Korkacak ne var ki

En doğru yol, AKP’nin kendisini Anayasa Mahkemesi’nin önünde savunmasıdır. Şeriatın kestiği parmak acımaz...

Anayasa Mahkemesi’nin ’davaya devam’kararını eleştiren de var, destekleyen de. Hatta koroya yurtdışından katılanlar da. “Efendim, görülen bir dava hakkında görüş belirtilemez” dedikten sonra, “nerede kalmıştık” diye görüş belirtmeye devam edenler çoğunlukta. Bu konuda görüş belirtmeyen yok gibi bir şey.
Ve siyasal kutuplaşmanın bir sonucu olarak ara renkler hızla kayboluyor, saflar belirginleşiyor, siyah ve beyaz karşıtlıklar egemen oluyor. En çok merak edilen konu: ’AKP şimdi ne yapacak?’
İki farklı yol gözüküyor: Anayasa değişikliği yaparak AKP’yi temize çıkarmak, ya da mahkemede savunmaya ağırlık vermek, Anayasa değişikliği yoluna gitmemek. Ben Anayasa değişikliği yapmaya kalkmanın fahiş bir hata olacağını düşünüyorum.
Birinci sorun, kamuoyunda uyanacak olan “Meclis’teki çoğunluklarına dayanarak kendilerine yöneltilen suçlamadan kurtuluyorlar” düşüncesi olacaktır. Bu durum, ’AKP’nin gizli gündemi var’iddialarını güçlendirmekten ve yeni sorunlara, iddialara zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramaz.
İkinci sorun, Anayasa değişikliği sırasında yapılacak olan Meclis tartışmalarının karşılıklı suçlamalarla çığrından çıkmasıdır. Hele halkoylamasına gidilecek olursa tartışma kısa sürede laiklik oylamasına dönüşecektir ki başta rejim olmak üzere kimse böyle bir tartışmadan kârlı çıkamaz!
Üçüncü sorun, Meclis’in yapacağı Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’nin nasıl karşılayacağıyla ilgili. Büyük bir ihtimalle, yapılacak olan değişikliğin Anayasa’ya aykırı olduğuna veya en azından bu dava için geçerli olamayacağına karar verecektir ki, bunun üzerine ortaya çıkacak olan kargaşa ne AKP’nin, ne rejimin ne de yargı erkinin yararına olacaktır. AKP’lilerin ortaya çıkan sorunlar karşısında ’Kapatılmak bundan daha kötü olmazdı’demeleri bile mümkün hale gelecektir.
Şu anda en azından bir sorun varsa, onun çözüm mekanizması da var. Yapılacak bir Anayasa değişikliği ile ortaya çıkacak kargaşada güçler ve kurumlar arası ilişkiler o kadar bozulmuş olacak ki, genel kabul gören, meşruiyet temeli olan bir çözüme ulaşmak pek mümkün olmayacak diye korkarım.
En doğru yol, AKP’nin kendisini Anayasa Mahkemesi’nin önünde savunmasıdır. Gerçekten gizli bir gündemleri yoksa, şeriat devleti kurmak gibi bir niyetleri yoksa, iddianame yeteri kadar sağlam değilse, Bazı AKP’liler aşırıya kaçan açıklamalar yapıp uygulamalara yönelmeleri partinin bir ’odak’sayılması için yeterli değilse...
Mahkemeye gelip bunları anlatsınlar. “Biz değil miydik AB’ye başvuran, şeriatçıların AB’de işi ne” desinler...
Şimdi yenilgi gibi gözüken bir durumu lehlerine çevirebilirler.
Hem unutmasınlar, şeriatın kestiği parmak acımaz...
* Türker Alkan/ Radikal


+++++


Aslan gibi yargılanın!

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dün, AKP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili bazı hakaretleri yargıya götüreceğini açıkladı. Kimse Başsavcılığa kızmasın; tam tersine bu davaları açmasaydı, “Terzi kendi söküğünü dikemiyor” gibi bir görüntü ortaya çıkardı! Neler denmedi ki o günden beri? İddianamenin “gazete kupürlerinden oluştuğu” mu söylenmedi, “kin ve garez ürünü olduğu” mu? “Birilerinin iddianameyi hazırlayıp Başsavcı’ya verdiği” bile iddia edilebildi. Umarım Başbakan, Kültür Bakanı ve diğer AKP’liler hiç olmazsa bu kez “dokunulmazlık zırhı” na sığınmayı reddeder ve gidip aslanlar gibi yargılanır...
* Mustafa Mutlu / Vatan



+++++



Tutanak...
Çarpışmış arabaların çevresinde koşuşturup kalem arayan iki Türk görürseniz, demek ki “tutanak” tutacaklar.
Bu kaza yerinde “tutanak tutma” uygulaması, demokrasimiz ile yakından ilgilidir. Halkımızın bugünlerde çok konuşulan demokrasiden ne anladığını ve uzlaşı becerisini ölçmek açısından...
Üniformalılara gerek kalmadan, sivil çözüm ile anlaşma sağlanmasının en mikro deneyimi bu.
İki Türk anlaşırsa, Türkiye anlaşır.
(.....)
Ve kalem bulunur.
Trafiği tıkamış yolun ortasındaki otomobilin kaputuna eğilmiş on beş kişi görürseniz, en alttaki tutanağı yazan, öbürleri de “Sonra başka bir şey yazmasın” diye bakanlardır.
Bu uygulama “trafik tıkanmasın” diye düşünülmüştür.
Kaputun üzerine abanmışlar, arada bir açılıp yarım saat kadar tartıştıktan sonra yeniden kapanırlar tutanağın üzerine.
Misal; uzlaşarak yapılması gereken şu tespit:
“Kim vurdu?..”
Bunun yanıtı her iki taraf için de “Durduğum yerde geldi vurdu, insan biraz önüne bakar...” şeklindedir, ikinci görüş ise şöyledir:
“Kör değiliz, insan arkasına bakar...”
İkinci uzlaşma konusu:
“Geçiş hakkı kimindi?..”
Bunun en makul yanıtı, “Geçerken sana mı soracaktım?..” ile “Yol babanın malı değil yani...” dir.
Sıra gelir iki sürücünün kaza yeri krokisi çizmesine; ki babaların çocuklarına çizdikleri otomobil resimleri hep deprem geçirmiş apartmana benzediği için, geriye kalır krokiye bakan sigortacıların, o çizimde gözüken balina balığının orada ne aradığını bulmaları...
Bir diğeri; kaza yerinin fotoğrafla tespiti...
Hanım sürücülerin, fotoğraf çekileceğini duymaları ile birlikte kuaföre koşmaları yanında... Beylerin fotoğraf makinesine pil almaya gitmeleri “trafiğin tıkanmaması için” bulunan bu yöntemin kaçınılmazıdır.
Ya durup dururken direğe çarpanların durumu?
O zaman bir başka yerde, bir başka direğe çarpan bulmaya kalıyor iş... Ki otomobiller yan yana getirilip “tutanak” tutulsun.
Burada da “Peki, birbirinizin tavanına nasıl çarptınız?” sorusuna yanıt bulmak sigortacılara kalıyor.
(.........)
Bence iyi bakın; aslında halkımızın “demokrasi tutanağıdır” bu...
* Bekir Coşkun / Hürriyet



+++++


Paket
Başkent restoranlarında siyasilerle konuşa konuşa kendini “bakan” zanneden gazeteciler, eveleye geveleye yazıyor:
“Demokrasi paketi.”
“Mini Anayasa paketi.”
“Venedik paketi.”
*
Hikáye...
*
Bakın ben size paketi yazayım.
*
Makarna (10 kilo)
Ayçiçek yağı (5 litre)
Un (5 kilo)
Arpa şehriye (2 kilo)
Zeytin (2 kilo)
Peynir (2 kilo)
Salça (2 kutu)
Tuz (1.5 kilo)
Pirinç (5 kilo)
Kuru fasulye (2 kilo)
Bulgur (2 kilo)
Nohut (2 kilo)
Çay (3 kilo)
Şeker (6 kilo)
El sabunu (750 gram)
Banyo sabunu (1 kilo)
Çamaşır deterjanı (3 kilo)
Bulaşık deterjanı (2 kilo)
Tahin helva (2 kilo)
Reçel (4 kilo)
*
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in paketi bu...
400 bin aileye dağıtıyor. Kapı kapı servise başladı.
*
Başkent restoranlarında avantadan karnını doyuran gazeteci arkadaşlar, geğire geğire “demokrasi paketi” sipariş etmesini biliyor ama... “Demokrasi” yi “20 santime 20 santim paket”e tıkıştıranları nedense hiç yazmıyor.
*
Sen, “bireylerin vergisiyle bireysel iradeyi” paketlersen...
Birileri de çıkıp, seni “komple” paketlemez mi?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları