"Darbe çığırtkanları!"

Kimi konuşur, kimi yapar.  Size göre, “Türkiye’de darbe çığırtkanlığı yapanlar var. Bu tür adımlarda kaybeden Tayyip Erdoğan olmaz, o çığırtkanlar olur”  diyen kişi, “konuşan” mı, yoksa, “yapan” mıdır?
Bizim cevabımız, “Erdoğan her ikisidir de” olacaktır.
Hatta Sayın Erdoğan “her ikisi olmakla”  yetinmemiş, nasıl becermişse becermiş,  “üçüncü olma” yolunun da liderliğine soyunmuştur. Evet, Başbakan “Darbe yapan” dır. Bu darbenin nasıl bir darbe olduğunu görmek için iktidarın icraatlarına şöyle göz ucuyla bakmak yeter de artar bile.
Bu darbe Lozan’a karşı bir darbedir.
Lozan’a karşı darbe demek ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına darbe anlamına gelmektedir. Evet, Erdoğan aynı zamanda  “konuşan”dır. Yaptığı darbeleri anlatmaktadır, yapacağı darbeleri anlatmaktadır. Ve bütün bunları, “Ben ABD’nin hayata geçirdiği Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıyım, görevimiz bu”  diyerek, tevili mümkün olmayacak şekilde ikrar da etmiştir.
Olup bitenlere tarih şuuru ile bakma becerisi geliştirilip, “Türkiye’de darbe” denildiğinde, “konuşan” ve  yapan” olarak ilk akla gelen isim olmayı başaran Erdoğan, söylediğimiz gibi, bununla yetinmemiş, “üçüncü şık olma” yolunun da liderliğine koyulmuştur.
Üçüncü şık, bilindiği gibi, “Darbe” denildiğinde herkesin ilk aklına gelen “birinci şık”, yani “Rejime askeri müdahale”dir.
Sayın Başbakan ve çevresini saranlar bir yandan sürekli, “Askeri darbe Türkiye’nin sonu olur” diye özetleyebileceğimiz çığlıklar atarken diğer yandan asker ve hukuku siyasete müdahale ettirtmek için söz ve icraat olarak ne varsa yapmaktan geri durmamaktadırlar.
Yani İlhan Selçuk ve başkalarını “yazarak askeri darbe” çığırtkanlığı yaptığını iddia edenler aynı çığırtkanlığı, icraatlar, çıkarttıkları kanunlar, yaptıkları atamalar ve söyledikleri sözlerle altı yıldır, gün yirmi dört saat yapmaktadırlar.
Türkiye’de yaşananlara şöyle biraz uzaktan baktığımızda “darbe özlemcisi” denilen kesimle AKP iktidarının, askeri siyasetin içine çekme noktasında, sanki zıt yönlerde ittifak etmişler gibi görüyoruz.
Biri “yazarak” diğeri “yaparak” .
Biri “rejim” ve “laiklik” diğeri “demokrasi” ve “Avrupa Birliği” diye diye..
Biri kışlada nöbetini tutan Mehmetçiğe,  “Hadi ne duruyorsun rejim elden gidiyor” diyerek silahına davranmasını  imâ ediyorsa, diğeri de aynı nöbetçiye taş atarak, laf çakarak kendini hedef haline getirmek için elinden geleni yapıyor.
Fotoğraf bu.
Şimdi Sayın Başbakan’a biz, “‘CHP medyası’ diyerek aynı kategoriye koyduğunuz kim varsa, onları bir unutunuz” diyecek ve, “Lütfen kendi söz ve icraatlarınızı bir gözden geçiriniz” diye, ben diyeyim “rica” siz deyin “istirham” her neyse, işte öyle bir talepte bulunacağız.
Çünkü, Selçuk ve “CHP medyası” dediğiniz o kesim, bu ülkede, bir elin parmakları kadar ise, siz, iktidar olarak gücünüz ve basın olarak ele geçirdiklerinizle, Türkiye’de sayı ve etki bakımından bir koyunun kılları kadarsınız. (Koyun örneği de, ikide bir ‘Kim demiş uysal koyunum’ demenizdendir).
Sorumluluk güç ve etki ile doğru orantılı ise, ki öyle olmalıdır, sizin sorumluluğunuz da işte bu bir elin parmaklarına oranla, bir koyunun tüyleri miktarıncadır.
Öyleyse bu ülkede bugün şikâyet ettiğiniz her şey sizin eserinizdir.
Bununla kalsa iyi..
Bizlerin ve herkesin şikâyet ettiği her şey sizin eseridir.
Birileri diyecek ki, “Ergenekon çetesi de mi?”
Diyelim ki, gerçekten de “Ergenekon bir çete ve iddia edildiği gibi ’devlet içinde devlet’ bir çete”
O zaman bu, ’devlet içindeki devlet’ İran yahut Sudan derin devleti mi?
Tabii ki değil..
Ya kimin?
 “Bu derin devlet” olsa olsa ABD, AB veya İsrail derin devletidir.
Öyleyse bunlar Sayın Başbakanın “stratejik ortaklarının derin devleti” olmuş olmuyorlar mı?
Gördünüz işte yine Batıya giderek Doğuya geldik.
Yani her şey dönüp dolaşıp iktidarda düğümleniyor.
Evet, Sayın Başbakan bugün şikâyet ettiğiniz her şeyden siz sorumlusunuz.
Üstelik, yalnızca kendi şikâyet ettiklerinizden değil, bizim ve herkesin şikâyet ettiği her şeyden...

Yazarın Diğer Yazıları