Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

Kıbrıs'ta "Dostum Talat" tuzağı

AKP iktidarı, 2002 AB Kopenhag Zirvesinde Kıbrıs milli politikasını değiştirip,  “çözümsüzlük çözüm değil”  anlayışıyla, hep masada olmayı benimsedi. Sloganlara dayanan bu politikayla da Kıbrıs konusundaki hukuki zeminlerimiz bir bir çökertildi. Rumların Ada’nın meşru hükümeti olarak AB üyesi yapılmasına karşı çıkılmaması, Annan Planına  “evet” denilmesi, ek Protokolün imzalanması, Louzidui tazminatının ödenmesiyle, işgalciliğimizin kabulü, 2005-2006 Ortaklık Konseyi kararlarıyla Rum egemenliğinin tanınması, KKTC’de kurulan toprak tevzii komisyonu kararlarıyla Rumlara yeni haklar verilmesi gibi.
Kıbrıs’ın hukuken kaybı anlamına gelen bu gelişmeler su yüzüne çıkınca, iktidar  “çözümsüzlük çözüm değildir”  sloganını unuttu, masaya oturamaz hale geldi. Böylece Kıbrıs sorunu da, AB süreci de beklemeye girdi.  Aslında iki sürecin de dondurulmuş olması en hayırlısıydı. Ancak Erdoğan ve Talat iktidarı bu kanaatte değil. Güç aldıkları merkezlere karşı, sözünün ve imzasının gereğini yapamaz hale düştüklerinden, bir şekilde halkı ikna edip, kaldıkları yerden devam etme niyetindeler.
Rum kesimi Cumhurbaşkanlığına Hristofyas’ın seçilmesi ve Talat’la 21 Mart’ta görüşmesi bu niyetin canlandırılmasına vesile oldu. Kıbrıs’ta  “yeni bir döneme giriliyor”  havası estirildi. Gerçekten de ilk bakışta Rum lider, Türk tarafının isteklerini, neredeyse kabul ediyor, “Siyasi eşitliğe, 2 bölgeliliğe, 2 devletli federasyona, 50 bin yerleşiğin Ada’da kalmasına evet” diyor.
Daha basit ifadeyle Rumlar şunlara razı oluyor: 
-Üniter devletten, federasyona, (Denktaş konfederasyon diyordu.)
-Azınlıktan siyasi eşitliğe,
-Tek bölgelilikten iki bölgeliliğe,
-Yerleşiklerin yarısının kalmasına.
Peki gerçek ne?
Gerçeği Hristofyas’ın  “siyasi eşitlik”ten ne anladığına baktığımızda görüyoruz. Diyor ki;  “Siyasi eşitlik matematik eşitlik anlamına gelmez”. Yani siyasi temsil, tarafların nüfus oranlarına göre veya bu oranlar dikkate alınarak yapılacak. Bu durumda egemenlik, sayıca üstün olan tarafa geçecek. O zaman federasyon olmanın anlamı kalıyor mu? Öte yandan mülkler 2 bölgeli olmazsa, 2 bölgelilik nasıl olacak? Zaten, Louzidui ile başlayan ve KKTC’de devam eden toprak iadeleri iki bölgeliliği fiilen ortadan kaldırıyor.
Demek ki, Rum lider bir eliyle verdiğini, öteki eliyle alıyor. İş burada da bitmiyor. Bazı istekleri var ve bunları pişkinlikle şöyle sıralıyor.
-Türk askeri kademeli olarak adayı terk etmeli,
-Sorunun çözümüne, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler kendileri karar vermeli,
-Türkiye, Yunanistan ve diğer devletler karışmamalı. (Garantörlük olmamalı.)
 Açıkçası Rumların, 40 yıllık rüyaları Türk askerinin Adadan çıkarılması ve garantörlüğün sona erdirilmesini kırmızı çizgileri. Ayrıntılarla ise, bu gerçeği perdeleme malzemesi. Demek ki, Adaya el koyma ve  “Enosis” yolunda Makarios-Hristofyas hattında değişen bir şey yok.
Bu malum da,  “bizim taraf” ta bir çürüklük var. O da, AKP ve Talat’ın eyyamcı politikası. Bu sayede KKTC’nin mimarı Denktaş, Rumları sevindirecek şekilde hançerlenince, milli dava çok kan kaybetti. Nitekim bugün, KKTC’nin tanınmasına hep karşı çıkan AKP ve Talat’ın siyaseti, Hristofyas’la aynı paralelde duruyor. Bakın Rum lider ne diyor;  “Dostum Talat’la çalışmamız, taksim düşüncesinin kalıcı hale gelmesinin önüne geçmek olacak. Çünkü taksim bütün Kıbrıslılar için felaket olur.”  Yine kurnaz Rum çözüm için de;  “Çözümü Kıbrıslılar yaratmalıdır. Çözüm paketinin adı ’Kıbrıslıların çözümü’ olmalıdır. Bize dışarıdan karışılmasın.” görüşünde. Tamam da Türk Devleti;  Kıbrıs’ın kaybı demek olan bir  “çözüme”  evet der mi? 220 bin Türkün kaderini ve egemenliğini katliamcı Rumlara teslim eder mi?
Açık denizleri kapatıp, güneyden kuşatılarak güvenliğini tehlikeye sokan  “Kıbrıslı çözümünü”  kabul eder mi? Asla!..
Evet, taksim Rumlar için felaket,  ama Türkler için kurtuluş. Allah, bu lütfunun farkında olmayan gafilleri ıslah etsin!..

Yazarın Diğer Yazıları