı”  iddialarına inanılmaz ve anlaşılmaz şekilde,  “Türkiye Cumhuriyeti başbakanı, bir şeyler vermek karşılığı böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz değildir. Değerlerini bu denli kaybetmiş değildir” diye tepkisini gösterdi. İyi de daha 1 ay önce Kızılcahamam toplantısında, “mahrem bilgileri açıklayamam”  diyen de kendisi değil miydi? 
İnanılmaz ve anlaşılmaz diyoruz, zira geçmişe bakarsak, sadece kendisi değil, Gül için de sık sık  “gizli anlaşma”  iddiaları gündeme geldi. Değil bu defaki gibi öfke göstermek, hep duymazdan gelindi, ciddi bir açıklama yapmak ihtiyacı duyulmadı. Ancak kameralar önünde sorulduğunda,  “inkâr”  yoluna gidildi, muhataplara ağır hakaretler edilerek de iddialar ikinci plana itildi.
Dahası ikilimizin bu  “ilişkilerinin” adı bile kondu, “kayıt dışı diplomasi/siyaset.” Bazı olayları hatırlayalım. Babacan’ın 1 milyar dolar hibe karşılığı Irak’ın kuzeyine girmeyeceğimize dair Dubai’de ABD ile anlaşma imzaladığı ortaya çıkınca ne oldu? Erdoğan,  “yalan, aslı yok” dedi. Ancak anlaşma metni ortaya çıkınca, bu defa da  “uygulanmadı”  demek zorunda kalmadı mı?    
Benzer bir durum, Terörle Mücadele Yasa’sına eklenen 6. madde ile, Öcalan dahil bütün PKK elebaşlarının  “etkin pişmanlık” tan yararlanmasına imkan veren teşebbüste görüldü. TBMM’deki şiddetli tartışmalarda, asker  “mutabakat metninde bu yoktu” deyince, 6. madde tasarıdan çıkarıldı. Muhalefet, bugünlerde PKK’ya af tezgahının yeniden çalışması üzerine bunu hatırlatınca, Erdoğan yine  “Böyle bir şey olmamıştır”  diyerek, inkâr yolunu seçmedi mi? Bitmedi. Dışişleri Bakanı olarak Gül’ün 2005 ve 2006’da imzaladığı, KKTC başta pek çok ağır tavizi içeren, AB Ortak Tutum Belgeleri nerede? Yine 29 Temmuz 2005’te imzalanan “Kıbrıs Ek Protokolü” nün resmi metni halen gizli tutulmuyor mu?  
Keza 24 Mayıs 2003 tarihli Vatan Gazetesine göre Abdullah Gül, Sedat Sertoğlu’na,  “Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben, her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var” açıklamasını yapıyor.
Bu itiraflarla ilgili tartışmalar sürerken susuldu, aradan 4.5 yıl geçtikten sonra, şimdi sözde tekzip edilmedi mi? Yine Gül’ün Rice ile imzaladığını söylediği  “Stratejik vizyon belgesi”  var. Bunun esasları nedir, kim biliyor? Erdoğan da defalarca,  “Bize BOP çerçevesinde eş başkanlık görevi verildi”  demişti. Peki ortada bir anlaşma var mı, varsa içeriği ne? Yoksa, görev neye göre verilmiştir?
  “Gizlenenlerden” örnekler böyle. Bir de söyleyip, reddettikleri var. Erdoğan’ın “Sen kendine ‘Ne Mutlu Türk’üm’ dersen, başkası da kendisine ne mutlu Kürdüm der..”  sözlerinin benzerini Gül de bir panelde, “Ne mutlu Türküm diyene lafını her yere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür”  şeklinde ifade etmişti. Televizyonda sorulunca, hem de cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde, “Böyle bir panele katılmadım, konuşmam da yok” demedi mi? Hemen arkasından, konuştuğu fotoğraflarıyla ortaya çıkmadı mı?.
Yeniden Erdoğan’ın  “şeref” li çıkışına dönersek; ABD gezisinde,  “Hamdolsun istediklerimizi aldık”  demişti. Uluslararası ilişkilerde, hele de büyük devletlerle masaya oturulduğunda,  “alanın”  bir de misliyle  “vermesi”, haşa Allah kelamı gibidir. Nokta operasyonlarına izin tamam, peki sadece bunun karşılığında ne  “verdik”  sormayalım mı? Eğer gizli bir anlaşma yoksa; bu PKK’ya af, sözde “sivil” Anayasa ile Türk kimliği yerine “vatandaşlık” , Türk Milleti yerine “Türkiye milleti” denmesi ve etnik dillerde eğitim gibi devletin yapısını değiştiren çalışmalar neyin nesi? Bunlara tesadüf mü diyeceğiz?
Sakın bu kükreme, “şerefini ortaya koyan Başbakan”  imajıyla, bunları millete kabul ettirme atağı olmasın. Ne de olsa  “imaj”  ve  “psikolojik harp”  devrindeyiz!..

Yazarın Diğer Yazıları