Türk Milleti kendi kaderini tayin edecek!

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın hazırladığı iddianamenin kabulüyle kapatma davası resmen başladı... Anayasa Mahkemesi şimdi ön savunmasını yapması için iddianameyi AKP’ye gönderecek. AKP yasal olarak 1 ay içinde ön savunmasını verecek. Ek süre talebinde bulunulursa bunu da Anayasa Mahkemesi değerlendirecek. Ön savunmanın mahkemeye verilmesinin ardından Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, esas hakkındaki görüşünü bildirecek. Bu görüş, AKP’ye gönderilecek... Belirlenecek bir tarihte Yalçınkaya sözlü açıklama, AKP yetkilileri de sözlü savunma yapacak. Raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Raporun, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir toplantı günü belirleyecek. Üyeler, belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacaklar. AKP hakkındaki kapatma davasını, 11 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi Heyeti karara bağlayacak. Kapatma kararı verilmesi için en az 7 üyenin oyu gerekecek.

Uzun süreç
Bu dava ne zaman sonuçlanır ve hangi karar bağlanır bilemem, ama herhalde bu süreçte bu konuda Anayasa Mahkemesi üyelerini manevi etki altında bırakan yorumlardan kaçınmak gerek... Ne var ki bu da pek mümkün görünmüyor. Kararı beklemek ve Yüksek Mahkemeye güvenmek gerek... Ama bazıları mesela Cengiz Çandar,  “Yorum Farkı” programında Emre Kongar’a açıkça,   “Bu Mahkemeye güvenmiyorum” dedi... Yani Ergenekon davasında savcıya güveneceksiniz, ama sonra yargıdan hoşunuza gitmeyen bir karar çıkarsa, o mahkemeye güvenmeyeceksiniz!  Bu bazılarındaki kafa karışıklığının kanıtı!
Yargıyı, Anayasa Mahkemesi üyelerini, etki altında bırakmak için kullanılan asıl haince koz,  “AB ne der? Ya müzakere sürecini keserse, halimiz piyasalar, filan ne olur? Dünyaya rezil oluruz”  yorumları... Dünya, Avrupa ne zaman hayrımıza çalıştı ki şimdi ülkemizin kaderini belirlesin? Bu da; bunca milli egemenlik ve bağımsızlık mücadelesinden sonra -Lozan’dan sonra- nasıl Sevr’e döndürülmek istediklerinin kanıtı!
Hani liboşların, özellikle, Güneydoğu konusunda dil persengi ettikleri bir  “Milletlerin kendi kaderlerini tayin etmeleri gerektiği”  ilkesi vardır. Türk milleti, kendi kaderini tayin etmekten ve  “Kopenhag Kriterleri”  olmadan çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaktan aciz midir?
Sıkıntılı günler
Evet; önümüzdeki günler, hatta belki de aylar çok sıkıntılı geçecek. Hele Anayasa Mahkemesi’ne güvenmezler veya manevi baskılar altında bırakmak isterlerse! Referandum diye çatışmaların yolunu açarlarsa!...
Ben açıkça söylüyorum: Eğer T.C.’yi kurtarmak istiyorsak, Ilımlı İslam veya “Ilımlı Şeriat” devletine dönüştürüp, ABD’nin BOP’una alet etmek istemiyorsak ve AB’nin uydusu olmasına razı değilsek, AKP bir daha başka bir kisve altında, dublörler tarafından açılmamak üzere,  “kapatılmalıdır” . Ama, Anayasa’da asıl değişiklikleri yaparak bu Partinin kadrosu gibi kadrolarla, aynı doğrultuda Partilerin kurulması engellensin! “Bu, aç-kapa oyununa”  son vermek kazım... Demokrasi oynamıyoruz, bir milletin ve rejim mukadderatı söz konusu! “Anti-demokratik” mi olur? Avrupa’da böyle şeyler olur mu? O ülkelerde de aynı tehditler olsa ve demokrasiye  “demokrasiyi veya tramvayını” kullanarak nihayet verilmesi tehdidi varsa, muhakkak olurdu!
Nitekim demokrasi ile iktidara gelen Hitler’in, “oy çoğunluğu istibdadı” ile yaptıklarının acısını çeken Avrupa, Hadlerin partisinin kapatılmasını dayatmıştı!
Erdoğan’ın ve AKP’nin önünde üç yol var: Birincisi,  “Uzlaşmak”, bence yapmazlar. İkincisi  “idare-i maslahat”  idarelerin en kötüsüdür! Üçüncü ve temayül ettikleri anlaşan formül; yeni bir Anayasa paketiyle Savcıların kapatma davaları açmalarını ve Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini ortadan kaldırmak... Bir dava aşılıp kabul edildikten sonra, oyunun yarısında kuralları ve “kale direğinin yerini”  değiştirmek, akıl ve izana, ahlaka ve asıl hukuka nasıl sığar? Yorumu hukukçulara bırakıyorum.
Ama madem ki masumdurlar, Başsavcı haksızıdır, delilleri toplama ve hatta uydurmadır... O zaman en basit davada bile yapılacak iş, kendilerini, Partilerini savunmak ve aklanmaktır! Ama bunu yapmak istemiyorlar Anayasa Mahkemesi’ne, güvenmedikten başka ve daha fazla “Kendilerine Güvenmiyorlar!” Erdoğan, uyarılara rağmen, bu pervasız gidişine, bir gün muhakkak  “dur” denileceğini anlamadı ve şimdi de “suçluluğun telaşı”  içinde!

Yazarın Diğer Yazıları