Ne solcumuz solcu ne de dincimiz dindar

Ne kadar rol yapan, yaşamımızda doğalcılıktan uzaklaşmış, tuhaf bir millet olduk. O doğal, özü sözü doğru millet sanki yer yarıldı yerin içine gitti, yerine hiç tanıyamadığım yeni bir nesil ortada.  Örneğin herkesin ağzında bir,  “aşkım, aşkım” sözü, o kadar sahte olduğu belli olan ve inanılmadan söylendiği somut bir deyim olmuş artık, kedilerine köpeklere bile aşkım diyebiliyorlar. Bu, sosyal çürümenin bir yönü.
İdeolojik açıdan solculara bakıyorum, o hani her türlü dini tahakkümü kabul etmeyen reddeden, hatta dini kabul etmeyen solculara. Sermayeye karşı olan bir zamanlar devrimci türkü ve sloganlar atanlar yoksulun, emekçi sınıfının kardeşliğini vurgulayan solcular, şimdilerde dincilerin, tarikatların peşine takılmış, sermayeye hizmet ediyor. Artık onlara solcu demek için bin şahit ister. Değişmeyen tek şeyleri, kendilerine yakıştırdıkları aydın veya entelektüel etiketi. 
Öte yandan kendilerini dine saygılı, din adına kavga ettiklerini yayanlara bakıyorsunuz, onlar da daha kararlı hedeflerine yönelmiş durumda. Durun, yanlışlık yapmayın, hedefleri Allah yolunda değil yeşiller yolunda. Yeşil dolar yolunda. Müslümanlar adına mücadele ettiklerini savunan İslamcı parti, çevrede ne kadar Müslüman düşmanı ülke varsa al takke ver külah.  Bir yandan İsrail’e sövüp say, ardından İsrail’le aynı yatağa gir. Irak’ta bir milyon din kardeşini katledenlerin kapıkulu ol, islama yönelik yıpratıcı projelerin odak noktası ol.
Ancak dikkat çeken, bu iki grup arasında ortak noktanın yeşiller, yani yeşil Amerikan dolarları olması. Her iki grup da bugün bu paraları kapmak için her şeyi yapıyor. İktidardaki dinciler, memlekete tek bir çivi çakmadan, tek bir iş alanı yaratmadan ülkenin bir Arap ülkesi olmasını önleyen ne kadar kurum ve kuruluş varsa, milli sanayi, fabrika bulursa satıyor. Şimdilerde elleri sıkıştı, yakında Topkapı Müzesi’nden Osmanlı servetlerini, kaşıkçı elması ile Hırka-i şerif gibi değerli eşyaları da sattıklarını duyarsanız sakın şaşırmayın.
Kendileri hukuktan şikâyet ederken, hukuku kullanarak ne kadar muhalifleri ve vatansever varsa susturma yolundalar. Aynı 1960 öncesi Menderes hükümeti gibi.  Yargıyı yasamaya vermek niyetindeler. Oysa 1960 anayasasında işte bu neden yüzünden bir anayasa mahkemesi kurulduğunu bile anlayamayacak kadar bilgisiz veya umursamazlar.
Seçimlerden aldıkları sonuç sonrası artık ihtiyaçları olmayacağına inandıkları AB ile yakın bir tarihte yeniden koyun koyuna olurlarsa şaşmayın. Geçmişte olduğu gibi yasal olarak kendilerinin söyleyemediklerini AB’li kankalarına söyletecekler. Oysa bunu yaparken ülkenin egemenliğini kaybedeceklermiş, kendilerinin bir mahalle muhtarı kadar bile itibarı olmayacakmış ne gam ne keder, gelsin dolarlar, eurolar.
Fenerbahçe Chelsea’yi yenmiş önemli olan bu. Boş verin, ekmek kapınızı Unakıtan satmış, topraklarımızı parselleyip yabancılara kiralamış, Fener yenmiş ya. Olsun, Aşkım aşkım Fenerbahçe dersiniz, gelecek seçimde de bir 50 liralık yiyecek poşetine çocuğunuzun, geleceğini, kızınızın kaderini, torunlarınızın ufkunu düşünmeden verebilirsiniz.
Ekonomi göçüyormuş, dünya önlem alıyormuş ne gam. Temmuz ayında kömür alarak işbaşına getirdiğiniz hükümet önlem alıp geleceğinizi garanti altına almamış ve hâlâ durumun da farkında değilmiş. Ne olur yani onlar zaten ulemanın fikrini aldılar bile. Şimdilerde türban olayı da bittiği için siz Fenerbahçe’nin kaderi ve gelecek maçları gibi önemli konuları tartışırken onlar da yakın bir tarihte pardösünün boyu ne olsun, denize nasıl girilsin, gusül aptesti nasıl alınır tartışması ile sizlerin geleceğinizi garanti altına alıp çocuklarınızın guruldayan karınlarını gene duymayacaklardır. 

Yazarın Diğer Yazıları