İslâm'ın beş şartı ve başörtüsü

Başörtüsü tartışmaları bize neler öğretti neler. Adam, İslâm’ın beş şartı yok mu kardeşim, diye soruyor ve başlıyor saymaya:

1. Kelime-i Şahadet getirmek
2. Namaz kılmak
3. Oruç tutmak
4. Zekât vermek
5. Hacca gitmek

Ve dönüp muhatabına bakıyor:
“- Hani burada başı örtmek, türban takmak?”
Ve hükmünü de veriyor.  “Demek ki” diyor, “Kadınların başlarını örtmesi İslâm’ın şartlarından biri değil!”

Oysa o beş madde İslâm’ın anayasası.
Dünyanın hangi ülkesi bu kadar kısa ve net bir anayasa üretebilmiştir? Anayasa dediğin işte böyle kısa, net ve anlaşılır olur. Siz şimdi anayasada, hatta Ceza Kanununda da yok diye hakemin kastî faul yapan oyuncuya kırmızı kart göstermesini hukuksuzluk sayabilir misiniz? Yani Anayasaların dışında ticaretten cezaya kadar bir sürü kanunlar olur, onların maddeleri de binleri bulur, hacimleri de ciltler tutar. O ciltler dolusu hukukta vatandaşların yapması ve yapmaması gereken fiiller müeyyideleri ile birlikte, (Falan mahalde sigara içene şu kadar ceza verilir gibi) en ince detaylarına kadar tespit edilir. İslâm dininde de bu detaylar şu dört esastan alınarak, üretilerek belirlenir:

1. Kitap
2. Sünnet
3. İcma’ı Ümmet
4. Kıyâs-ı Fukuhâ

Gündemdeki meselede de Kitab’a bakılmış, Sünnet’e müracaat edilmiş ve ümmetin icmaı kadınların başlarını örmeleri şeklinde karara bağlanmıştır. Mezhep imamları böyle söylemiş, müntesiplerine böyle tavsiye etmişlerdir. Bin dört yüz küsur yıldır bu böyle kabul edilmiş, böyle uygulanmıştır. Üstelik Afrika’dan kutuplara, Japonya’dan Amerika’ya kadar her iklim ve her coğrafyada bu böyle anlaşılmış, böyle yaşanmıştır. Bir Müslüman, falan öğretim üyesi şöyle kitap yazdı, falan yazar böyle akıl üretti için değil, işte bu dört esasa göre davranır, çünkü son nefesten sonra hesabın bu esaslara göre verileceğini bilir.

Kimileri de bir “Günah sıralaması” yapıyor, yahut geçmişte yapılmış günah sıralamalarını önüne koyuyor ve “Bak diyor, burada zinadan faize, yetim hakkı yemeye, içki içmekten gurur-kibir ve yalancı şahitliğe kadar bütün büyük günahlar yazılı amma, başı örtmemek yazılı değil, öyleyse, başörtüsü teferruattır!” diyor, diyebiliyor.

İşin ruhunu bilmeyince bu görüş mantıklı da gelebiliyor.
Oysa değişik sayılardaki o  “Büyük günah” listelerinde meselâ bir içki masasında içki içmediği halde bulunup orada konuşulanlara ortak olmak ve su bardağı ile içki kadehini tokuşturmak da yoktur amma işte bu eylem de bir ‘büyük günah’tır. Böyle konularda bir Müslüman’ın dikkat etmesi gereken şey ister büyük ister küçük olsun ‘günah olan’ bir şeye ‘günah değil’ demesidir, işte asıl tehlike budur, çünkü böyle söylemek büyüğü-küçüğü ile o günahı işlemekten çok daha büyük bir tehlikedir, çünkü günah olan bir şeye günah değil demek o Müslüman’ı ‘dinden çıkarır’.
Özetlersek, “başörtüsü” muamelattandır, başını örtmeyen tıpkı faiz yiyen ve gücü yettiği halde zekât vermeyen gibi dinden çıkmaz; çıkmaz amma günahkâr olur, lâkin, bu günah değildir derse, işte o Kitap-Sünnet ve İcma ile ters düştüğü için dinden çıkar, bunlardan birisi ile ters düşse bile kendini İslâm dairesinin dışında bulur.

İslâm’ın şartlarında yazmasa ve “Büyük günah listelerinde” yer almasa da, başörtüsü meselesinde bu böyledir. Nitekim namaz kılmak için “vakit”, “niyet” ve “kıbleye yönelme” şartı vardır ve bunlar ne İslâm’ın beş şartında dercedilir ne büyük günahlar listesinde hatırlatılır. Sen bu şartların bir eksiği ile kasten bir namaz kılsan namazın namaz olmadığı gibi büyük bir günah işlemiş de olursun, bu şartlardan biri için “gerekmez” dersen, dinden çıkarsın.
Velhasıl devir, her coğrafyada bir Müslüman için zor bir devir
Nitekim Allah’ın Resulü bakınız ne diyor:
 “-Bir zaman gelecek benim ümmetim dinini muhafazada çok güçlük çekecektir. Din bir ateş olacak; bıraksa dininden olacak elinde tutsa eli yanacak. Ancak bir elinden diğer eline aktarmak suretiyle ateş nasıl elde tutuluyorsa dinini de benim ümmetim işte o güçlükler içinde muhafazaya çalışacaktır.”

Yazarın Diğer Yazıları