Görüşmeye hazırız!

Rum tarafındaki Başkanlık seçimleri Şubat sonuna kadar tamamlanmış olacak. Tahminlere göre ikinci turda yarışacak olan Papadopullos ile Hristofyas arasındaki fark çok az. Kim kazanırsa kazansın bizim için sonuç aynı. Hristofyas kazanırsa, bugüne kadar Rum’dan yana ağırlığını koymak suretiyle meselenin hallini 40 yıldır engelleyenler bu kez  “uzlaşmaz Papadopullos gitti, uzlaşmadan yana Hristofyas geldi, büyük bir şans yakaladınız, buyurun görüşme masasına”  diyecekler.
Biz, çoktan  “görüşmeye, uzlaşmaya, bütünleşmeye”  hazır olduğumuzu; tek derdimizin “eşitlik ve ambargoların kalkması olduğunu” ;  “Rum tarafı ile bütünleşmek için can attığımızı ve KKTC için tanınma da istemediğimizi” açıklamış olduğumuza göre bizi masaya oturtmak için can atanların işleri de kolaylaşmış olacak. Böylelikle görüşmeler  “iki toplumlu, iki kesimli federasyon çizgisinden”  başlatılmış olacak. Hedef de  “Rum tarafının kabul edebileceği bir formül” üzerinde anlaşmak!
İstanbul’da DSP’nin toplantısında yaptığım çağrıyı yinelemek istiyorum: Kıbrıs meselesi müşterek, milli, partiler üstü bir meseledir. Ancak bugün TC’deki ve KKTC’deki partiler yakında masaya yatırılacak olan bu milli meselede, görüşmecilikle yükümlü Cumhurbaşkanı Talat Bey dahil, Türk Hükümetinin kırmızı çizgisini bilmemektedirler. KKTC olarak bizim kırmızı çizgimiz var mı? Onu da ben bilmiyorum. Uzun sözün kısası, KKTC’nin egemen bir devlet olduğu ve Garanti Antlaşması pazarlık konusu yapılacak mı, yapılmayacak mı? Bilen varsa beri gelsin!  “Eşitlik ve Garantilerin kalkması”  şartları mı kırmızı çizgimiz? Türkiye’nin Garantörlük hakkı olmaksızın varılacak herhangi bir anlaşmanın kum üzerine yazılmış olacağını bilmiyor muyuz?
Bizi masaya davet edenlerin 40 yıldır Rum tarafını  “meşru hükümet”  olarak desteklediklerini göz ardı ederek masaya oturulamaz. Rum tarafı kendi kırmızı çizgisini ortaya koymuştur. Garanti Antlaşmasına gerek yok diyor. Hemfikir değilsek masada işimiz ne? Askersizleştirme adı altında 1960’da elde edilmiş olan 650 kişilik Alay da adadan çıkacak diyor. Kabul etmiyorsak masada işimiz ne?  “Yerleşikler Anadolu’ya, benim göçmenlerim eski yerlerine”  diyor. Bunları mı konuşacağız?
Annan Planında bunların tümüne tırpan atılmıştı fakat Rum, “azdır, daha da kesilmesi gerek”  diyerek Annan Planını ret etmişti. Şimdi masadaki eksersiz Rum’un istediği yere kadar ek kesintidir. Bir şey almaya değil,  “fazla” addedilenleri vermeye davet ediliyoruz. Bryza efendinin çağrısını unutmayalım:  “Türkler taleplerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun. Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirsin”  demişti. Bizi masaya davet edenler ve bu kez daha aktif rol alacaklarını söyleyenler bunlardır yani, Rum liderliğini, bütün yaptıklarına rağmen ve Uluslararası Antlaşmaları çiğneyerek  “meşru hükümet”  addedenlerdir.
Türkiye ile müşterek kırmızı çizgilerde mutabık kalmadan bu  “kurtlar vadisine” girilir mi?
 “Görüşmelere hazırız”  beyanlarını yapanlar hiç vakit kaybetmeden Türkiye’deki Parti liderlerini davet ederek Kıbrıs meselesinde müşterek bir cephe oluşturmaya bakmalıdırlar. Böyle bir toplantıya kuşkusuz T.C. Hükümeti de katılmalı ve konu enine boyuna tartışılarak dünyaya duyurulmak üzere  “görüşme yolu ile varmak istediğimiz hedef”  açıklanmalıdır. Bu yapılmaksızın görüşmeciyi kurtların önüne atmak  ve sonra da  “biz istemedik ama Kıbrıslılar böyle istedi”  diyerek mazeret beyan etmek kimseye yararlı olmayacaktır. Tuzak hazırlanmıştır. Gözlerimizi kapayıp  “Allah Kerim” diyerek bu tuzağa girecek miyiz, girmeyecek miyiz. Soru budur.

Yazarın Diğer Yazıları