Türkiye nereye gidecek?

Baş örtüsünü üniversitede serbest bırakan anayasa değişikliği teklifi maddeleri TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. İlk madde 401, 2. ve 3. madde 404 oyla kabul edildi. 2. tur oylama yarın yapılacak. Sonunda, tasarının tümünün ezici bir çoğunlukla kabul edileceği muhakkak! Türkiye’de yerleşmiş bir İranlı dostumuz var. İran’ın, bugünkü  “Mollalar İran’ına” nasıl dönüştüğünü, bizzat yaşamış... Türkiye’de de, gidişatın aynı olduğunu söylüyor. Onlar da  “olamaz”  derlermiş, amma, Şah rejiminin devrilmesinden sonra, Türkiye’ye sığınan İranlı generallerin Karadayı Paşaya söyledikleri gibi,  “irtica çiçeğinin  gözlerinin önünde büyüdüğünü” fark edememişler!

Süreç başladı
Türkiye’de “irtica çiçeğinin”  meyvelerini verme süreci, artık başladı. Bu sürece karşı muhalefetin, daha önemlisi, Yüksek Yargının ve Rektörlerin karşı durmalarına, kendisi de Profesör olan, AKP’li Burhan Kuzu’nu deyimiyle,  “amuda kalkmalarına”  rağmen paket, besbelli büyük çoğunlukla kabul edilecek! Teklifle, Anayasa’nın,  “Kanun önünde eşitlik”  başlıklı 10. maddesinin son fıkrasına,  “... Ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi ekleniyor. Bu değişiklikle madde,  “Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır”  haline geliyor. Bu da çok anlamlı;  “Türbanlı genç kızlarımız, Üniversiteden mezun olduktan sonra kendi branşlarında türbansız nasıl çalışacaklar” diye merak ediyorduk; Anayasal kapı bu hususta da açılmış oldu. Türbanlı hanımlar devlet dairelerinde çalışacak, hatta avukat, yargıç ve polis olacaklar! Öyle ya; onlar kamu alanında da eşitlik haklarından nasıl mahrum edilebilirler!
 “Hayır, olamaz”  demeyin; türbanlılar bugün AKP iktidarının göz yummasıyla, belediyelerde ve devlet dairelerinde hizmet etmekteler. Bu da meşrulaşacak.
Ve şimdi de buyurun  “Birinci T.C.’nin, cenaze namazına” ... Bu namaza, bazı özgürlüğü destekleyen akademisyenler de katılırlar,  “El Fatiha, âmin”  de derler, ancak herhalde,  “rahmetliyi iyi bilirdik, helal olsun”  demezler. Yazın bir kenara: Mollalar Cumhuriyetinde, bu kadar pervasızca yazamaz konuşamazlar ve onlar da, çok geçmeden  “harcanırlar” ! 

Nasıl oldu da
Türkiye’yi bu raddelere kimler getirdi? Aslına bakılırsa, irticanın  “çiçeğin”  böyle ve bu kadar büyümesini göremeyenler veya oy uğruna görmezlikten gelenler, gene  “oy için”  gericilere ve de bölücülere, “üniter devletten” , devrimlerden tavizler veren, bütün geçmiş hükümetler, politikacılar, liderler sorumlu...
Rahmetli Menderes gerçekten kıymetli ve vatansever bir liderdi, ama heyecana kapılıp  “Siz isterseniz Hilafeti bile getirirsiniz”  demişti... DP iktidarında Doğu oyları uğruna, zamanın Kürtçü eşkıyalarıyla mücadele etmiş, Muğlalı Mustafa Paşa, idam isteğiyle mahkemeye verildi. Ve bana Yassıada koğuşunda  “Bir gün gelecek, Türklerin anasını belleyeceğiz”  diyen Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat, yaşı büyültülerek, DP Milletvekili seçtirildi!

Kara cübbeliler
Rahmetli Menderes maalesef, bu gidişe karşı Yargıçların, Profesörlerin uyarılarını dinlemedi. 26-27 Mayıs 1960 gecesi onlara  “Kara cübbeliler”  diye hücum etti! İdam edilmeyi asla hak etmemişti, ama gafletinim cezasını ülke çekti!
 Çözüm, tabii “demokrasi” ,ama bazen demokraside çareler tükeniyor...  “Demokrasinin”  kendisi, “Oy çokluğuyla”  yok edilebiliyor! Adolf Hitler de  “demokrasi tramvayı”  ile, oy çokluğuyla iktidara gelmişti sonra ne oldu? Önce demokrasiye nihayet verdi... Bir yazarın dediği gibi demokrasi, “canavarlar”  üretebiliyor! Oyların verdiği aşırı güç, liderleri pervasız kılıyor! Başbakan Erdoğan da, bütün uyarılara rağmen  “duvardaki yazıyı”  görmüyor, aynı yanlış yolda pervasızca ısrar ediyor! Neredeyse o da  “Kara cübbeliler”  diyecek!
Sonra kendisine ve AKP’ye ne olacak? Asıl önemli olan, T.C. nasıl kendine gelecek? Çünkü bakın, dışarıdan bölünme tehditleri artarken, içimizden de, parça parça edilmekteyiz! İnananlar-inanmayanlar, başı açıklar-türbanlılar, hatta devrimci Atatürkçü milliyetçilerle, irticaya destek veren akademisyenler ve en kötüsü, Sayın Bahçeli’nin kapısını açtığı MHP’lilerle askerler arasında nifak! Bu kadar parçalanmaya, T.C. dayanır mı? Her vasıtayla dayanmalıdır...

BÜYÜK HATAM: Önceki günkü “İhanetin Belgesi...” başlıklı yazımda, affedilmesi güç bir hata yapmışım... Turgut Özal 8. Cumhurbaşkanı idi... 10. Cumhurbaşkanımız ise; Türk devletinin bütünlüğüne ve Atatürk ilkelerine sonuna kadar bağlı kalmış -Cumhurbaşkanı gibi Cumhurbaşkanı, Adam gibi Adam- Ahmet Necdet Sezer’di... Kendisinden ve okuyucularımdam özür dilerim. (A.K)

Yazarın Diğer Yazıları