Demokratik örtüler

Önümde gazetelerde tam sayfa çıkan bir ilân var: “Kıbrıs’ta çözümü destekliyoruz.” İlân, KKTC’de Annan Raporu’nun halk oyuna sunulmasından önce yayınlanmış. Annan Raporu’na “evet” denilmesi isteniyor. Sözde Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ortaklığından bahsediliyor. Bu Birleşik Kıbrıs’ın bütün sorunları çözeceğinden dem vuruluyor. Bu bildiri ve açıklamayı yayınlayanlara bakıyorum da sağdan ve soldan devşirilen birçok ünlü kuruluş var. Tabiî bir de küresel sermayeden beklenti dolayısıyla bu bildiriyi imzalayanlar söz konusu. İş Dünyası Vakfı, MÜSİAD, TÜSİAD ve TESEV ilk göze çarpan imzalardan.
Annan Planı’na evetin sonuçları bugün ortadadır. Brüksel rüzgarlarına kapılanlar kral çıplağı oynuyor. Baskılarla verdirilen evet oyları bırakın sorunları çözmeyi; KKTC yönetiminin hükümranlık haklarından vazgeçtiği anlamına getirilmiştir. Nerede Sayın Rauf Denktaş’ın muhalifleri? Kısaca rezil oldular. Tabiî Türkiye’yi yönettiğini zannedenler de... Şimdi halâ bu birleştirilmiş hayali Kıbrıs çözümüne bel bağlayanlara orta oyunu oynattırılıyor. Kıbrıs Türklerinin Hıristiyanlaştırılma, Rumlaştırılma kısaca devşirilme çabaları sürdürülüyor. Bunları başta Sayın Rauf Denktaş olmak üzere; çeşitli yayın organlarındaki milli endişe sahibi haysiyetli kalemlerden öğrenebiliyoruz. Meselâ, Tercüman’da Sayın Emete Gözügüzellli’nin uzun süre devam eden Kıbrıs Mektupları dikkat çekiyor. “Barış için adımlar” adında adada bir “barış gurubu” yaratıldığını görüyoruz. “İki Toplumlu Kıbrıs Dansçılar Grubu”  İstanbul’da sözde iki toplumlu gösteriler yapıyorlar. Kıbrıs Türk gençleri barışa hizmet yutturmacasıyla Rum Patrikhanesi’ni ziyarete götürülüyorlar. Dinlerarası diyalog tezgahları ile devşirilme yolunda Hıristiyanlığa yaklaştırıldılar. Bazıları eşit çok dinli kılındılar.
Anlaşılan 2008 yılı Kıbrıs ve Türkiye için önemli bir yıl olacak. Bundan dolayı birden türban konusu yine ısıtılıp önümüze getirildi. Kıbrıs’ta olacakları örtebilmek, 301. maddedeki haysiyet kırıcı değişiklikleri yapabilmek, sözde sivil ve yeni olduğu iddia edilen milli kimliği reddeden anayasa taslağını, yabancılara ve azınlıklara imtiyazlar, feodal beylikler yaratacak olan Vakıflar Yasasını gözden kaçırabilmek için türban tartıştırılmalıydı. Anlaşılan bunlar da niyeti örtmeyince sıra Ergenekon’dan terör örgütü çıkarmaya geldi. Şimdi gündem Ergenekon ve türban... Önümüzdeki günlerde bu iki başlık da pehlivan tefrikası gibi uzayıp gidebilir. Anlaşılan Türkiye hızlı demokratikleşiyor!
Bir ara Bernard Lewis “siz emperyal bir demokrasiyi kabul etmezseniz Haçlı seferi başlatırız” demişti. Şimdi bu emperyal demokrasi Türkiye üzerinde esiyor. Biz de Washington ve Brüksel’i tatmin edebilmek için elimizden gelen cambazlığı yapıyoruz. İran, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri ile son dönemde şartların zorladığı gelişen ilişkiler birden eski istikametine geri döndü. Bir el bize kulvar değiştirtti. Ardından Irak’ın Kuzey’ine operasyonlar düzenledik. İran bize soğudu ve doğal gaz sevkiyatı tehlikeye girdi. Rus Genelkurmay Başkanı Ankara’ya yapacağı geziyi iptal etti. Türkiye tam pazarlık gücünü kazanma yolunda mesafe alırken işler ters döndü.
Sayın Özcan Yeniçeri’nin belirttiği gibi; medeniyetler arası çatışma tezi, medeniyetler içi çatışmaya dönüştürülüverdi. Ortadoğu’da Şii-Sünni çatışmaları kışkırtılırken; Türkiye Sünni cephenin önüne konulmak istendi. Bu konuda mesafe de alındı. Türkiye Ortadoğu’da sıcak çatışma ve gelişmelere taraf olmaktan kaçınmalı diyen, Şiilere karşı daha fazla Batı etkisinde olan Sünnilerin kalkanı yapıldığına işaret eden Giresun Üniversitesi Rektörüne komut verildi: “Otur yerine be adam, işine bak” Bu zarif ve nazik uyarıyı alanlar zaten hep yerinde oturuyordu. Bunu aslında düşünmesi gerekenler sürekli ayakta topluma seslenmeyip, terslenenler olmalıydı. Aslında sorun; Şii-Sünni çatışması değil; onları çatıştırarak emperyal sözde demokrasiyi Ortadoğu’da hakim kılmak isteyenlerdir. Etnik çatıştırmaları ve mezhep düşmanlıklarını kullanmak isteyenler de...

Yazarın Diğer Yazıları