AB ve bölünmüşlük

Almanya’nın eski Başbakanlarından Sn. Schröder’in özel de olsa, KKTC’ye gelişi ve Ercan Havalimanını kullanması, bu konuda yapmış olduğu mantıklı açıklama olumlu gelişmelerdir. AB üyelerinden hangisi bunlara önem verecektir, o başka mesele. Temennimiz Sn. Schröder’in KKTC’den ayrılırken  “Avrupa bölünmüş bir ada istemiyor” beyanatı üzerinde uzun uzun durması ve düşünmesidir. Çünkü  “bölünmüş ada istemeyen”  AB, maalesef Sn. Schröder’in sorumlu olduğu günlerde bölünmüş olduğu halde ve tüm adalet kuralları ile Uluslararası Antlaşmaları çiğneyerek Yunanistan’ın şantajına boyun eğmiş ve eli kanlı, terörist bir idareyi üye yapmıştır. Bu üyelik Kıbrıs meselesinin hallini engelleyen en büyük neden olmakla kalmamış,  “bölünmüş ada istemeyen AB” tarafından Türkiye’nin AB yolculuğunda  “ön koşul”  haline getirilmiştir. AB, adayı kan akıtarak bölen tarafı üye yaparken ondan talep etmediği şartı, Türkiye’nin önüne koyarak  “bölünmüşlüğün sona ermesi için bizim tanıdığımız Kıbrıs Hükümetini (yani eli kanlı suçlu Rum idaresini) sen de tanı”  diyebilmiştir.
Schröder geldi ve gitti. Onun gibi daha çokları gelip gidecektir. Konu bu insanlar buraya gelip gerçekleri gördüklerinde ev sahibi olarak bizden neler işittikleridir.  “KKTC - Egemenlik - Türkiye’nin Garantörlüğünün katıksız bir şekilde devamı”  üzerinde duruluyor mu? Bunun nedenleri anlatılıyor mu? Kıbrıs meselesine 50 yıldır teşhis konulmamasından kaynaklanan haksızlıklar ve Rum liderliğinin bundan nasıl yararlandığı duyuruluyor mu? Bunlar yapılmıyor ve sadece görüşmelere hazır, birleşmek için can atan  “iyi, uslu çocuk”  olduğumuz anlatılarak ambargolar üzerinde duruluyorsa çok yazık oluyor. Temennimiz Sn. Schröder’in buradaki temaslarından sonra, Kıbrıs adı altında Rum idaresini üye yapmış olmanın, Kıbrıs Türklerine büyük haksızlık olduğunu görmüş olarak ayrılmış olmasıdır.
AB “Kıbrıs” olarak üye yaptığı Rum idaresini üyelikten atmaz veya atamaz ancak bu üyenin hudutlarını tanıyabilir ve böylelikle kendi muktesebatının yürürlükte olmadığı KKTC’nin, üye yaptığı  “Kıbrıs”  olmadığı kararına varabilir. Bu da oy birliği gerektiren bir karara dayanıyorsa ve bu nedenle alınamıyorsa, o zaman AB üyelerinden haktan ve adaletten yana olanlar, Sn.Schredör’ün yaptığını yapar, KKTC makamları ile direkt temas ve KKTC’de yatırımlar konulu toplantılara katılırlar. Rum liderliğini adam olmaya ancak bu şekilde ikna edebilirler. Ve ancak o zaman Rum tarafı, Çek-Slovak modelinde bir birleşmeye razı olabilecektir. Gerisi kendi kendimizi aldatmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları