Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Kötülüğü planlamak ve şok tedavisi

“Dünya; kötülük yapanlar  yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.” Albert Einstein

1890  yılında, genç avukat Vladimir Ulyanov-Lenin, 1891 yılında da açlıktan en çok etkilenen eyaletlerden birisinin merkezi olan Samara’da ikamet ediyordu. Yöre aydınının, yalnızca açılan toplumsal yardım çabalarına katılmamakla kalmayıp, kesin biçimde böyle bir yardıma karşı olduğunu da açıklayan tek temsilciydi. Arkadaşlarından birinin hatırladığına göre, “Vladimir İlyiç Ulyanov, açlığın bir çok olumlu yanları olduğunu açıkça ifade etmekten çekinmiyordu. Düşüncesine göre, ortaya çıkacak sanayi proletaryası burjuva düzeninin kökünü kazıyacaktı. (...) Geri kalmış köylü ekonomisi yıkılırken, açlık bizi amacımıza yaklaştıracak ve kapitalizm sonrası aşama olan sosyalizme ulaşılacaktı. Açlık, yalnızca Çar’a değil, Tanrı’ya olan inancı da yok edecekti” .

30 yıl sonra, Bolşevik hükümetin başı olan genç avukat, yine aynı düşüncedeydi: Açlık, “düşmanın başına ölümcül bir darbe indirmeye” yarayabilir ve yaramalıydı. Bu düşman, Ortodoks Kilisesi’ydi: “Elektrik, Tanrı’nın yerini alacaktır. Bırakın köylüler elektriğe tapsın; otoritenin gücünü gökyüzündekinden daha fazla hissedeceklerdir”. Lenin 1918 yılında Leonid Karsin’le Rusya’nın elektriklendirilmesi üzerine yaptığı bir tartışmada böyle diyordu (Nicolas Werth, Komünizmin Kara Kitabı, 2000;165). Lenin, insafsız bir ideokrattı. Bir sınıfın hâkimiyeti için başka bir sınıfın toptan yok edilmesi gerektiğine iman derecesinde kendisini inandırmıştı. Yeni bir toplum yaratmak için eski topluma ait değerlerin mahkûm edilmesi değil, yok edilmesi gerektiğini düşünen bir jakobendi. Bu nedenle ele geçirdiği Devletin, hiçbir manevi ve insani değere saygı göstermeyen terör aygıtına dönüştürülmesini sağlamıştı. Kendisinin ölümünden sonra yerine geçen Stalin de Lenin’e rahmet okutacak kadar kötülük planlayan bir gaddardı. Milyonları katlettirdi. Tanrıya karşı inancı sarsmakta ya da Çar’a karşı bağlılığı yok etmekte açlığı ve yoksulluğu kullanmak, Sovyet kudret elitleriyle başlamış ya da bitmiş bir olgu değildir. Kitlelere baş eğdirmek, uysallaştırmak ve yönetmek için kötülüğü planlamak, başlı başına bir yöntemdir. Bu yönteme yalnızca komünistler ya da Naziler değil; emperyal ve evrensel rüya gören bütün emperyalistler baş vurmuşlardır. Günümüzün küreselcileri ise yalnızca açlığı ve yoksulluğu değil her türlü değeri, insanlar aleyhine kullanarak bunu yapmaktadırlar. Bu yön dikkate alındığında, ABD’li neoconların eski Nazi ve komünistlerden hiç de aşağı olmadıkları görülür. Bu anlamda komünizm ve kapitalizm birbirinin ikiz kardeşidir.

ABD’deki yönetimi elitini oluşturan neoconlar, “kötülüğü” toplumları terbiye etmek için gerekli,  sosyal şoku sağlayan bir araç olarak görmektedirler. Onlar Lenin’den değil ama Leo Strauss adlı Amerikan yeni-muhafazakârlığının fikir babasından etkilenmişlerdir. Strauss, Dick Cheney dahil bir çok ABD üst düzey yöneticisinin hocasıdır. Strauss’a göre; Toplumlar elitler tarafından yönetilmelidir. Yönetmek için de kötülüğün planlaması yapılmalıdır. Çünkü kötülük, her toplumun yola sokulması için gerekli sosyal şoku sağlar. Ayrıca uluslararası ilişkileri de bu çerçevede aşmak gerekir. Kötülük yapmaktan korkmayan akıllı insanların kontrolünde yaratılan büyük şoklar ile uluslararası ilişkiler düzene sokulabilir ve şoku yaratan üstün ülke bu süreçten büyük çıkar da sağlayabilir. Strauss’un ekonomik doktrini Milton Friedman’ın teorilerine dayanır. Strauss neoconların ideolojik, Friedman ise ekonomik gurusudur. Onun doktrinlerinin uygulanmasını felaket ekonomisi adıyla incelemeye alan Naomi Klein, şok yaratmaya dayalı dış politikanın yarattığı felaketlerden nasıl ekonomik çıkarlar elde ettiğini anlatıyor. Leo Strauss’un öğrencileri olan neoconlar, hedefleri doğrultusunda son derece acımasız davranmayı meşru görüyorlar. Kendi ülkelerine karşı bile acımasızlar, tabii afetlerden bile bir ülke halkının (sıradan insanların) kontrol altında tutulmasında yararlanılabileceğini söylüyorlar.

Türkiye’deki 2002 yılı krizi, Saddam’ın Kuveyt’i, ABD’nin Irak’ın işgali, çuval vakası ve AKP’nin Türkiye’de iktidara gelmesinin bu “kötülük planlaması” ve “şok” yaratmaya dayalı politikalar dikkate alınmadan açıklanması, mümkün değildir.

Yazarın Diğer Yazıları