Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Gerilim ve yüzde elli demokratlık sorunu!

Türk siyasi tarihinde yarınlardan bu kadar endişe duyulan, geleceğin bu denli belirsiz olduğu dönemler çok nadirdir. Türkiye’de güvenlik kuvvetleri, silahlı kuvvetler, siyaset, yargı ve yasamanın bu denli tartışıldığı bir ortam da hiç görülmemiştir. İşin özü Türkiye hiç bu kadar uzun süre gerilim altında olmamıştı. Sağduyu, sükûnet ve itidal çağrısı içinde olması gereken kurum ve kuruluşlar bile tam anlamıyla taraf haline gelmişlerdir. Taraflar bizim savunduklarımızı savunanlar  “demokrasi” den yana, karşı taraftakiler ise  “darbeden” yana diyecek kadar kendilerini kaybetmişlerdir.
Muhalefet lideri “iktidarın kendi derin devletini”  kurmanın peşinde olduğunu söylüyor. Birbirinden inanılmaz ithamlar ve son derece keskin üsluplar karşı karşıyadır. Kendisi ile aynı fikirde olmayanları  “demokrasi karşıtı karanlık güçler”  olarak niteleyenler var. Klasik “ya bizdensiniz ya da düşman”  mantığının dışa yansıyan türevleri her yanı sarmış durumdadır.
Şu hale bakın bu ülkenin Başbakanı, İlhan Selçuk’un uzlaşma çağrısına,  “Gazetenizde, partim ve benim hakkımda söyledikleriniz ne olacak”  diye cevap veriyor. Başbakan lütfen  “uzlaşma”  çağrısını  “olumlu”  bulduğunu söyleyebiliyor. Bu tavır, Sayın Başbakan’ın gerilimden  “bereket”  umduğunun açık kanıtıdır. Ülkeyi barış, huzur ve gerilimden uzak tutmak zorunda olan iktidar mensupları, tam aksine siyasi gerilim ve sosyal öfkenin parçası durumundadır. Bu nedenle gerilimi düşürmek inisiyatifini, hükümet yerine sivil toplum örgütleri almıştır. İlk önce TÜSİAD  “uzlaşma çağrısında”  bulunuyor. Ardından da Yedi Sivil Toplum Örgütü harekete geçerek  “Sivil Çağrı” adı altında  “Kamplaşmaya gidiyoruz, kaygılıyız”  açıklaması yapıyorlar. Bu konuda Cumhurbaşkanı’nın da devreye girdiği ve siyasi parti liderleriyle konuyu tartışmaya başladığı haberleri geliyor.
 Diğer yandan, hesabına gelmeyen kararları, dolaysıyla hukuku ve adalet sistemini eleştirenler onun yerine neyin koyacağını da düşünmek durumundadır. Bir ülkenin halkı o ülkenin hukukuna mı, yoksa iktidar partilerinin il başkanlarına mı güvenecektir?
Halk madem  “her şeye rağmen bize oy vermiştir, o halde kendimizi hiçbir kural, ilke ve normla bağlı görmeyiz”  demek, doğru bir davranış mıdır? Türkiye bir hukuk devleti mi, yoksa çoğunluğun devleti mi olmalıdır? Öncelikle bu konuda birilerinin karar vermeleri gerekir.
Diğer yandan şu soruların cevaplarını da herkes düşünmelidir: Türkiye’de her hükümetin yeni bir devlet gibi kurulması normal midir? Her iktidarın anlayışına göre bir devlet; her hükümetin arzu ettiği biçimde bir millet; her siyasi partinin yalnız kendisinin uyabileceği türden bir Anayasa ve demokrasi düşünmek mümkün müdür? Neden bu ülkede her hükümet kendisine uygun bir din, tarih, millet, kimlik, laiklik ve demokrasi tanımını millete dayatarak işe başlamaktadır? Birileri  “demokrat” lığı hak/hukuk tanımazlık olarak algılıyorsa, onlar gerçekte demokrasinin yüzde ellibirini dışarıda bırakıyorlar demektir. Demokrasi halk ve hukukla bir bütündür, parçalanamaz! Demokrasi yüzde elli bağlılığı kaldırmaz!

Yazarın Diğer Yazıları