Görüşme yolu ile...

AB’den ve ABD’den gelen seslere bakınız: Taraflar arasında uzlaşma yönünde iyi niyet varsa 2008’de uzlaşma olabilirmiş!  Bunu söyleyenlere göre “taraflar” Kıbrıs Halkıdır - yüzde 80 Rum ve yüzde 20 Türk toplumu (Kıbrıs’ta İKİ HALK olduğunu kabul etmezler hem de çift referandumlara rağmen); “işgal altında yaşamak zorunda kalmış olan zavallı Kıbrıslı Türk azınlığı” addederler bizi!  “İşgal” kalksa, Türk askeri çıksa, yerleşikler Anadolu’ya dönse iş bitecek görüşündedirler. Bu  “adil” (!) sonucu engelleyen kim? AB’ye üyelik için müracaat etmiş olan Türkiye! Bizi masaya oturtmak isteyenlerin konuya bakış açıları bundan başka bir şey değildir. Bunlar 1960 Antlaşmalarının Enosis ile Taksim arasında “şerefli ve kalıcı olduğu sanılan bir ortaklık anlaşması olduğunu” bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Bu ortaklığı Rum ortağın Enosis yolunu açmak için plan yapıp silâhlanarak yıktığını da bal gibi biliyorlar. O halde bu saflık niye? Tarafların iyi niyeti ve uzlaşma arzusu varsa, 2008’de her şey tamam olacakmış, yeter ki Türk tarafı önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun! Bu da “dost ve müttefik ABD” nin dostça çağrısı!

44 yıldır Rumların Kıbrıs’a sahip çıkmak ve adayı Yunanistan’a mal etmek için silâha sarılıp teröre tevessül ederek başlattıkları “meseleyi”, suçlu Rum tarafını “meşru hükümet”  addederek çoktan Rumların lehine hallettiklerini ve Rum liderliğinin kendilerine bahşedilmiş olan bu “yüceliklerden” aşağıya inip Türk tarafı ile yeniden (1) Enosis’i yasaklayan, (2) azınlık olarak gördükleri Türk ortaklarına yeniden eşit haklar tanıyan, (3) Türkiye’nin Garantörlüğünü devam ettiren ve bu nedenle (4) adada Türk askerinin bulunmasına cevaz veren bir uzlaşmaya ihtiyaç hissetmediklerini sanki bilmiyorlar! O halde 44 yıldır devam ettirdikleri bu  “masaya geliniz” oyununa devam edilmesindeki ısrarları niye?

Bunların tek müşterek hedefleri Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarını ortadan kaldırmak suretiyle, kendilerince demokratik bir rejim içinde AB üyesi Kıbrıs’ı barışa kavuşturmak! Bu nedenle Kıbrıs’ta iki HALK’ın var olduğunu, 1960 Antlaşmalarına göre iki ayrı demokrasinin yürürlükte olduğunu, 1960 Cumhuriyetinin zannettikleri gibi üniter bir devlet olmadığını, fonksiyonel federatif bir ortaklık olduğunu bilmiyorlarmış gibi davranmaya devam ediyorlar.  “İşgal altında yaşayan Kıbrıs Türk azınlığı ambargolar kalksın diye feryat ediyor, biz de meseleyi halletmek için uğraşıyoruz; azınlık, aşırı taleplerinden vazgeçer ve hükümetle anlaşırsa bu tür sıkıntılardan kurtulacak”  diyerek yaptıkları haksızlığa maske buluyorlar.

Pekalâ, bizim liderlerimiz 44 yıldır oynanmakta olan bu oyunun farkında oldukları halde ABD ve diğerleri öyle istiyorlar diye göz göre göre 44 yıldır içine düşmekten kaçındığımız tuzağa düşecekler mi? Tuzağa düşmememizin nedenlerini tekrarlayalım: (1) Azınlık değiliz, bağımsızlıkta ve egemenlikte eşit haklarımız var. Kurucu ortaklardan biriydik, yeniden kurucu ortaklardan biri olacağız, (2) bu nedenle Türkiye’nin Garantörlük hakkına dokunamazsınız, (3) iki kesimli federasyona inanmadığınızı kanıtladınız, iki kesimli hayat iki devletli hayata dönüştü, bunu ters yüz edemezsiniz! Biz bunlardan, devletten, egemenlikten, garantilerden vazgeçmeyeceğimize göre masada işimiz ne? Rum tarafı “meşru hükümet” ve “AB Üyesi Kıbrıs”  yüceliklerinden bakarak bu önerilerimizi ret etmeye devam ediyor. 44 yıldır Rum’u desteklemek suretiyle haksızlığa, adaletsizliğe imza atmış olanlar da bizden Rumların kabul edebilecekleri öneriler sunmamızı bekliyorlar. Halbuki yapılması gereken tek şey var, bu Rum sevdalılarının Rum liderliğine “sen Güneydeki Rum Cumhuriyetisin; Kıbrıs Cumhuriyetini yıkan sensin, sahtekârlıktan vazgeç ve Türklerin haklarını gasbetmek için bizi alet olarak kullanma” demeleridir.

Masaya oturmanın ancak o zaman anlamı olacaktır. Gerisi  oyundur, hiledir, kurt kapanıdır!

Yazarın Diğer Yazıları