İnsan hakları ve hukukta, AB ve ABD’nin çifte standardı

Sevgili okurlarım, Türkiye şu anda, kendine güvenini kaybetmiş bir iktidarın, başarı eğrisinin aşağı dönmesine gösterdiği isyan ve tepkiyi yaşıyor. Düşünün; eğer siz zaten halkın gerçekten sevdiği bir lider olsanız, her konuşacağınız yere partilileri otobüslere doldurarak taşımak gereğini duymazsınız. Halk sizi seviyorsa zaten oralara sizi görmek için koştura koştura gider merak etmeyin. Hele hele Parti lideri büyük boy bir resmi önünde konuşma ihtiyacı duyar, her sözü ile kavga ederse, onun da bu gidişatın farkına vardığı gerçeği ortaya çıkar.  
Bakmayın, Tayyip Bey’in mangalda kül bırakmayan konuşmalarına. Bırakın çok eskilere gitmeyi, geçen yılki ve bu yılki resimlerini alın yanyana koyun bir karşılaştırın, işte o an fiziki ve mantıki çöküşün hızını anlayacaksınız. Nasıl olmasın ki, sebzeyi eti balığı bıraktık, yediğiniz simit, aldığınız ekmek, odun-kömür, elektrik, doğal gaz fiyatları artmadı mı? Enflasyon tırmanmıyor mu? Tüm bu soruların yanıtı, Türkiye’nin varını yoğunu satan iktidarın, Osmanlı’nın son zamanlarında sarayın düzenini korumak için her şeyi satması ve sultanların yabancılara tanıdığı kapitülasyonlar vermesine benzemesinde yatıyor. Artık Erdoğan hükümetinin de yağmalayacağı milli servet kalmadı. Ekonomi Başbakanın anlattığı kadar iyi olsa, iktidara gelmeden önce esip, yakıp yıktığı, defterlerinde yalnız Türkiye borçlu olarak görünen IMF’den (Uluslararası Para Fonu) 10 milyar dolar yeni borç almak için standby antlaşması imzalamak gereği duyar mı?  
Türkiye’nin geleceği için tek lira yatırım yapmayan bir hükümet ne acı değil mi, Türkiye’nin geleceğini yiyip bitiriyor. Yiyecekler tabii, onlar yemesin de kim yesin, onları bir poşet yiyecek maddesine, Temmuz ayında kömüre tamah ederek iktidar yapanlar hem kendi hem de herkesin geleceğini yemişlerdi.  
Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, tarihinden ders almaz ve tarihindeki ters olaylar tekrarlar durur. Türkiye’nin, şu andaki siyasi, ekonomik ve kültürel durumu, daha önce de yazdığım gibi 1960 öncesi Menderes hükümetinin son dönemlerini andırıyor. Tek fark, Menderes’in daha beyefendi ve kültürlü olmasıydı. Ne tesadüf o yıllarda da askerlerin üzerine gider, hatta gazozcular diye alay ederlerdi.
Gelelim Ergenekon olayındaki insanı en azından beni şaşırtan gelişmelere. Gerçi Ergenekon soruşturmasının ayrıntılarını AKP bağımlısı medyadan okuyunca olayın ne kadar Ampül güdümlü olduğunu ve ardındaki amacı anlamak hiç de zor değil, ama okuduklarıma güleyim mi ağlayayım mı inanın karar veremiyorum.  
Böylesine bir şaşkınlık olur mu, Allahınızı severseniz. Ülkede darbe yapmak, bir Üniversite profesörü, 83 yaşındaki bir gazeteci ve sürekli polis tarafından izlenen barajı geçememiş bir parti liderine kaldıysa eh işte o zaman o ülkenin iktidarı üflemeyle devrilir. Arkadaşlar yapmayın; bu tezgahlar, sahnelediğiniz bu tiyatro sizin ne kadar zayıfladığınızı ortaya koyuyor.  
Ama benim bu üzücü olaylar içinde hoşuma giden tek nokta, 8 aydır hâlâ suçları ve suçlamaları açıklanmadan tek tek toplanan kişilere yönelik davranışın ne hikmetse, insan hakları, hak hukuk konusunda mangalda kül bırakmayan Avrupa Birliği’ndeki amirlerimiz ve patronlarımızın ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya koyması. Hani sizler hukuktan, insan haklarından, adaletten yanaydınız. Ne oldu, hukuk ve insan hakları insanları fikirleri ve inançlarına göre mi farklı ve değişik uygulanıyor? Neye bu kadar sessizsiniz? Ne oldu dilinizi mi yuttunuz?  
Ya bizim Ermeniler, Hrantlar. Aynı bir zamanlar, İnsan Hakları Derneği Başkanı diye seçen ve bugün APO’nun partisinde görev yapan bir Akın Birdal’ı destekleyen ve kollayan koruyan bizim karanlık yüzlü aydınlarımız gibi. Onlar da dışarıdan aldıkları talimatlarla çifte standartlılar. Aslında öyle olmak zorundalar. Onların arpalıkları da böyle talimat veriyor. İşte bu nedenle sevgili halkım, her duyduğun olaya değil yaşadıklarına inan derim ben size...

Yazarın Diğer Yazıları