Sevr'i yeniden mi yaşayacağız?

2007 bitti, 2008’e girdik ama malum basın hâlâ goygoyculuk içinde. Sanki bizler Türkiye’de değil de bilmediğimiz bir uzay yıldızında yaşıyor gibiyiz. Ne gam ne keder, kime ne! Var mı yok mu mankenler veya kim kime ne yapmış. Haber bültenleri, trafik kazası, basit polis adliye haberleri dışında çırılçıplak. Her şey günlük güneşlik onlar için. İnsan utanıyor bunları görünce.
Bir yılbaşı geçti. Televizyonlarda eğlence programları üstün körü ve kimseyi doyurmayan bir ölçekte. Belki para verdiler ama kimsenin içine sinmiş gibi görünmüyor. Ardından yeni yıl haftasında diziler de maşallah eskilerinin tekrarı. Bir de üstüne üstelik halka yılbaşı kutlamaları konusunda gizli bir yasaklama getirildi. Terör nedeniyle Taksim’de düzenlenen eğlenceler bu yıl yoktu. Aslında AKP’nin alkol denetimi konusunda yeni bir oyunu gibi kokuyor bana.
Bu durum terör korkusuyla alındıysa, PKK’nın başarı hanesine AKP mantıklı belediyenin bir yardımına dönüştü. 11 Eylül terör saldırısı ardından hatırlıyorum da ABD’de New York kentindeki yılbaşı kutlamaları ertelenmemiş aksine teröre ve teröriste,  “senden korkmuyorum” demek için sıkı güvenlik önlemleri alınarak yapılmıştı. Halk da El Kaide’den korkmadığını göstermek için o kutlamalara her zamankinden daha kalabalık bir katılım yapmıştı. Böylece El Kaide bir yerde amacına ulaşamamış ve Amerikan halkını sindirememişti.
Buna karşılık Taksim’de vatandaşın kendince yaptığı kutlamalarda yaşanan çirkinliklerdeki polisin olaylara müdahale hızı da sorgulanmak zorunda. O meydanı her türlü kameralarla denetleyen polis ve belediyenin elle sarkıntılık ve taciz olaylarını ağırdan alarak yapılan müdahale acaba  “siz bizim dışımızda eğlenirseniz, işte bunlar olur” mesajı mı verilmek istendi. Bilemiyorum.
Başbakan hâlâ 5 Kasım tarihinde yaptığı baş başa görüşmelerde ABD’ye taviz verilmediğini ve gizli görüşmeler yapmadığını savunadursun, bazı şeyler yavaş yavaş saçılmaya başladı bile. PKK yanlısı haber ajansları, Hakkâri-Yüksekova’da İran’ı izlemek için ABD’nin üs kurmasına izin verildiğini öne sürdü. Bu ajansın haberine göre bu üssün bir benzeri de Kuzey Irak’ta. Diyana’daki Kürek dağında kurulan üssün yönetiminde İsraillilerin de yer aldığı savunuluyor.
Bu haber PKK’lılar tarafından abartılmış olabilir ama içinde bazı gerçek noktalar da yok değil. Hatırlarsanız sizlere Başbakan’ın Beyaz Saray ziyareti sırasında Amerikan tarafının her bahanede gündeme getirdiği İran konusunda tek kelime edilmemişti. Bunun nedeni gizli görüşmede bu konu ele alındığı, içinde varılan anlaşmanın ortaya çıkmasının istenmemesi olabilir.
Soğuk savaş döneminde de sürekli Amerikalılar kurdukları dinleme istasyonları ile Sovyetleri dinlemiş ve sık sık da Ağrı dağına düzenledikleri  “Nuh’un gemisini arama seferleri”  ile de bazı olağanüstü durumlardaki teknoloji denemelerini yapmışlardı. Yıllar sonra Sovyetler çökünce Türkiye’nin nasıl kullanılıp, tehlike geçince de Batılı müttefiklerimiz tarafından elinin kiri gibi bir kenara atıldığını şu anda yaşıyoruz.
Daha önceki yazılarımda ABD’nin bir ekonomik kriz arifesinde olduğunu anlatmıştım. Bu konuda son olarak tanınmış bir üniversitenin ekonomi profesörleri de uyarıda bulundu, sonumuz Osmanlıya benzer diye. Aslında bu uyarının aynısı şu günlerde Atatürk tarafından yeniden ayakları üzerine kaldırılan Türkiye için de geçerli. Hem de yalnız ekonomik açıdan değil, sosyal ve siyasi açılardan.
Türkiye’nin komşuları, ülkenin parçalanmasını resmileştiren ve Atatürk’ün yırtıp attığı Osmanlı’nın Sevr anlaşmasının yeniden uygulanmasını istiyor.  Ermeniler, Kürtler, Yunanlılar anlaşmanın peşinde. İşin acı tarafı, işbaşındaki iktidar da onlarla birlikte bu anlaşmanın uygulanmasına çanak tutuyor. Türkiye’yi inanın zor günler bekliyor, zor.

Yazarın Diğer Yazıları