Babamın çetesi

“Susurluk Çetesi”, “Şemdinli Çetesi”, “Atabeyler Çetesi” ... ve nihayet “Ergenekon Çetesi”! “Çete” kelimesi hiç tefrik yapmadan gerçek suç, haydutluk, hırsızlık, kapkaççılık ve mafya çeteleri için kullanıyor!
Tarihteki sözde çeteler için de öyle: Abdülhamit’in istibdadına karşı mücadele eden ve bunun için dağa çıkan İttihat ve Terakki çete... Orta Doğu’da, Orta Asya’da yabancı “Büyük Oyun” ajanları ile Balkanlarda Rum ve Bulgar Komitacılarıyla mücadele eden “Teşkilatı Mahsusa”cılar çete... Ve Karadeniz’den “Pontus Rum çetelerini” temizleyen, Koçgiri isyanında dövüşen ve Sakarya Meydan Muharebesi’nde bacağından yaralanıp, “topal” olan Giresunlu Osman Ağa “çeteciler”!!! Sanki bu kahramanlar, asıl suç ve cinayet -mafya- çeteleriyle aynı çuvala koyuluyorlar. Hatıralarına haksızlık ediliyor...

Babamın çetesi
Rahmetli Babam Kılıç Ali’nin de 1920’de, o zamanki adlarıyla; Ayıntap ve Maraş’ta Fransızlara, Ermenilere karşı “Kuvvayı Milliye çetesi ve çetecileri” vardı... Babam, o havaliye Gazi Mustafa Kemal tarafından gönderildi.
ATV’deki, güzel bir TV dizisinde; “Karayılan”da adı geçiyor. Efsane adam  “Karayılan” ve direnişçiler, Fransız işgali altındaki Ayıntap’ta mücadele ederken hep “Gazi’nin”  gönderdiği “Kılıç Ali”yi bekliyorlar ve 6.bölümde O arkadaşlarıyla geliyor ve Karayılan’la ve dğier kahraman Şahin Bey’le buluşuyor. Karayılan  “Kuvvayi Milliye Komutanı Kılıç Ali”nin emrine giriyor! 

Kılıç Ali kim?

Babam, -asker- küçük zabit mektebinden çıkmış bir astsubay. Balkan Savaşında, Çanakkale’de savaşmış, Alçıtepe’de yaralanmış ve zabitliğe terfi etmiş... Asıl adı “Asaf” . “Teşkilatı Mahsusa”da,Yenibahçeli Şükrü Bey’le birlikte hizmet etmiş... Beyoğlu’da Kanun (İnzibat) Subaylığı yaparken, Musevi asıllı Polis Merkez Memuru Samuel Efendi (Neyir’in babası) ile birlikte havaliyi haraca kesen, Rum  Hrisdantos ve “çetesiyle” mücadele etmiş.

Ateşe atmak!

Mustafa Kemal kendisine Sivas’ta iltihak eden Asaf Efendiye;  “Sana önemli bir görev vereceğim. Kendini benim için ateşe atar mısın?” diye sormuş... Babam, bir şey söylemden, masanın üzerinde yanan lambanın camına yapışmış ve elinin   derileri, camım üzerinde kalmış... Mustafa Kemal “Ne yaptın çocuk”  deyince, Babam; “Size sadakatımı ispat ettim Paşam”  diye cevap vermiş ve Atanın ölümüne kadar en güvenilir adamı olarak O’na sadık kalmış.
Mustafa Kemal, önce “Beni Sivas’tan Kürt Bedirhan aşiretiyle birlikte kaçırmaya çalışan İngiliz ajanı Noel’i yakala” emrini verniş.. Kılıç Ali hemen kurduğu müfrezeyle at sırtında Noel ve adamlarının peşine düşmüş ama otomobille kaçan Noel ve adamlarını yakalayamamış. Ama Elaziğ Valisi işbirlikçi Ali Galip’in kasasında İngiliz altınlarını bulup Mustafa Kemal’e getirmiş... Bunun üzerine Mustafa Kemal, “Senin adın Asaf ama askeri okulda sana ne derlerdi?” diye sormuş. Babam “Ben İstanbul Beşiktaş’ta, Kılıç Ali Paşa mahallesinden olduğum için Asaf  Kılıç Ali derlerdi Paşam” deyince Mustafa Kemal hemen  “Tamam, sen şimdi Asaf’ı bırak. Artık Kılıç Ali’sin. Ayıntap ve Maraş’a Kılıç Ali olarak gideceksin” demiş ve ilave etmiş;  “Başaramazsan adını geri alırım ha!” Bu, Mustafa Kemal’in psikolojık savaş yöntemiydi. “Asaf” başka, “Kılıç Ali” başka! “Kılıç Ali” geliyor lafı hemen Ayıntap’a efsane gibi yayılmış... Türküler söylenmiş.
Babamın Maraş, Gaziantep anıları kendi kitabında ve o mücadele ile ilgili başka kitaplarda yazılı. Gaziantep eski Belediye Başkanı Celal Doğan adını bir caddeye verdi. Gaziantep’te Belediye binasının önünde Babamın, Karayılan’ın ve Şahin Bey’in rölyefleri var!
 O zamanki fotoğraflara bakın. Babam çete reisi ve çetecileriyle birlikte!
Rahmetli Burhan Cahit (Morkaya) 1931’de  “Türk Verdünü” dediği bu mücadele konusunda yazdığı kitabında, Babam ve onunla birlikte giden arkadaşlarına “Gazi’nin Dört Süvarisi” diyor...
Dört Süvari kim: Kılıç Ali, Süvari Üsteğmeni Yörük Selim, Topçu Mülazımı Osman Tufan, sonra general ve ölünceye kadar ailemizin parçası olan bizi okula götüren unutulmaz Hasdan Efe!

Amerikalı misyoner

Kılıç Ali ve müfrezesi Maraş’a önce Elbistan yoluyla ve zahire tüccarı hüviyetiyle giriyor. Ve bu sıfatla Amerikan Misyoner Mr. Layman, Ermeni ve Fransızlarla konuşuyor. Bu toplantıda yabancıların tahrikiyle Türklere saldıran Ermenilerden şikayet edince Layman; “Ermeniler size karşı kıyam etmekte haklıdırlar... Siz onların emellerine hizmet etmeye ve onlarla hoş geçinmeye mecbursunuz. Size başka türlü hayat yoktur!” diye köpürüyor!

Ve Ermeni mezalimi

Maraş’tan Ayıntap a giderken Babamın ölünceye kadar gözlerini yaşartan bir olay var: Fransız üniformalı Ermeniler kadınları ve çocukları bir camiye doldurmuşlar ve yakmışlar. Babam bunları anlatırken “bebelerin derileri elimde kaldı”  der gözleri yaşarırdı!

Sonra “zahire tüccarı” bitiyor ve Kuvvayi Milliye Çete Reisi işgalci Fransızlara meydan okuyor! İşte Albay Abadi’ye mektubu:
“Milletten doğan bir kuvvetin reisi olmak ve  o  milletin itimadına mazhar bulunmakla mes’ut bulunduğumu  size  ihbar eylemekle kesbi fahrederim... Kendi toprağımda yaşayan bir  millet,  ecnebi kumandasını ne ister , ne  kabul  eder... Türk  milletinin bu baptaki kararı kat’idir. 3 Mayıs  1920  günü  saat on  ikiden evvel şehri terk etmezseniz  Türk  ahali şehri muhasara edecek ve  her  tarafa giden yolları seddedecektir . Bu  suretle müthiş hücumlara maruz kalacaksınız bu uğurda dökülecek kanların  mes’uliyeti size  racidir... Şehri terkettiğiniz takdirde hiçbir tecavüze maruz kalmayacağınızı temin ederim .
Antep Havalisi Umum Kumandanı Kılıç Ali”
Kılıç  Ali’nin Miralay Abadi’den evvel Antep kumandanı olan Miralay  Sent  Mari’ye verdiği  ultimatom  daha müthişti . Bu ültimatomda Burhan Cahit’in deyişiyle şu demir gibi haklı ve kılıç gibi kesici cümleler vardı .
“Efendi; Cihanni beşeriyeti zalim ve mazlum namile ikiye ayıran ve Çanakkale zaferine rağmen Türk  ordusunun da mağlubiyeti ile neticelenen Harbi Umumi, insanları serbest bir hayattan mahrum edecekse kürreiarz  gene ala  boyanacak ve daha yüz binlerce  insan  ifnayı hayat edecektir...                                               
Tarihin beş asır evvel kaydettiği Türk- Fransız dostluğunun bugünkü feci manzarası Kanuni Süleyman’dan dostluk dileyen  Francois’ nin hatırasını kafi derecede rencide edecektir... Efendi; coğrafya , tarih  ve etnoğrafya fiilen ve ilmen ispat ederler ki Antep ve havalisi tamamile Türk  olduğu halde milliyetperverlik iddiasında bulunan Fransızlar tarafından işgal edilmiştir...  Efendi; Haksız işgaller tarihinde sizin bugünkü hareketleriniz  en  sefil bir sahife işgal edecektir. Şerefli bir ordunun ve haysiyetli bir zabitin icrasından çekineceği pek bayağı hareketleri Fransız ordusunun ve bir Fransız kumandanının yapması, beş yıl Türklerle harbetmiş bir  asker  için ne şerefsiz bir istikbaldir... En vahşi milletlerin en iptidai memleketlerde bile hürmet ettiği ibadethaneleri, medeni Fransız ordularının, o dünyada din hürriyetini verdiğini iddia eden Fransız milletinin hem de ibadet edildiği bir anda bombardıman etmesi,  Fransız milletinin yüzünü kızartacak bir şenaattir... Masum çocukları ve hürmete layık kadınları korumaksızın şehirleri ateşe veren bir ordu, tahkir ve tezyife müstahak bir sürüdür... Muhasara ettiğiniz bir şehirden para ,  erzak ve eşya istemeniz pek adi dilencilik ,  yol  kesen ,  köy basan eşkiyanın yaptığı pek bayağı bir şekavettir... Vatanlarında hür ve müstakil yaşamak isteyen Türkler, sizin bu şekavetinizden nefret ederek halas için çalışıyor. Vatan için çarpışan bir millet, eşkıya değildir. Sizin gibi hakkı olmadığı topraklara ayak basıp masum insanlara kurşun atan, köyleri basan insanlar ancak eşkıya sayılır . İhtiramatimi  kabul buyurunuz Miralay Bey...
Kılıç Ali”
Kılıç Ali Beyin bu ağır ve şiddetli notaları Fransız kumandanlarını kudurtuyor, fakat bütün bu mıntıkada önüne geçilmez bir ihtilal hareketi yaratan milli kuvvetler kumandanına mukabele edemiyorlar. Çünkü alay kuvvetlerine, Ermeni gönüllü taburlarına ve arkalarından mütemadiyen yetişen imdat kuvvetlerine rağmen  daima kendileri tecavüze uğruyor. Adedini, kudretini bilemedikleri milli kuvvetlere taarruz edemiyorlar .
İşte çete, işte çetecilik ve işte çeteler...

 

ÖZDEYİŞ
“Kadınlar gölge gibidir; kendıini takip edenden kaçar, önde gidenin arkasından koşarlar”...
* Kongo atasözü

İnsanlar yaşlandıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, oysa yaşlandıkça ihtiyarlarlar”... 
*  İskoç atasözü

 

Bir Fıkra
Şu paltoları taşıyıver !.
Babamla başladım, ona ait gerçek bir fıkra ile bitireyim. Atatürk öldükten ve İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra yeni dönem başlıyor ve Kılıç Ali de ikbalden düşüyor.  O ve rahmetli Celal Bayar “şüpheli” kişiler. Zamanın hükumeti onların bir şeyler çevirdiklerinden kuşkulular ve o zaman adı MAH olan MİT onları izliyor.. Güneşli bir Ankara günü Bayar ve Babam Atatürk Bulvarında yürürlerken paltolarını çıkarıyorlar.. Babam birden dönüyor ve arkalarından gelen, tanıdığı MAH mensubuna “Mehmet”  diye sesleniyor... Adam şaşırıyor ama geliyor. Babam “Mehmet; mademki arkamızdan geliyorsun şu paltoları taşı” diye emrediyor! MAH’çı çaresiz, emri yerine getirir ve paltoları alır!

Yazarın Diğer Yazıları