Onur / kömür

The Economist, Türkiye’de gıda ve kömür torbası alan yoksullardan daha militan bir AKP yandaşlığına niçin bu kadar iştahla soyunmuş olabilir?..

Uluslararası kuruluşların ve yabancı medyanın karışma ve karıştırma girişimleri can sıkıcı olmaya başladı.
Hele bazıları, Osmanlı’nın son dönemlerinde hedef olduğumuz saygısızlığı ve cüretkârlığı bile aşan ölçüsüzlükler sergiliyor.
Üstelik bu müdahaleleri “iyiliğimizi isteyen dostlar” pozunda yapmıyorlar mı; uğradığımız hakaretleri dayanılmaz hale getiriyor.
Bu haftaki The Economist dergisi cennetin anahtarı nerede; yerini gösteriyor sanki bize:
“Türkiye demokrasinin laiklikten daha önemli olduğunu göstererek gerçekten modern bir Avrupa ülkesi haline gelebilir!”
Türkiye’nin tarihini, toplumsal karakterini ve risklerini en az bizim kadar iyi bilen bu İngiliz yayın kuruluşu, laiklik sigortasından yoksun bırakılmış bir demokrasinin şeriatçı güçler tarafından domuz bağı ile yok edileceğini bilmezler mi?
Hortum kesilmesin
Batı toplumlarında demokrasi laikliğe muhtaç olmadan da yaşayabilir. Çünkü Hıristiyanlık devlet iddiasından beş yüzyıl önce vazgeçti ama Müslüman kökten dincilik öyle değil; iddiasını sürdürüyor.
O nedenle The Economist’in verdiği aklın beş paralık değeri yoktur. AKP’nin Refah’tan daha ılımlı olduğu yolunda verdiği hükmün de değeri yoktur.
Çünkü bu değerlendirmeleri yapma yetkisi artık yargıya geçmiştir. Yargı pek alâ “Refah propagandasını yapıyordu, AKP icraatını gerçekleştirdi” diyebilir.
Şu sorulabilir: The Economist’in militan cüretkârlığı nereden kaynaklanıyor öyleyse?
Türkiye şu anda uluslararası sermayenin en yüksek faiz gelirini elde ettiği ülkedir. Sömürgecilik çağımızda artık bu şekle döndü.
Batılı para babalarının deniz feneri olan dergi, burada gıda ve kömür torbası alan yoksullardan daha militan bir AKP yandaşlığına niçin bu kadar iştahla soyunmuş olabilir?
Büyük ihtimalle hortum kesilmesin diye!
Onurlu sese özlem
İktidar kurmayları yargıya yönelik dış baskıları teşvik etmeye asla kalkışmamalıdır. Ulusal onuru rencide eden yabancı müdahalesine göz yummanın bedeli AKP için ağır olabilir.
İstanbul Barosu’nun “Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü” dün YARSAV Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na verildi.
Eminağaoğlu törende, tutuklanan bir Fransız kaptan için Avrupalıların devreye girmesi üzerine Atatürk’ün “Karar Türk hakimlerinindir” diyerek tartışmayı bitirdiğini anımsattıktan sonra sözlerini şöyle bağladı:
“Uluslararası kuruluşların bugün yargıya müdahaleyi de aşan sözlerine o gün Çankaya’dan yükselen ses bugün maalesef çıkmamaktadır.”
Törende en büyük alkışı bu sözler aldı.
Dağdaki çoban da, kömür yardımı alan yoksul vatandaş da aynı çizgiye gelecektir yakında.
AKP yanlış ata oynamasın!
 *Güngör Mengi / Vatan


+++++


Dağdaki çoban filan...

Aysun Kayacı mı haklı?
Dağdaki çoban mı?
*
Bana sorarsınız...
NTV haksız.
*
Çünkü, ne Aysun Kayacı’nın sözleri külliyen yanlıştır... Ne de, o sözlerin karşılığında edilen öfke dolu hakaretler.
Yanlış olan, o programın şekli.
*
“Daha geniş kitleye ulaşayım” diye, bir edebiyatçı, bir sinema yıldızı, bir gazeteci ve bir mankeni yan yana oturtup, uzmanlıkları dışında bir konuda, mesela “siyaset” hakkında tartıştırırsan, olacağı budur... Daha geniş kitleye ulaşırsın ulaşmasına ama, sonu mahkemede biter!
*
Bir Alevi, bir eski solcu, bir tarikatçı, bir liboşu yan yana oturtup, “daha geniş kitleye ulaşmak istenmesi” gibi...
Daha geniş kitleye ulaşırsın ulaşmasına ama, sonu mahkemede biter!
*
AKP’liler kızıyor... Halbuki, “Haydi Gel Bizimle Ol” bir nevi AKP’dir.
Kavgada bile söylenmemesi gereken “ananı da al git, artislik yapma lan, cibilliyetsiz” lafları, fikir özgürlüğü kapsamında söylenebiliyorsa eğer... “Ayak takımı” da, bir fikirdir. Veya, tersi.
*
O yüzden...
Pınar Kür gibi saygın bir yazar, laga luganın içinde buluverdi kendini. Atatürkçülüğünden hiç şüphe etmediğimiz Köksal Toptan’ın, kendini bir anda şeriatçılıkla suçlanan partide bulması gibi.
O yüzden...
Halkı tarafından “onur” ödülüne layık görülen Müjde Ar, halkı tarafından savcılığa şikáyet edildi... Batılı, vizyon sahibi, modern, laik, Antalya Belediye Başkanı’nın tarikatçı durumuna düşmesi gibi.
*
Aysun Kayacı mı haklı, çoban mı?
NTV haksız.
*
Ve maalesef...
Aysun Kayacı, o sözleri söyleme cesaretini gösterirken, haber kanalı NTV, bu çok konuşulan haberi, haber yapma cesaretini gösteremedi... AKP’nin başına bir iş gelirse, arkadan ittirenlerin, Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakacağı gibi.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet



+++++


Türk’ü yakan meşale...

Çin’in başşehri Pekin’de 8-24 Ağustos 2008 tarihleri arasında yapılacak Olimpiyat Oyunları öncesi, adetten olduğu şekilde, Olimpiyat Meşalesi ile dünya turu gerçekleşiyor. Her Olimpiyatta olduğu gibi, Yunanistan’dan yakılan meşale, bütün dünyayı dolaştırıldıktan sonra Olimpiyatların açılışına ulaştırılıp oyunlarına başlanıyor.
Bu çerçevede Olimpiyat Meşalesi de birkaç gün önce, Türkiye’ye ulaştı. Sporcu, idareci ve bürokratlardan oluşan heyet İstanbul’daki Olimpiyat Meşalesi Koşusu’nda yer aldı. Spor medyası, hala Fenerbahçe’nin Chelsea zaferi ile toplumun çoğunluğu da laylaylom işlerle meşgul olduğu için Olimpiyat Meşalesi koşusundaki çok önemli protesto ve gösteri, yeterince halka duyurulmadı.

Dünya biliyor, biz bilmiyoruz

Adetten olduğu şekilde spor camiası gibi medyanın ağırlıklı kısmının “Pekin’e Anadolu ateşi” gibi cazip ve güya cafcaflı başlıklarla duyurduğu haberlerin genelde son cümlesinde sadece şöyle denilmişti. “Koşunun başlangıcında Çin’in Sincan Uygur Özerk bölgesinin bağımsızlığını savunan bir grup eylem yaptı. Çin protesto edildi. Kargaşa sırasında sönen meşale yeniden yakıldı. Polis, 20’ye yakın göstericiyi gözaltına aldı.” Türkiye’yi ve Türk Milleti’nin çok yakından değil; kalbinden ve beyninden, dolayısıyla tam içinden ilgilendiren bu mesele bütün dünyada dikkatle takip edilirken maalesef ülkemizde hasıraltı ediliyor. Pekin’de yapılacak Olimpiyatlar öncesi bütün dünyada Çin’i protesto sesleri yükseliyor. Türkler’in atayurdu olan Doğu Türkistan (Adı bile Türk) ile İç Moğolistan ve Tibet’te yaşanan baskı ve zulümlerden ötürü, Çin’in dikkati çekiliyor. Özellikle Tibet’te 3-4 aydır, din adamları ve Dalay Lama adındaki dünyanın tanıdığı önderleri, seslerini sürekli yükseltip Olimpiyat fırsatını değerlendiriyorlar. Çin Hükümeti de baskılarını arttırıyor. Çıkan hadiselerde yüzlerce rahip ve Tibetli’nin öldüğünü, batılı medya ve siyasetçiler de söylüyor.

Sincan değil, Doğu Türkistan

Kökü “Uygar” dan gelen Uygur bölgesi de Çin’in toprakları arasında bulunuyor. Türkler’in şehir hayatına başladığı ve göçebeliği bıraktığı yer olduğu için, bölgedeki devletimizin tarihteki adı da Uygurlar Devleti idi. Bizim medya bunu bile bilmediğinden Çinliler’in taktığı Sincan adını kullanıyor.
Doğu Türkistan bu coğrafyada halen 30-35 milyon civarında Türk’ün yaşadığı biliniyor. Türk Milleti’nin İslamiyet ile şereflendiği Karahanlılar Devleti de bu topraklardaydı. Dolayısıyla hem soydaş hem de dindaşlarımızın yaşadığı Doğu Türkistan, Türkiye açısından da çok çok önemli bir coğrafya. Ne var ki; Çin devleti, yıllar yılı Doğu Türkistan’da zulüm yapıyor. Nükleer denemelerini bu bölgede gerçekleştirip binlerce Türk’ün ölümüne ve sakat kalmasına neden oluyor. Zaman zaman da “rejim muhalifi” diyerek demokrasi isteyen kardeşlerimizi kurşuna diziyor.
Türkiyemiz’deki Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin önderliğinde Olimpiyat Meşalesi koşusunda, bir grubun yaptığı protesto sebebi kısaca böyle işte. Avrupa ve Amerika’daki devlet yöneticilerinin bile Tibet’ten ötürü “Çin’i uyarıyoruz” dedikleri Pekin Olimpiyatları’nın açılışını boykot etme kararı dalga dalga yayılırken, Doğu Türkistan’dan ötürü bizi birebir ilgilendiren konuda dünyadan habersisiz. Halini bildiğimiz medyayı anlıyoruz ama “Bu meşale, İstanbul’dan dostluk ve barışı Pekin’e götürecek” diyen bakan ve genel müdürleri yutkunarak izliyoruz.
* Nazif Okumuş / Takvim



+++++



Millet AB’yi istemiyor
Perşembe akşamı Ali Kırca’nın “Siyaset Meydanı” programına katıldım ve programın hemen başında Türkiye’de “Avrupa Birliği projesinin ana temsilcilerinden biri olan Can Paker” ile aramızda Avrupa Birliği tartışması geçti. Salondaki katılımcılar konuşmacıya anında “ellerindeki aletler” ile “rating” verebiliyor. Benim “Avrupa Birliği’ne kesinlikle girmemeliyiz hatta Gümrük Birliği dahil süreci tamamen durdurmalıyız” görüşüm, katılımcılardan “Yüzde 85 destekliyorum” oyu alırken, Paker ve yanındaki arkadaşların “bu konuda aldığı” en büyük destek yüzde 30’larda kaldı...Düşünün İstanbul’da Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde, Boğaz’ın girişindeyiz “böyle bir ortamda okuyan öğrenciler ve çevrede en az milyon dolarlık” iş yeri sahibi olan katılımcılar, Avrupa Birliği’ne yüzde 85 oranında karşılar, varın Anadolu’yu siz düşünün...
Bu noktada Avrupa Birliği desteği yüzde 70’in üstünde diyenlere ve yukarıdaki “benzer ifadeleri” kullanan akademisyen, genel yayın yönetmeni ve gazeteci arkadaşlara sormak istiyorum; Türkiye’nin neresinde destek ve istek yüzde 70’in üzerinde!! Salonda Avrupa Birliği projesine “tepki” o kadar yoğundu ki; Can Paker, ilk reklam arasında salondan ayrılmayı tercih etti...Bu örnek sonrası, Avrupa’nın “Türkiye’ye uyguladığı” illüzyonu savunarak, bu pazarlanan proje sayesinde, ortada gerçek bir üyelik süreci olmadan, Türkiye’nin kaynaklarının iç edilmesine, ülkenin “her alanda” pasif hale getirilmesine alet olanlara sormak istiyorum; sizin yaptığınız “ülkeyi olmayan yolda tutarak, bu halkın geleceğine darbe” vurmak değil mi?
 *Yiğit Bulut/ Vatan

Yazarın Diğer Yazıları