Aslanlar gibi kükrüyoruz ama...

Devrimlere karşı yapılan her tertip ve saldırıdan sonra ve Atatürk düşmanları kendi yollarında adım adım ilerlerken, biz binlerce Atatürkçüler, ellerimizde al sancaklar,  “Türkiye Laiktir laik kalacak”  diye sokaklara dökülüyoruz, Anıtkabir’e koşuyor !
Muhteşem olaylar! 
Ama son tahlilde; O’nun adını, kullana kullana, O’nu Anıtkabir’inde yoruyoruz! O’nun muhakkak yapacaklarını kendimiz yapmalıyız artık!
MGM Amerikan film şirketinin, her filminin başında görünen ünlü logosu vardır; Aslan kükrer ve sonra film başlar!
Bizler de, her karşı devrim saldırısından sonra, MGM Aslanı gibi, kızıyor, kükrüyoruz ama sonra senaryosunu Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının yazdıkları korku filizleri, aynı konular ve aktörlerle devam edip gidiyor...
AKP-Erdoğan cemaatinin dizilerdeki  “konserve teyp”  alkışlarına benzer alkışlarla! 
Yüzde elli güçlüler
Sakalın üzerinden fareler geçiyor ve onlar da kükrüyorlar! Onlar, bizlerden güçlü mü? Görünüşe bakılırsa, yüzde 50 güçlü!
Ya bizim taraf!
Aslında MGM Aslanı kadar muhteşemiz; önceki gün yürüyüşler, Profesörler Kurulunun son duruşu da ihtişamlı ve anlamlıydı!  “Malumu ilam” . 
Ya sonrası?!
MHP Genel Başkan Yardımcısı, dostum Tunca Toskay, dünkü muhteşem kükreme üzerine  “Sonucuna katlanırız”  demiş... Ya bizler artık o sonuca gitmekte, yapılanlara  “katlanmakta”  kararlı değil miyiz? İşte asıl soru bu! 
Erdoğan yargıçlara, profesörlere ve bizlere “Herkes kendi işine baksın”  diyor. O’nun işinin ne olduğu, malum. Bizim işimiz de bu işi, oyunu bozmak!
Hem AKP’liler, “Atatürk’e, Cumhuriyete bağlıyız”  takiyesinden, maskaralığından artık vazgeçsinler; takkeleri çoktan düştü ve  “kerrakeleri”  de göründü...
Çene meselesi
 “Çene altı”  ittifakı ve ayrıntıları acı olmasaydı, tam kara mizah. Önce, başta  “çene altı formülü”  nasıl uygulanacak? Üniversite kapılarında polisler kızların çenelerini kontrol edecekler...
Yasaya fotoğraf konması dahi düşünülmüş. Yani polisler ve görevliler, ellerinde fotoğraflar teker teker muayene edecekler! Bir şey daha var: Haydi başörtüsünün altından fiyonk atıldı, ya aşağısı. Kızların kara çarşafın son modası olan tepeden tırnağa, sımsıkı tesettür kıyafetleri?
Hiç kimse bu türban meselesinin neden, nasıl, kimin tarafından başımıza dolandırıldığını sormuyor, düşünmüyor. Cinayetin asıl failleri ve maksadı unutuldu teferruatla uğraşılıyor.
Ne var ki,  “şeytanlar”  bu ayrıntılarda... Bu tartışmaların, dayatmaların, üniversitelerden sonra ülkeyi, maazallah kanlı kavgalara götüreceği muhakkak. Türban yasağını kaldırmak için  “hukuksal cart- curt edenler” , acaba bu son formülün bütün kamusal alanlara yayılmasının kaçınılmaz olduğunu, Türkiye’yi daha da nasıl böleceğini anlamıyorlar mı?
 O zaman, sorumlu, kim-kimler olacak?  “Türban siyasi simgedir”  diyen,  Sayın Erdoğan ve de, mesela, aklı başında bir hukukçu bildiğim -fakat yasaya fotoğraf koymayı düşünen-  “Üniversite, inançların tartılışıldığı yerlerdir”  diyen ve dolayısıyla,  “siyasi simge”  yoluyla, “dini inançların”  teşhir edildiğini itiraf eden, Cemil Çiçek sorumluktan nasıl kurtulacaklar?
 Kızlarımıza eşit eğitim hakkını yasaklayanlar ve kadın erkek eşitliğini bozanlar malûm değil mi?
Bu sırada, Atatürk’ü ve düşüncelerini sorgulamaya ve Taha Akyol gibi  “Hangi Atatürk?” diye, onun  “sözde” çelişkilerini ortaya koymaya yani kısacası O’nun artık geçersiz olduğunu iddia etmeye başladılar... Bu ayrı bir yazı konusu.
Bir Fransız gazetesindeki şu sözleri bu zemine demir leblebi gibi oturdu: 
 “Türkler, Atatürk’ü Allah’a borçlusunuz, geriye kalan her şeyi de Atatürk’e...” 
Yani, “Söz konusu Vatansa, gerisi teferruattır!”  diyen Mustafa Kemal’e!

Yazarın Diğer Yazıları