Bir başka açıdan nevruz...

Nevruz  “yeni gün”  demektir. Güneşin  “Koç Burcu” na girdiği 21 Marta rastlar. Nevruzla birlikte artık kış çıkmış, bahar gelmiştir. Eskiden şairlerimiz bu önemli günde devlet büyüklerine baharın çeşitli yönlerden ele alındığı  “nevruziye”  denilen kasideler sunarlar ve caizeler alırlardı. Biz bu yazımızda biraz da o şairlere -özellikle de Latîfî’ye- özenerek nevruzu farklı bir açıdan ele almak istiyoruz. Tabii, bizim devlet büyüklerinden bir caize beklentimiz yok. Sadece istiare yoluyla bazı hakikatleri dile getirmeye çalışacağız...
Biliyorsunuz, halk arasında nevruza  “Sultan Nevruz” denir. İnsanlar nevruzu ilkbaharla birlikte tahta çıkmış bir padişah olarak tahayyül ederler. Padişah imajı da ister istemez savaşı çağrıştırır. Tahta çıkmak öyle kolay mı? Nevruz, kışla bir ölüm kalım savaşından sonra koltuğa oturmuştur.
Çimenlikte otağı kurulan Sultan Nevruz ahalinin durumunu yerinde görmek üzere çıktığı gezide dikenin adaletsizliklerini görür, bülbülün feryatlarını dinler, nergisin intizar gözyaşlarına şahit olur.
Manzara-i umûmiyenin iyi olmadığını gören Sultan Nevruz hemen birtakım kanunlar çıkararak reâyâya  duyurur:
1- Bundan böyle gül, dikene yaklaşmayacak.
2- Dikenin,  “güle sakın yaklaşmayasın”  tehdidine bülbül kulak asmayacak.
3- Karga ve çaylaklar ortalıkta dolaşmayacak.
4- Gülşende muhalif rüzgâr esmeyecek.
5- Dikenin kökünü kazımazsa bağcı, cezasını kendi canıyla ödeyecek.
Çıkarılan bu kanunların sıkı takibi sonunda sulh ve sükûn devri başlar. Herkes hayatından emin, yiyip içip gezip eğelenmektedir. Fakat zamanla bu eğlencelerin dozu kaçar ve öyle bir noktaya ulaşılır ki kuru sofuların bile çalgısız oynadığı görülür:
Bir konup göçme yurdu iken bu fani dünya
İnsanlar onu eğlence meydanı sandılar.
Kimi zevk safa, kimi para pul sevdasıyla
Değişip âhireti dünyaya, aldandılar.

Durumun vahametini gören Sultan Nevruz ahalinin dünya-perestliğine üzülerek onları  “Gülden murat cemâlu’llâh’tır, bülbülün feryâdı dîdâr-ı Hak içindir, rengârenk çiçekler güzel ahlâkı temsil eder. Sakın gaflete düşüp karga ve çaylaklar gibi dünya lâşesine talip olmayın”  diye uyarır. Lakin dinleyen kim?
Yaratılış gayesini unutarak zevk-ü işrete dalanlara tabiatın cezası mukadderdir. Nitekim çemen ahalisi önce Temmuz sıcağında yanıp kavruldular, bilahare de sonbahar kasırgasıyla sağa sola savruldular. Canını kurtarabilenler de bir yerlere sindiler...
Kim bilir, çetin kış şartlarını atlatıp bahara çıkabilecekler mi? Dahası, bütün bu olup bitenlerden ders alacaklar mı?
 “Dünya baştan sona bir ibretler aynasıdır görene
 Günde bin uyarıcı hâdise zuhur etse, köre ne?..” 

Yazarın Diğer Yazıları