O şimdi iftiracı

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın “başarı öyküsü”nü Necati Doğru, böyle özetledi : Solcuydu, sağ yumruğunu kaldırdı, iftiracı oldu!.. 

Sosyal demokrat partinin önde geleniydi. Meydanda, salonda, kahvede, tarlada, bostanda halk yığınları önünde konuşur, sol yumruğunu kaldırır, dinleyenlerini selamlar ve sadece gerçekleri haykırırdı.
Eski partisinde; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyordu, yeni partisinde; “Hayatta en hakiki mürşit dindir” demeye başladı.
Hitabeti yüksekti.
İnandırıcı konuşurdu.
Kültür Bakanı yaptılar.
Sağ yumruğunu kaldırdı.
İftiracı, müfteri, oldu.
Başsavcı’nın; generalleri darbe yapmaya özendirmek, demokrasiyi ortadan kaldırmak, faşizmi getirmek, Türkiye’yi Avrupa Birliği yolunda gitmekten caydırmak için öldürmeler, bombalamalar dahil her türlü karışıklığı çıkartmak için kurulduğu iddia edilen Ergenekon adlı örgütle irtibatlı olduğunu söylüyor.
Eski solcu.
Yeni sağcı.
“Sol yumruk göstermenin gericilik” olduğunu anlayıp, “sağ yumruk kaldırmanın ilericilik” olduğunu 50 yaşından sonra keşfeden Ertuğrul Günay, kendisini Kültür Bakanı yapan iktidar partisine kapatma davası açan Başsavcı’yı adres göstererek; “...yönlendirildi belki de... Dava açmak konusunda zorlandı...” (19 Mart tarihli Zaman Gazetesi) diyebiliyor.
Kim yönlendirdi savcıyı?
Ergenekoncular.
Kim bu Ergenekoncular, kaç kişiler? Nerelere, nasıl nüfuz etmişler? Belgeniz var mı? Belgesi yok: Yakalanan 3 öğretim üyesi, 3 emekli asker, 1 avukat, 2 gazeteci, 1 Ortodoks Patrikhane sözcüsü, iki-üç beylik tabanca, birkaç kelek bomba... Ortada bir iddianame bile yok... Bu yakalananlar suçlu mu değil mi, henüz netleşmemiş... Fakat Kültür Bakanı; “Savcıya Ergenekon nüfuz etmiş olabilir” diye belgesiz, kanıtsız, omurgasız iddia ediyor.
Kara çalıyor.
Suç yüklüyor.
Solcuydu!
Sol yumruk gösteriyordu.
Sağ partiye döndü.
Sağ yumruk kaldırdı.
İftiracı oldu.
Kültür Bakanı’nın “solculuktan iftiracılığa yükselen bu başarı öyküsü” bana hüzün veriyor! Sizde nasıl bir duygu kabarmasına sebep oluyor?
* Necati Doğru / Vatan

+++++


Cici savcı
“Ucu nereye varırsa varsın, bedelini ödemesi gereken kim olursa olsun, ödeteceğiz! Bizzat takip edeceğim... Üstüne gitmeye kararlıyız... Artık ülkemizde hukuk dışında hiçbir hareket tarzına tahammülümüz yok!”
Kime ait bu laf?
Başbakan’a.
“Açık söylüyorum... Sakın, kimse bu soruşturmayı engellemeye çalışmasın... Bunu deneyen, gider!”
Bu laf kime ait?
Abdullah Gül’e.
“Savcı, hepimizin savunduğu yargı bağımsızlığı çerçevesinde soruşturmasını tamamlayıp, iddianamesini hazırlamıştır. Bu konuda bizim bir şey söylememiz mümkün değildir... Hepimizin yargıya güvenmesi lazım.”
Bu kimin?
Cemil Çiçek’in.

* *

Ne zaman dediler bunları?
Savcı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ı “çete” kurmaktan yargılayıp, içeri tıkmak istediği zaman!

* *

Genelkurmay Başkanı’nı abuk sabuk dedikodularla içeri tıkmak isteyen savcı, cici savcı... AKP’yi kapı gibi belgelerle kapatmak isteyen savcı, çirkin savcı!

* * *

Valla, kendim yazıyorum diye söylemiyorum ama, güzel yazı oldu galiba... Elime sağlık yani.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


+++++



Pişman olursunuz
SİZ sonuçta görevini yapan bir “Başsavcı” için, “Abdurrahman! Zararı öde” diye yakışıksız başlıklar atarsanız...
Siz, tek suçu bir “iddianame” hazırlamak olan “Başsavcı” için, “Laik oligarşinin adamı” diye nitelemelerde bulunursanız...
Siz, “iddianame hazırlamak” ile “ekonomik kriz çıkarmak” arasında sarsılmaz bir bağ kurup “Başsavcı” yı hedef tahtasına oturtursanız...
Siz, “Başsavcı” nın memleketi Şanlıurfa’daki köyünde adamın mahrem hayatına dalarak, ne denli “dinsiz imansız” ve köyüne sahip çıkmayan bir adam olduğunu kanıtlamaya kalkışırsanız...
Siz, hakkınızda “iddianame” hazırlayan “Başsavcı” nın, o makama sızdığını öne sürerseniz...
Siz, hakkınızda “iddianame” hazırlayan “Başsavcı” ile “Ergenekon Çetesi” arasında bağlantı olduğuna dair imalarda bulunursanız...
Siz, hedef haline getirdiğiniz “Başsavcı” için, “Apo ile hemşeri çıktılar” diye bel altı vuruş haberleri yaptırırsanız...

* *

Şöyle bir şey olur:
O pek sevdiğiniz, her defasında sizi acayip kárlı çıkaran, oylarınızın artmasına yol açan...
“Mazlum” ve de “mağdur” imajınızı “Başsavcı” ya armağan etmiş olursunuz...
Bundan “Başsavcı” bir şey kazanmaz ama siz çok şey kaybedersiniz...
Kısacası...
Hem fena halde ayıp ediyorsunuz, hem de bindiğiniz dalı kesiyorsunuz...
* Ahmet Hakan / Hürriyet


+++++


Erbakan  hiç böyle  yapmadı
Benim dikkat çekmek istediğim, partilerden ziyade Sayın Erbakan’ın bu kapatma dâvâları sırasındaki tavrıdır.
AKP, başbakanından Ertuğrul Günay’ına kadar ilk dakikalardan başlayarak, bir “kendini kaybetme” sürecine girdi. Oysa bir yargı süreci işliyor, buna dikkat etmek lazımdı.
AKP hukuku küçümsüyor. Hukukçuları da. Başsavcının Ocaktaki uyarısına galiba Başbakan:
“Herkes işine baksın” diye cevap vermişti. İşte şimdi hukuk, işine bakıyor. Neden öfkeleniyorsunuz?

* * *

Kapatılma sırasında Erbakan’ın sadece “Savunan Adam” olarak dile getirilen ve saatler süren savunmasını hatırlıyorum. Orda Erbakan, benim için en dikkate değer vasfı olan “öğretmen” lik, “muallimlik” vasfıyla ve büyük bir ağırbaşlılıkla, inandığı dâvâyı heyete anlatmıştı. Bu yüzdendir ki, şimdi Erbakan hâlâ itibarı yerinde bir devlet adamı olarak tanınmakta ve bilinmektedir. O ekip, hepsi, aynı ağırbaşlılıkla, hukuka saygısızlık etmeden, devlet adamlığı vasfının en güzel örneğini sergileyerek ve:
“Çekildik izzet ü ikbal ile Bâb-ı hükümetten” mısrasında dile getirilen bir saygın tavır göstermişlerdi. Bugünküler gibi bağırıp çağırmamış, hemen seçmenlerine koşup şikayet etmemiş, hele hukuka saygısızlığa asla itibar etmemiş, yasayı değiştirmeye ve savcıyı by-pass etmeye kalkışmamış, saygın bir kadroydu o kadro. Bu yüzdendir ki başta söylediğim gibi, imtihanlardan geçe geçe, aynı saygın durumlarını, hatta daha saygın durumlarını, bugüne kadar koruyabilmişlerdi.
Onlar, Türkiye’nin kalkınması ve (belki) kurtarılması gibi, o kadar büyük bir atılımın yarıda kesilmesi demek olan büyük bir yanlışlıkla karşı karşıya kaldıkları halde, kendi seçmenleri dışında kalan halkı: “Onlar, bunlar” diye ikiye ayırmamışlar ve millî irade denilen şeyin, değişken olacağı gerçeğini unutmamışlardı. Bunun ayrıca “hukukî” bir ölçü olmadığını da biliyorlardı. Üstelik o zaman seçimlerde devlet bütçesinden yapılan para ve erzak yardımları da yoktu ve o seçmen bugün de varlığını sürdüren gerçekten millî, anti-emperyalist, bağımsızlıkçı bir seçmendi. O seçmen, bugün çekirdek halinde varlığını muhafaza ediyor ve hatta millîler olarak daha da kalabalıklaştı.

* * *

Avrupa’dan yükselen itiraz sesleri size bir şeyler hatırlatmıyor mu? Adamlar işlerinin yarıda kalabileceğinden korkuyorlar.
*  Afet Ilgaz / Milli Gazete


+++++



Aklımıza gelmeyen bir şey...
FARKINDA mısınız; kimsenin aklına AKP’nin yargı önüne çıkıp da aklanacağı gelmiyor.
Bu aklımıza gelmeyen tek şeydir...
Ben hiç “AKP, laikliğe ve cumhuriyet devrimlerine bağlılığını belki kanıtlar” diyeni duymadım.
Yargıtay Başsavcısı’nın soruşturması ve AKP ile ilgili belki bin senaryo yayınlandı medyada.
Bir tek “Mahkemede aklanır” senaryosu yok.
En akla gelmeyecek şey demek ki; AKP yüce mahkemenin önüne çıkıyor ve aklanıyor...
Her şey olası da, bu değil...
Hesapta bir tek bu yok...
Pekiiiii...
AKP niçin parti kapatmayı Anayasa’dan çıkartacak “Mini Anayasa değişikliği” hazırlıyor?
Herkes gibi kendisi de biliyor ki, akla gelmeyecek şeydir çıkıp aklanmak...

* *

İşte bu noktada akıllarına başka türlü-çeşitli aklanma yöntemleri geliyor belli ki.
Misal; Çalışma Bakanı “kanı bozuklardan” söz edip Arınç tabutu gösterirken, sol uçtan sağ uca zıplayarak en uzun siyasi atlama rekoru kıran Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, soruşturmayı “Ergenekon” ile ilintiledi ve işte o an sağ yumruğunu havaya kaldırdı.
Bu sırada Başbakan, Çanakkale’de bir top gördü.
“Bu top patladığına göre mermisi de vardır” dedi ve aklına Seyit Onbaşı’nın 215 okkalık top mermisini kaldırdığı geldi.
Az sonraki konuşmasında dedi ki:
“Seyit Onbaşı’ya o mermiyi kaldırma gücü veren imandır. Herhalde buna da -laikliğe aykırı- demezler...”
Böylece soruşturma kapsamındaki “laikliğin” karşısına “imanı” koydu mu?..
Koydu...

* *

Gördüğünüz gibi laf yetiştirmekte her şey akıllarına geliyor; kan bozukluğundan Ergenekon’a, oradan tabuttaki ölüye... Anayasa’yı değiştirmekten Seyit Onbaşı’nın top mermisine kadar.
Ama bir tek şey akıllarına gelmiyor:
Hukukun karşısına çıkıp, laik cumhuriyete zarar vermeyeceklerini kanıtlamak...
Bunu düşünmüyorlar bile...
Çünkü bu kimsenin aklına gelmeyen bir şeydir.
* Bekir Coşkun / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları