Dost mu, düşman mı?

Kosova’nın bağımsızlığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de tanınmasına yol açar endişesinde olan Yunanistan’ı  “dost ve müttefik; stratejik ortak ABD”  teskin etmek için derhal devreye girdi ve  “korkmayınız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamız bahis konusu değildir”  teminatını verdi.
Kıbrıs konusunda ABD’nin 1950’lerden bu yana devam eden Yunan yanlısı tutumu nedeniyledir ki Kıbrıs meselesi bugüne kadar halledilemedi ve Türk tarafı olarak Türkiye, ABD’den gelecek yeni baskılara boyun eğmediği takdirde Kıbrıs meselesi olduğu yerde kalacaktır. Endişemiz, yeniden başlatacakları görüşmelerde ABD’nin İngiltere ile birlikte daha etkin bir şekilde işe karışacakları ve yeniden, Annan Planı döneminde olduğu gibi, “Kıbrıs AB yolunda engel olmaktan kalksın” düşüncesiyle Türk tarafının  “uslu çocuk, barışçı taraf” rolünü oynamağa kalkmasıdır. Rum ile Yunan’ın yarattığı Kıbrıs meselesini onların önüne değil de Türkiye’nin önüne koyanların gerçek maksatlarının Türkiye’ye tam üyelik vermemek olduğunu hâlâ anlamamışsak çok yazık.
Kosova’nın bağımsızlığı kendi içindeki Cumhuriyetlere de örnek olur endişesi ile Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkan Putin’in Batılıları  “ikiyüzlülükle”  suçlaması ve  “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni niye tanımıyorsunuz?” sorusunu sorması ne kadar yerindeyse, kendi iç durumu nedeniyle Rusya’nın KKTC’nin olduğu kadar Kosova’nın da bağımsızlığına karşı çıkması o kadar düşündürücüdür.
Her hukuk davasında olduğu gibi, uluslararası her konuda da gerçekler dikkate alınmalıdır. Aksi halde gerçeklere bakmaksızın bir arada yaşamayı denemiş fakat becerememiş, biri diğerinin kanına girmiş, kendi insanının yasal haklarını çiğnemeyi milli davası haline getirmiş gaspçı bir tarafı, haklarını ve canını korumaktan öteye bir şey yapmamış olan diğer tarafla  “uzlaşma”  adı altında yeniden bir araya getirmenin sonucu yeni felâketler olacaktır.
Kıbrıs konusunda Batılılar kadar Rusya da Kıbrıs Türklerine haksızlık yapmakta birbirleriyle yarışmışlardır. ABD bu yarışta öncülük etmeye devam etmektedir. Çıkarı nedir? Çıkarı İngiltere ile birlikte Kıbrıs’ı  Orta Doğu Projesinde kendi maksatları için kullanmaktır. Türkiye’ye             “ılımlı İslam’ı”  gösteren ve AB ile birlikte  “Atatürk ilkelerinin” AB normları ile uyumsuzluğunu savunarak Türkiye’ye  “mükellefiyetlerini yerine getirip, Kıbrıs’la ilgili önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle sokmasını” öneren bu  “dost-müttefik-stratejik ortak”  Türkiye’yi adadan söküp atma projesini Orta Doğu Projesinin bir gereği olarak değerlendirmektedir.
Türkiye’yi AB doğrultusunda  “Ermeni-Kürt-Azınlıklar-vilayetlere özerklik-azınlık olmayanlara azınlık hakları-Ekümenlik” baskıları ile zayıflatıp küçültmeği öngören bu siyaset devam ettiği sürece ABD ve diğer dostlar Kıbrıs meselesindeki iki yüzlülüklerini devam ettireceklerdir. İngiltere Kıbrıs’taki üsleri nedeniyle Rumlarla dost geçinmeye mecbur, Garantörlüğüne ihanet etmiş bir ülkedir.
Ancak ne kadar acıdır ki “en güçlü ve en haklı olduğu”  Kıbrıs davasında Türkiye, meselenin halli için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni asla tanımayacağını sık sık beyan eden ABD’den ve tarafsızlığını yitirmiş olan İngiltere’den medet ummakta ve Annan Planında olduğu gibi, bunların gösterdiği yolu “hak ve adalet yoluna” tercih etmektedir. Hak ve adalet yolu taraflar arasında  “dostların”  kasıtlı olarak meydana getirdikleri dengesizlik devam ettiği sürece masaya oturmak için kırmızı çizgilerimizi belirleyerek direnişe devamdır.
Unutmayalım kılavuzluğunu ABD ile İngiltere’nin (ters yönden de o zamanki Sovyetlerin şimdiki Rusya’nın) yaptığı yolculuk bize 44 yıla ve binlerce cana mal olmuştur. ABD dahil bu dostlar(!) bizi teslimiyete götürünceye kadar görevlerini yapmağa devam edeceklerdir. Kendimize gelelim. Kıbrıs konusunda dostlukların değil çıkarların ağır bastığını bilerek kendi çıkarımızı koruyalım. Kendi çıkarımız “Türk Garantisinin devamına dayalı olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığıdır”. Gerisi boş lâftır; kendi kendimizi avutmak ve milleti kandırmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları