Türkçülüğün teorisyeni Yusuf Akçura

Sayın okurlarım; 11 Mart, Siyasi Türkçülüğün kurucularından tarihçi ve siyaset adamı Prof. Yusuf Akçura’nın ölüm yıldönümü olduğu için, bugünkü yazımın konusu oldu. Büyük Bozkurt M.Kemal’in, Kültür ve Politika danışmanı, “Türk Tarih Kurumu” nun kurucusu ve Başkanı, TBMM üyesi Kazan Türk’ünden söz edeceğim. Kırım Türklerinin Akçuraoğulları ailesi, Kazan’a göç ederek yaşantısını sürdürmüş ve en verimli meyvesi Yusuf Akçura’yı 1876 yılında dünyaya getirmişti
İstanbul’a göç eden ailesinin yanında, ilk ve orta okullarını bitirdikten sonra Harbiye Mektebi’ne girmiştir. Okul yaşantısı devam ederken Kazan ve Kırım’daki akrabalarını ziyaret ederek, Türk bilginlerinin Türkoloji alanında yaptıkları araştırmalara ilgi duymuş ve Türkçülük öncülerinin eser ve makalerini okumaya başlamıştı. Ahmet Cevat tarafından yayınlanan “İkdam” gazetesi de, milliyetçi bir yaklaşım kazanmasını sağlamıştı.
Yirmi yaşında Harp Okulu’nu bitirerek üsteğmen rütbesi ile Erkan-ı Harbiye’ye devam ettiği yıllarda bile Türk Dünyası ile ilişkilerini kesmedi. Osmanlıları Tatar Türkleri ile tanıştırma ve işbirliği amaçlı faaliyette bulunan dergilerde yazılar yazdığı için de Trablusgarb’a sürüldü. Sürgün sonrası İstanbul’a döndüğünde, kurmay subay olarak, öğretmenlik görevinde bulundu ve Paris’e ulaştı. Dört yıl süreli Paris Siyaset Bilgiler Akademisine devam etti ve buluştuğu milli görüşlü Türkçülerden edindiği fikirlerle, Osmanlı Akımı’nın yetersizliğini ve Türk Milliyetçiliğinden başka geçerli bir fikir yapısının olmayacağına kanaat getirdi. Türk düşmanı olan Batılıların dillerine doladıkları “adalet” ve “insanlık” gibi sahte sözlere inanmanın, tam bir ahmaklık olduğunu yazan Dr. Şerafettin Mağmumî’nin derin etkisinde kaldı. Paris’deki yaşantısında, üniversitedeki eğitimin yanında dünyaca tanınmış sosyoloğların derslerini de takip etti ve faydalanarak, Milliyetcilik ve Türklüğün siyasal alanda tatbikini de düşünmeye başladı. 1903 öğrenim yılı sonunda, Paris Siyasal İlimler Akademisi’nden üçüncülük ödülüne laik görülerek, diplomasını aldı.
Paris’de tanıştığı Sabri Maksudi ile hayat boyu dost ve fikir arkadaşı olup, İsmail Gaspıralı ile de beraberliğini sürdürmüş ve tek bir Osmanlı Milleti’nin vücuda getirmenin imkânsızlığına inanmıştır.
Yusuf Akçura, Paris’de öğrenimini tamamladıktan sonra, Kazan’da süren dört yıllık yaşantısında da “Üç Tarzı Siyaset” adlı meşhur eserini hazırladı ve “Kazan Muhbiri” adlı Tatar Gazetesi’nin redaktörlüğünü yaptı. “Müslüman Birliği Partisi” nin oluşumuna yardım etti. Amacı, Avrupa’nın her türlü hegemonyasına karşı, Türklere direnme gücü vererek, siyasal bir sistem bulmaktı.
Yusuf Akçura, 1908 yılında tekrar İstanbul’a geliyor ve başta Türk Ocakları olmak üzere, Türkçü Derneklerin ve dergilerin yapılanmalarına katkıda bulunuyor. İstanbul Üniversitesinde ve Harbiye Okulu’nda öğretmenlik yaptı ve “Türk Tatar Heyeti” yönetiminde görev aldı. 1917-19 yıllarında, Ruslara esir düşmüş Türk asker ve subaylarının sorunlarını çözmek amacı ile Kızılay Cemiyeti’nin görevlisi olarak Batı Avrupa’ya ve Rusya’ya gitmiştir.
Türk Cumhuriyetinin ilânından sonra, milletvekili seçilmiş ve İstanbul Üniversitesinde profesör olarak görev yapmıştır. M.Kemal Atatürk’ün, “Kültür ve Politika Danışmanı” olarak çalışmıştır. 1931’de, Türk Tarih Kurumu’nun kurucusu ve Başkanı olmuştur ve 1932’de, yine Atatürk’ün tasvibi ile “1. Türk Tarih Kongresi” ni yönetmiştir.1935 yılında, 11 Mart günü elli dokuz yaşında iken, kalp krizi neticesinde uçmağa varan Büyük Türkçü Yusuf Akçura, Edirnekapı Şehitliğindeki İstiklâl Marşımızın yazarı M. Akif Ersoy’un mezarı civarında, Kazan şehrinin Süyünbike Cami’inin silueti ile süslenmiş mezarında yatıyor.Türk Ocakları’mızın İstanbul Yöneticilerinin yapacakları anma toplantısında buluşmak üzere, Türkçülüğün teorisyeni Yusuf Akçura’mıza rahmet dileriz. Tanrı Türk’ü Korusun.

* * *

“Ergenekon Operasyonu” kapsamında tutuklular listesine dahil edilen, her fırsatta milliyetçi görüşlerini heyecanlı ifadelerle sunan vatansever ve sorumluluk sahibi kardeşlerimiz Doç. Emin Gürses’e ve gazetemiz yazarlarından Vedat Yenerer’e geçmiş olsun der, sabırlar diler ve gözlerinden öperim. S.Y.

Yazarın Diğer Yazıları