Adil ve kalıcı çözüm

1968’den bu yana Kıbrıs’ta her iki taraf da  “adil ve kalıcı bir çözüm” arayışı içinde olduklarını söylemişlerse de bir türlü böyle bir çözüme ulaşmak becerisini gösterememişlerdir. Şimdi, görüşmelerin her kesilip de yeniden başlayışında gösterilen iyimserlik havası estirilmeye başlandı. Konuyu bilenler “ihtiyatlı olalım” demektedirler. Konuyu bildiğini sananlar da “adil ve kalıcı bir çözüm” bulunmasını her iki tarafın da Türk ve Rum (Yunan-Elen) oldukları iddiasından vaz geçip Kıbrıslı olduklarına inanmaları gerektiğini savunmaktadırlar. Bu 500 yıllık Yanni’nin Kâni olmasını beklemek kadar boş bir hevestir.
Kıbrıs meselesine teşhis koymaksızın meseleyi halletmeğe soyunan uzmanların tümü de bir gerçeği unutmaktadır: Makarios 1963 Ortaklık Cumhuriyetini “adil olmadığı, işlerliği bulunmadığı”  iddiası ile yıkmıştı. O gün bu gündür Rum tarafının “adil ve kalıcı”  çözüm arayışı 1960 Antlaşmalarının “bağımsızlığa koymuş olduğu kısıtlamaları ortadan kaldırmak ve çoğunluğun hakkını vermek”  için uğraşmak olmuştur.
Bunun Türkçesi, Hristofyas’ın da açıkladığı gibi  “Türklere verilecek hakların Rum, Ermeni, Maronit, Lâtin cemaatlarının haklarını gölgelemeyecek cinsten” olmasıdır; daha da Türkçesi  “yasalar altında eşitliktir; kurucu ortaklık hakkı diye toplumsal haklara gerek yoktur”. Diğer uğraşları da Ada üzerinde var olan Türk-Yunan (Lozan) dengesini ortadan kaldırmak yani Garanti Antlaşmalarından kurtulmaktır. 
Rumların nasıl bir uzlaşma için uğraştıklarını bilmeden müzakere masasına oturmamak şarttır. Yıllarca devam eden müzakerelerde bir sonuca varılamamışsa bu, benim, bu iki konuda geri adım atmamamdandır. Kısacası Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğinden, egemenlikteki eşit haklarından, kurucu ortaklık statüsünden ve Garantilerden taviz vermemek kararlılığımdandır. Bugünkü sorun, Türk tarafının bu iki konuda taviz verip vermeyeceği konusundadır.  
Görüşmelerin, Rum tarafının ısrar ettiği gibi, Gambari formülüne göre başlayacağı görülmektedir. Bu konuda Papadopullos  “Talat’ı ayrı egemenlik, ayrı devlet istemekten vazgeçirdim”  demiştir. Bu görüşmelerin bir kısmına katılmış olan Sn. Pertev de  “Ne olmuşsa bizi dışarı çıkarıp baş başa kaldıklarında oldu”  demeğe getirmektedir. Bu anlaşmanın Ankara tarafından bir  “oldu bitti”  olarak kabul edildiği de bilinmektedir. Bu nedenlerle Sayın Talat’ın halkımıza açık bir mesaj vermesi gerekmektedir. Masaya  “İki toplumlu, iki kesimli federasyon” öngören Gambari formülünce oturulacağına göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı  “iki kesimliliğin doğal bir oluşumu olarak”  savunulacak ve egemenliğimizden taviz verilmeyecek diyebilir miyiz? Garantilerin devam edeceği ve askerin çekilmeyeceği zaten vurgulanmıştır ancak bu konuda da Sayın Cumhurbaşkanından bir açıklamaya ihtiyaç vardır çünkü görüşülecek konular arasında  “güvenlik ve Garantiler”  de vardır. Güvenlik iç konudur. Garantiler dış dengeleri de içermektedir. Müdahale hakkı vardır. Başımıza gelenler bunlara rağmen gelmiştir. Bizim daha sağlam bir geleceğe ihtiyacımız vardır. Bu da eşitliğimizi ve kurucu ortaklıktan kaynaklanan egemenliğimizi, kendi kaderimizi tayin hakkımızı içeren devletimizin varlığıdır, buna dokunulmamasıdır. Türkiye’den gelen sesler  “Kıbrıs meselesinin adil ve kalıcı bir şekilde hallini”  var olan gerçeklerin kabulüne bağlamaktadır. Sayın Gül, Toptan ve Çiçek’ten sonra hepimizin güvenini tazeleyen Sayın Genelkurmay Başkanının bu yöndeki açıklamaları herhalde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından da  “milli çizgimizin ciddi şekilde ilânı”  olarak algılanmıştır.  “Devletten ve Garantilerden taviz yok”  formülü  “adil ve kalıcı”  bir anlaşmanın temelidir. Masaya otururken Sayın Talat’ın ve hükümetimizin, Meclisimizin ve Partilerin bu gerçeği haykırmalarında büyük yarar vardır. Kimse teslimiyeti kabul edeceğimizi hayal etmesin.   

Yazarın Diğer Yazıları