Ergenekon ile gözdağı verildi

Ergenekon ile gözdağı verildi
Operasyon ile belli çevrelere “ayaklarını denk almaları” için bir mektup yazıldı. Tutuklamalarla mektup gerekli adreslere ulaştı.



Lafı evirip çevirmeden hükmümüzü en başından verelim. Eğer “Derin Devlet” dedikleri buysa, biz boşa ürkmüşüz. Yıllardır bir balon gibi şişire şişire kendimiz büyütmüşüz.

Bizim medyanın “Derin Devlet” diye takdim ettiği Veli Küçük ve arkadaşlarının oluşturduğu “Ergenekon Örgütü” nden söz ediyorum. Sözde, Cumhuriyet Gazetesi’ni onlar bombalamıştı. Danıştay saldırısının arkasında onlar vardı. Hrant Dink suikastı ve Rahip Santaro cinayetini işleyenlerin “büyük ağabeyleri” de bu örgütün içindeydi.

Hatta, Ankara’nın göbeğinde yakalanan bombalı PKK minibüsü de Ergenekon Örgütü’ne aitti. Senaryo üzerine senaryo üretildi... Veli Küçük ve arkadaşları, neredeyse Türkiye’deki bütün faili meçhul olayların sorumlusu olarak gösterildi. Basın olayı öyle bir sundu ki, herkes bütün Türkiye’nin ayağa kalkacağını düşündü. Sonuçta, tek bir eylem ortaya çıkmadı. Ergenekon Örgütü mensupları, sadece “halkı silahlı isyana tahrik ve silahlı terör örgütü kurmak” suçlaması ile tutuklandı.

Aslında sonucun bu olacağı daha başından belliydi... Gazeteler, çelişkili ve kafa karıştırıcı pek çok haberle doluydu. Büyük eylemlerin sorumlusu olarak kamuoyuna takdim edilen örgüt mensupları, aslında zavallı bir konumdaydılar.

Deniliyordu ki: - Örgüt, Nobelli Orhan Pamuk’a suikast yapmak için Glock marka tabanca ve 2 milyon YTL arıyormuş. Bir başkası ise, hedefin Orhan Pamuk değil, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir olduğunu iddia ediyordu. Vazgeçtik 2 milyon YTL’den... Bizim “Derin Devlet” bağlantısı kurduğumuz bu örgüt birkaç bin dolarlık bir tabanca bile bulamıyordu!
Ayrıca, neden 1 milyon değil de 2 milyon YTL arandığı sorusu da havada kalıyordu! Yıllardır kafamızda büyüttüğümüz “Derin Devlet” aslında ayaklar altında sürünüyordu!
Bir de PKK bağlantısı kurulmuştu ki, olacak iş değildi! Hem örgütün Osman Baydemir’e suikast planladığı, hem de PKK ile işbirliği yaptığı iddia edilebiliyordu. Diyelim ki “Derin Devlet” bağlantılı Ergenekon aklını peynir ekmekle yedi. Peki, yıllardır Türkiye’nin başına bela olan PKK o kadar mı aptal? Yazılan-çizilenlerde hiçbir mantık yoktu... Ama her türlü atış serbestti! Konu “Derin Devlet” olunca, yazılan senaryolar da örgütün büyüklüğü ile orantılı olmalıydı!
Nihayet görüldü ki, ortada bir eylem yok. Bunlar bir araya gelmişler, sözde “Türkiye’yi kurtarmak için” eylem planları üretmişler. Planlar da sadece düşünce safhasında kalmış. Ayrıca, ne kadar gerçekçi oldukları, ayaklarının yere basıp basmadığı da belli değil. Polis diyor ki: - Bunlar, provokatif suikastlar düzenleyip, Türkiye’ye kaosa sürükleyeceklerdi. Yetkililer, başka bilgiler de veriyorlar: - Örgüt aylardır takibe alındı. Ancak, telefon diyaloglarının içleri çok dolu değil. Sadece elimizde evdeki aramalarda bulduğumuz bazı belgeler var. Hukuki açıdan durum bu... Tabii, sonuçta kararı mahkeme verecek.

Aslında bu operasyon büyük ölçüde bir gözdağı!.. Ergenekon Operasyonu ile belli çevrelere “ayaklarını denk olmaları” için bir mektup yazıldı. Tutuklamaların ardından da bu mektup gerekli adreslere ulaştı. “Derin Devlet” tartışmaları ile gündeme damgasını vuran Ergenekon Operasyonu’na biraz da bu gözle bakmak gerekiyor!
* Emin Pazarcı/ Bugün

+++++

Basındaki yargıçlar (!)

Ergenekon operasyonunda Güler Kömürcü’nün medyanın yargısız infazına kurban gitmesini de kabullenmek istemiyorum.

Bir gazeteci sadece birtakım kaynaklarla ilişki içinde olduğu için gözaltına alınabilir mi? Bu gözaltı muhalif eğilimleri ve yazılarıyla bilinen bir gazeteci üzerinden basının geri kalanına bir gözdağı mıdır acaba?

Eskiden devletin birtakım operasyonlarının kodlarını çözmek aylar, hatta yıllar alıyordu. Şimdi her türlü eyleme karşı daha bilinçliyiz. Herkes de biliyor ki Ergenekon operasyonu zamanından önce yapıldı; yeterli delil olmadan gözaltına alındığı konuşuluyor emniyet kulislerinde. Bkz: odatv.com. Nitekim bu operasyon kapsamında gözaltına alınanların darbe yapabileceği haberlerine herkes gülüyor.

Ergenekon operasyonunun olası bir ekonomik kriz söylentisini önlemek, dikkati dağıtmak için yapılmış olması hiç mi mantıklı gelmiyor?

Nitekim Ergenekon’u alkışlayan gazetelere bakın: Medyada bu hükümetin “hep destek tam destek” arkasında duran bir grup. Bu destek bile iktidarın bastığı düğmenin tetikleyici sebepleri açısından yeteri kadar kuşku uyandırıcı.

Üstelik aynı medya utanç verici bir şekilde kolaylıkla taraf olabiliyor. Dağlıca baskınını görmeyen, gazetecilik reflekslerini kaybetmiş gazeteciler Ergenekon konusunda kendilerini yargıç yerine koyuyorlar.

Kendi sicilleri temiz olmayan gazeteciler nasıl oluyor da taraf tutuyor, anlamak güç. Hele kendi rüştünü ispat etmemişlerin akıl verme cüretini göstermesini anlamak mümkün değil.
Medya “Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur” ilkesini işletmeden onu çeteci ilan etti. Oysa evinden apar topar alınmış, 24 saat avukatla görüştürülmemiş olmasına hiç takılmadılar. Bir gazetecinin sadece gazetecilik yapabileceği ihtimali üzerinde de durulmadı.
Ama şunu da söyleyeyim: Güler Kömürcü gazetecilik ilişkilerini aşan bir davranışta bulunduysa elbette bunun sonuçlarına katlanır. Katlanmak zorundadır da. Mesafeyi koruyamamanın ağır bedelli vardır ve en sert şekilde cezalandırılmalıdır. Buna da zaman ve hukuk karar verecektir, bir de bu gazeteyi yönetenler. Medyanın taraftar tutumu değil. Nitekim diğer gazeteler yargısız infazını sürdürürken Güler Kömürcü serbest bırakıldı.

Bizim mesleğin altın kurallarından biri herkesle yatağa girmek ve kimseden hamile kalmamaktır. Son derece açık bir ifadeyle konmuş bu kural sınırları da doğrudan çizmiştir. İyi gazeteciler doğum kontrol yöntemlerinden haberdar olmalıdır.
* Oray Eğin / Akşam

+++++

Ahlaksız kim?

Sayın Başbakanımızın, “Biz Batı’nın değerlerimize ters düşen ahlaksızlığını aldık...” saptaması muhteşem.
Elbette, katılıyorum... Büyük itiraftır...  Ancak bu veciz cümledeki ifadeleri açmak gerek. Biz” kim?
“Değerlerimiz” ne?
“Ahlaksızlık” ne?
AK Parti’nin içinden geldiği hareket yani Erbakan Hoca önderliğindeki siyasal İslam, Kemalizm’in “muasır medeniyet” hedefini yani “Batı”yı reddeder.
Reddiyeyi kavramak için parti sloganı haline getirilen şu ayeti kerimeyi doğru okumak şarttır.
“Hak geldi batıl yok oldu.”
Bugün AK Parti’nin kadrolarında; yurdun dört bir yanında bürokraside, belediyelerde, medyada, iş dünyasında, teşkilatlarda çalışan yüzbinlerce insan bu hareketin öz evladıdır.
Bu cümle ile büyümüşlerdir.
Bu hareket içinde merkezde yer alan genç ekip 90’lı yıllarda bir karar aldı ve yıllar içinde koparak AK Parti’yi kurdu.
Sonuç: Tek başına iktidar, Meclis çoğunluğu, yerel yönetim hakimiyeti ve Çankaya Köşkü’dür.
Bu bir zaferdir. Peki bu süre zarfında ne oldu? O yüz binler, “Hak geldi batıl zail oldu” cümlesini unuttu.
Washington ve Kudüs’ün kapısı aşındırılmadan; biat etmeden; bu sistemde iktidar olmanın imkansız olduğunu gördüler.
Bugün, Irak’ta bir milyon Müslüman katledilirken, Filistin’de milyonlarca Müslüman açlığa mahkum edilirken seslerini yükseltmeleri imkansızdır.
“Batı’nın ahlaksızlığını aldık” diyor Sayın Başbakan...
Katılıyorum.
Yıllar önce bir “gâvur okulunda” okudum. Saint Benoit’da... Ahlakı iki kişi öğretti. Biri papazdı, diğeri ilahiyat mezunu bir Türk hoca...
Bana öğretilen ahlak ne Batı’da ne Doğu’da saklıydı.
İnsanın içinde; vicdanında saklıydı.
Mücahit olacağız diye yola çıkıp müteahhit olan bu kuşağın zihinlerinde ve kalplerinde saklı bir ahlak olmadığı açık.
Ahlak vicdanda saklıdır.
Vicdan sahibi mücahitlerden olduğunuzu savunabilir misiniz?
Hangi yüzle?
* Serdar Akinan / Akşam

+++++

Onüç maddede Batı ahlaksızlıkları

BAŞBAKAN Erdoğan, “Batı’nın ahlaksızlıklarını aldık” dedi ya...
Bazıları ısrarla sordu:
“Ey Başbakan! Söyle bakalım... Hangi ahlaksızlıklarmış bunlar?”
Başbakan buna bir yanıt vermedi...
Bir liste falan çıkarmaya kalkışmadı...
Ancak...
İmdada Vakit Gazetesi yetişti...
“Hangi ahlaksızlık mı? İşte bunlar” başlığı altında bir “ahlaksızlık listesi” yayınladı gazete...
Vakit’e göre Batı’da...
BİR Aile mefhumu çökmüş...
İKİ Evliliklerin yerini birlikte yaşama almış.
ÜÇ Kadınlar kucaklarında bebek yerine köpek gezdirmeye başlamış...
DÖRT Yaşlılar huzurevlerine terk edilmiş...
BEŞ Homoseksüellik ve lezbiyenlik almış başını gitmiş.
ALTI Cinsel yaşama özgürlüğü teşvik ediliyormuş.
YEDİ Batı’da cinsellik yaşı 10-11’e inmiş...
SEKİZ İlköğretim okullarında bile prezervatif satışı yapılıyormuş.
DOKUZ Uyuşturucu bağımlılığı ilkokul düzeyine inmiş...
ON Komşuluk yokmuş...
ON BİR Misafirlik hak getire imiş...
ON İKİ Dayanışmanın adı bile geçmiyormuş.
ON ÜÇ “Zavallı” Batı insanı, “milyonlar içinde yalnız” imiş...

* * *

Bu listeye her bakımdan itiraz edilebilir...
“Birader, hayatında kaç Batılı gördün? Kaç Batılı ile muhatap oldun? Bunları nereden biliyorsun?” meselesinden tutun da, “Madem öyle... Adamların başına neden taş yağmıyor?” meselesine kadar...
Boşlukta kalan birçok husus üzerinde durulabilir.
Ama ben böyle bir şey yapmayacağım...
Sadece ve sadece şunu söylemekle yetineceğim:
Eğer Batı, listesini yayınladığınız gibi “ahlaksızlık” denilen olgunun yuvalandığı bir merkez haline geldiyse...
Söyler misiniz?
Listeyi yayınlayarak durumunu kurtarmaya çalıştığınız Başbakan Tayyip Erdoğan, neden bu ahlaksızlık merkezine dalmak için kapıları zorluyor...
Adamlar, “Biz sizi almayız” dedikçe...
Erdoğan neden “Hayır! Alacaksınız” diye ısrar ediyor.
Bir “ahlaksızlık deryası” na dalmak için bunca gayret neden?
Bu soruya Vakit Gazetesi’nin yanı sıra Başbakan Tayyip Erdoğan da yanıt verebilir...
Hatta yanıtı bir uçak yolculuğunda Vakitçiler ile Erdoğan birlikte de hazırlayabilir.
* Ahmet Hakan / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları