Temiz eller-kirli eller

Başbakan Erdoğan, “Ergenekon ‘çetesi’, Büyük Gözaltını”, İtalya’daki Mafyaya karşı “cesur bir savcı” tarafından yürütülen “Temiz Eller” operasyonuna benzetmiş! Bu, çığırından -şirazesinden- çıkan “operasyonu”  yapmaya başka hiçbir iktidar cesaret edememiş de, AKP başarıyormuş...
“Tahkikatın selameti” ilkesine, bu operasyonu kendi deyimleriyle,  “iplik iplik”  dışarıya sızdıranlardan fazla inandığımız için, bu konuyu fazla irdelemek istemem... Herhalde bu ucu açık soruşturma ve tutuklamaların, sekiz aydır, sanıkların yargıç önüne çıkarılmamasında, hem hukuksuzluk, hem adaletsizlik hem de siyasi maksatlar, olduğu ortada! Bu soruşturmaların -tutuklamaların- “Temiz eller”  harekâtının, Erdoğan’ın talimatıyla başladığı da, anlaşıldı! Böyle bir çete, Perihan Mağden hanımın dediği gibi, ucu “Mossad’a” kadar bile giden, Berkan’ın dediği gibi, görünenden de büyük bir “Ergenekon” var mı? Madem ki Sayın Erdoğan bu konuda kararlı, bir an evvel bitirseler de, bu “Derin Devlet” efsanelerinden kurtulsak. Eğer hakikaten böyle bir çete varsa, suçları sabit olan sanıklar herhalde cezalandırılmalıdır... Ancak o zamana kadar tutuklananların yargıç önüne çıkarılmadan, aylarca  “gözaltında”  tutulmaları, töhmet altında kalmalarından sorumlu olanlar da, bu hukuk ve insanlık suçundan, yargısız infazdan dolayı bir bedel ödemelidirler!
Fakat buraya kadar da, bir başka “aydınlar” suçu var. Bu durum karşısında, her fırsatta  “insan hakları”  diye ayağa kalkan, bildiriler yayınlayan “aydınlar”,  yazarlar neden susuyorlar, AB neden susuyor; Lagendjik, Olli Rehn, ABD sözcüleri neredeler? Ortada bir “çifte kriter” durumu var! Ve bu, aslında milliyetçiliğe karşı saldırıda, neden MHP’nin, Sayın Devlet Bahçeli’nin sesi hiç çıkmıyor? Ben şahsen üzgünüm. Eğer, hakikaten böyle dal budak sarmış bir örgüt kurmuşlarsa, tutuklanan dostlarım neden bana hiç haber vermemişler? Ve üzgünüm ki, bu soruşturmayı yapanlar, neden yaşıtım İlhan Selçuk gibi, sabahın dördünde, beni de içeri almadılar... Bülent Arınç gibi, doğrusu ben de kendimden şüphe ederim!
Çelişkiler yumağı
Bu konuda  “Mağdur ve mağrur”, “hem suçlu hem güçlü” gibi sözler aklıma geliyor.  Ve başka  “resmi çelişkiler” ; Erdoğan, Bakanları ve etrafı  “Yargı milli iradeye karşı gelemez” derken, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “yargıya kimse müdahale edemez, talimat veremez ve bu konuya siyaset karıştırmamak gerekir” diyor... Ama Başbakan düğmeye bastığını, talimatı verdiğini, zımnen itiraf ediyor!  “Ergenekoncu” , soldan dönme Kültür Bakanı Ertuğrul Günay bulaştırdı, sonra da Başbakan teyit etti...  “Parti kapatmak davası Ergenekon soruşturmasınıı önlemek için açıldı” ! Gerçek Devlet adamlarının, pervasızca söylediklerinin ucunun nereye varacağını bilmeleri gerekir!
Adalet Bakanı, Sayın Mehmet Ali Şahin, cevap vermeli: “Adalete siyasete kim bulaştırıyor?” Erdoğan ve İktidar bu konuda, çelişkiler içinde çırpındıkça bataklığa daha fazla saplanacaklar... İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Profesör Kemal Alemdaroğlu’nun soruşturma kapsamında gözaltına alınması talimatını verenler, kendi kazdıkları kuyuya düşecekler!  İlhan Selçuk’la geçmişte karşı karşıya gelmiştik. Onun Atatürk milliyetçiliğinden hiç şüphe etmedim. Perihan Mağden Hanım, eskiden ona taparmış ama şimdi, soruyor; “Bir zamanlar yazılarına taptığım adam bu muydu esasında” diye! 
Mağden “hanım” okumadıysa “Yüzbaşı Selahaddin”  kitabını okusun;  şimdi birleştiğimiz  “Kuvvayı Milliye” çizgisini orada bulacaktır! O değişmedi, ama seni kim büyüttü “böyle bi perva” ? Doğu Perinçek’le de, görüş ayrılıklarımız oldu, ama onunla da, “Kuvvayı Milliye’de” birleştik... Kemal Alemdaroğlu, Laiklik ve Atatürk çizgisinde, cesaretle mücadele eden saygın bir bilim adamı... Bu “kişilikler” ve düşünceler “Ergenekon” saldırısının neye ve kimlere karşı olduğunu gösterdi.  Sayın Rauf Denktaş’ın dediği gibi;  “Atatürk ilkeleri” birilerinin bir yerlerine batıyor!  

Tarihte bugün 
1960’dan hemen önce, basının eleştirilerinden bunalan DP İktidarı da, “Tahkikat Encümeni” kurarak basını susturmaya ve gazetecileri tutuklamaya tevessül etmişti. TBMM’de bu kanunun çıkarıldığı celsede vardım... İsmet İnönü’nün “Artık sizi ben bile kurtaramam” dediğini dün gibi hatırlarım... Doğrusu o zaman, bu sözleri yadırgamıştım. Ama haklı çıktı. Hiçbir bakımdan, Erdoğan ve AKP ile kıyaslayamayacağım  ve sevapları hatalarından büyük, fakat demokrasi anlayışları başka olan, DP iktidarını, sonunda güvendikleri halk kalabalıkları da kurtaramadı! O  “Senin için oğlumuzu kurban ederiz”  diyen halk 27 Mayıs sabahı buharlaşmıştı... AKP’yi sonunda ABD ve AB de kurtaramayacak... Tanrılar yok etmek istediklerinin, önce akıllarını alırlarmış!

Yazarın Diğer Yazıları