Irkçılık mikrobu

Hareketli bir haftayı geride bıraktık.  Kuzey Irak’a düzenlenen harekâtın durdurulması sadece içeride değil; yabancı basında da geniş şekilde yer aldı. Çekilme kararı, yanlış anlamalara sebep oldu.  Her şeyden evvel zamanlama çok yanlıştı. Bu yanlış zamanlama bir tarafta dururken, siz  “Efendim ABD baskısıyla karar almayız” ı kimseye anlatamazsınız. Yabancıların iç işlerimize fazla karıştıkları çok açık... Yargı dahil her konuda bu görülüyor. Müttefiklerinize bu kadar yüz verirseniz, cesaretlendirirseniz, Ergenekon’u Ötüken ve Bozkurt operasyonları ve tutuklamaları takip edebilir. ABD karşıtlığı %85’lere tırmandıysa; bunun sebebi Bush yönetimidir. Kuzey Irak operasyonu sonrası  “PKK’yı muhatap al”  neyin nesidir? Acaba, ABD terör örgütlerini muhatap alıp neden uzlaşmıyor?

Dışişleri Bakanı dururken Prof. Dr. Davutoğlu’nun  Iraklı yetkililerle danışman sıfatıyla görüşmeye gitmesi  ve hele doğruysa bu seyahat ABD Büyükelçisi ile görüşülüp yapılmışsa bu büyük bir hatadır.

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat’ı Türkiye’ye davet etmekten çekinenler, karar değiştirenler, gecekondu Irak yönetiminden ders almalıdırlar. Irak ABD’ye rağmen bu daveti yapabilmiş ve İran Cumhurbaşkanı da Bağdat’ı resmen ziyaret etmiştir. Son yıllarda o kadar fazla gurur ve haysiyetimizi kırıcı olaylarla karşılaştık ki; toplum üzerinde bunun çok kötü etkileri olmuştur. Dış itibarımız da oldukça zedelenmiştir.

Türkiye’de Tekel’i  1.72 milyar dolara British American Tobacco’ya (BAT) satanlar,  Finlandiya Tekeli’nin 4 milyar dolara  özelleştirildiğinin farkındalar mı? Ismarlama bir Vakıflar Yasası çıkaranlar Yunan’ın çıkardığı yasa ile bizimkini karşılaştırdılar mı?

Kuzey Irak hareketi dolayısıyla  “Her şey silahla olmaz, siyasi çözüm  gerekir”  diyen özellikle dış çevreler, kendileri hangi siyasi çözümlere vardıklarını ortaya koymalıdırlar. Hangi ciddi devlet  terörle mücadelede devlet olmanın gereklerinden vazgeçerek terör örgütünün taleplerini kabul etmiş ve kültürel hakları çoktan aşmış olan talepler önünde eğilmiştir? Dün kültürel haklar diye ortaya düşenler, AB yolunda verilen tavizlerden sonra   “şimdi demokratik özerklik” ten bahsediyorlar. Önce Demokratik Cumhuriyet  yani Cumhuriyetin demokratikleştirilme adı altında altının oyulması, Ankara’nın devre dışı bırakılarak mahalli birimlerin özerkleştirilmesi, egemenliğin paylaşılması peşinde olanlar, şimdi demokrasi kelimesini kirleterek özerklik peşine düşmüşlerdir.  Zaten kültürel haklar gibi masum haklara sığınanların asıl amacı buydu. Dün Balkanlar’dan Osmanlı’yı çözülmeye götüren süreç; bugün Ortadoğu’dan yapılıyor. Bazıları gerçekleri “paranoya” zannetse de...

DTP mensuplarının beyanları ve eylemleri hukuk devletine sığıyor mu? Bunlardan soyadı Türk olan anti-Türk bir milletvekili demokratik özerklikten bahsediyor. Solcu bir kitle partisine mensup olduğunu söylemesine rağmen; Türkiye’de toplumsal realitenin tek ırk mantığı olmadığına işaret ediyor. Etnikliğe ilkel gözlükle bakanlar, vatandaşlığı ve anayasal olsa da milli kimliği  reddedenlere ırkçılık mikrobu bulaşmıştır. Kimliğin her şeyden evvel kültürel olduğunu kabul etmeyen, ırk arayışındaki ırkçı ve bölücü bir anlayış, terör örgütünü terör örgütü olarak kabul etmeyen bir kafa yapısı, demokrat ve demokratik olabilir mi? Farklılıkların anayasal güvence altına alınması; milli kimliği ve vatandaşlığı bile reddeden bazı imtiyazlı fertler yaratmak değildir. Anayasadaki ifadeyi  değiştirerek  “Vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk değildir” şeklindeki bir beyan; eğer etnisiteyi (kültürel faktörleri) esas almıyorsa; biyolojik gerekçelere dayanıyor demektir. Zaten adı geçen kişi etnisiteye dayalı bir özerklik peşinde olmadığını söylerken açıkça ırkçılık yapmaktadır. Bu yanlış, bilgisizliğe bağlanamaz. Kürt olarak ifade olunan vatandaşlarımızla yapılan birçok araştırma DTP’lilerin görüşleri ile çelişmektedir. Kürtçe (Kırmançca) ile eğitim ve öğretim, kamusal alanda bunu kullanmaktan bahsedenler vatandaşı ne ölçüde temsil etmektedirler? Bunlar, benzer olmasa da; Avrupa ülkelerinde Türkçe’ye uygulanan ambargoları  görmelidirler. Eğer iddia edildiği gibi bir eritme (asimilasyon) alışkanlığımız olsaydı; bugün Türkiye’de  kültürel gerçekleri dışlayan ırkçı, bölücü hareket görülebilir miydi?  Anadil öğrenme yasağı kaldı mı? Kaldı ki kişinin aidiyetini (mensubiyetini) sadece anadil mi belirliyor?

Yazarın Diğer Yazıları