Rum-Yunan davası

Yunanistan’ın Eski Savunma Bakanı Rum-Yunan ikilisinin, yüz yıldır bildiğimiz, Kıbrıs Stratejisini açıkladı. (1) 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarından kurtulmak, (2) Kıbrıslı Türklerin Türkiye’den bağlarını koparmak, (3) Türkiye’nin Kıbrıs’ın tamamı üzerindeki emellerinden vazgeçmesini sağlamak. Esas olan (1) ve (2)deki hedeflerdir. (3)deki sadece Türkiye’nin böyle bir niyeti varmış havasını yayarak Rum halkını (1) ve (2) etrafında birleştirmek için tevessül edilen bir propagandadır. Akritas Planı da aynı hedefleri öngörmekteydi.

Annan Planı ile elde edinmek istenen de bundan başka bir şey değildi. Papadopullos’un bu planı ret etmesi taktiksel bir yaklaşımdır. Bundan sonra gelecek olan önerinin Rumlara da evet dedirtecek şekilde lehlerine tadil edilmiş bir plan olacağının bilinci içinde atılan bir adım ve “Meşru Kıbrıs Hükümeti”  unvanından taviz verilmeyeceğinin altını çizen bir yaklaşımdı. ABD adına Bryza’nın  “Türkler önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun” çağrısını unutmayalım.
Rum liderler “Meşru Kıbrıs Hükümeti”  unvanını elde tuttukları sürece taktik gereği görüşmelere katılırlar; aceleleri yoktur; “meşru hükümet”  olarak oturup  “meşru hükümet”  olarak kalktıkları sürece Türk tarafı ile uzlaşmaya ihtiyaçları da yoktur. Bizimkiler  “aman uzlaşma, derhal barış, bütünleşme” dedikçe Rum liderliğinin keyfi yerindedir.

Yazının başlangıcında  “Yüz yıldır bildiğimiz strateji açıklandı” dedim. Bilmeyenler bilsin diye açıklamakta yarar var! Osmanlı döneminde Enosis isyanını bir yana bırakalım. 1878’de İngiliz’in adaya ayak bastığı gün Rum Kilise uluları ve diğer liderler  “Enosis”  talebi ile ayağa kalktılar. O gün bu gündür, Kıbrıs’ı Yunan yapmak isteminden ve eyleminden vazgeçmediler ve Kıbrıs Türklerini de, Enosis’e karşı oldukları için, düşman bildiler. Balkan Savaşları sırasında ve Yunanistan’ın kurtuluş mücadelesi yıllarında Kıbrıs’ta Türklere kan kusturdular. 1907’de Winston Churchill’in ziyaretinde yine Enosis talebinde bulundular. Türkler Churchill’e  “Enosis yüzünden sokağa çıkamaz hale geldik, bir çare bulunuz, Enosis’i yasaklayınız” çağrısında bulundular. 1920’lerde emperyalistlerin maşası olarak Megali İdeayı pekiştirmek için Anadolu’ya saldırdıklarında da Kıbrıs’ta Türklere yapmadıklarını bırakmadılar. 1923 Lozan Antlaşmasından sekiz yıl sonra 1931’de Vali Konağını Enosis diyerek yaktılar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra  “Kıbrıs Halkı kendi kaderini tayin hakkını kullanarak Enosis istiyor” bayrağını açtılar. Kıbrıs Türk liderliği  “Kıbrıs’ta Türkler de vardır; İngiltere adadan çıkacaksa adayı eski sahibi Türkiye’ye versin”  diye direnişe geçmek zorunda kaldı. 1950’de Enosis plebisiti ve dünyaya yeniden yalan:  “Kıbrıs Halkının yüzde 95’i Enosis istiyor” yaygarası ve Türklerin  “Kıbrıs’ta iki halk vardır” cevabı ile tırmanışa geçen gerginlik.1950’de Makarios’un  “ölünceye kadar Enosis”  yemini ve 1954’de adaya Yunanistan’dan gelen tedhişçiler ve silâhlar. 1955’de başlayan EOKA tedhişi 1958 sonuna kadar devam eder. Yüzlerce Türk öldürülür, 33 köy boşaltılır. 1959’da, Türkiye’nin direnişi sayesinde Zürih ve Londra Antlaşmaları ile 1960’da Ortaklık Cumhuriyeti kurulur. Aynı anda Akritas planı ile bunu yıkma kararı alınır. Strateji hep aynıdır: Enosis’i engelleyen antlaşmalardan kurtulmak, Türkiye’nin ada ile ilgisini sıfırlamak.

Ve... BM’nin yaptığı kamu yoklamasına göre genelde yüzde 45 Rum (yüzde 65 Rum genci) Türklerle bir arada yaşamak istemiyor. Ne istiyorlar? Garanti Antlaşması lağvedilecek, askersizleşen Kıbrıs’ta Türkiye’nin askeri ve müdahale hakkı olmayacak, “yerleşikler”  Anadolu’ya dönecek, Rum göçmenler eski yerlerine gidecek, üniter bir devlette Tek Halk Tek Devlet, Tek Egemenlik içinde Türk azınlığına  “eşit hak”  tanınacak ancak bunlar AB normları altında geri alınabilecek.

Görüşmeye hazır mısınız? Sorusuna ’evet’ diyen temsilcilerimiz Rum’u ve Rum-Yunan stratejisini biliyorlarsa bu ’evet’ten önce  “KKTC ve Garantiler baki kalmak şartıyla”  sözünü de söylemezlerse işimiz çok zor olacak diye düşünüyor ve üzülüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları