Yerli ve milli dolar(!)

MHP'nin döviz hesaplarını bozdurduğunu açıklamasının ardından aynısını yazacaktım, Can Ataklı benden hızlı çıktı ve dün Korkusuz'daki köşesinde "milliyetçi-mukaddesatçı bir partinin neden dolar hesabı olduğu"nu sorguladı.

Hem "her türlü emperyalizme" karşı mücadele hedefiyle yola çıkmış olacaksın…

Hem "tam bağımsızlık Türkiye"ci olacaksın…

Hem de Türk lirasının değerlenmesine çalışmak yerine, paranı Türk lirasında tutmayıp dövize yatırarak paranı değerlendirmeye çalışacaksın!

Bu ne yaman çelişki sahiden de.

Ama…

Vurun abalıya olmasın;

MHP açıkladığı için onların dolar hesabı olduğunu biliyor ve bu tutarsızlık karşısında haklı olarak "bu nasıl iş" diyoruz da, acaba diğer yerlilik, millilik, ulusalcılık, vatanperverlik, sosyalistlik, İslamcılık iddiasındaki siyasi partiler paralarını nasıl değerlendiriyorlar?

Elbette MHP'ye, ama onunla birlikte "döviz hesabı" olan başka parti varsa ona da ve en çok da "döviz bozdurma" kampanyası başlatıp, döviz büroları önünde "bize dolar lazım değil" diye kameralara şov yapan sendika temsilcilerine sormak lazım:

O zaman niye aldın?

Yerli olduğu için mi, milli olduğu için mi dolara çevirdiniz yani birikiminizi?

Bir devletin "bağımsızlık alameti" olan parasına, kendini o devletin garantörü varsayanlar da güvenmeyecekse, sahip çıkmayacaksa kim çıkar Allah aşkına?

***

"Çolak"ı oynayan da dağa çıksın!

Oyuncu Deniz Çakır'ın, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinden kovulma gerekçesi "dizideki kurgu karakteri ile bağdaşmayan bir gerçek hayat sürmesi"ymiş.

Tam, laf söylemiş bal kabağı!

Oyunculardan dizilerde, filmlerde, tiyatro sahnelerinde canlandırdıkları karakterlerle "bağdaşan" bir hayat sürmelerini bekleyeceksek, -zaten toplumsal zemin de hayli müsait buna- yandı gülüm keten helva!

"Çolak" kod adlı bir teröristi oynayan Serhat Kılıç dağa çıksın o zaman!

Kayıp Şehir'deki hayat kadını -ne demekse bu da- "Aysel" karakteriyle unutulmaz oyunculuklardan birini çıkaran Gökçe Bahadır ulu orta küfretsin, kaldırımlarda sızsın filan…

Deniz Çakır'ın rol arkadaşı Oktay Kaynarca, "racon" kessin belinde silahla…

Olacak iş mi?

Bir hayvanlara işkence yapan, çocukları istismar eden, kadına şiddet uygulayan bir caniyi canlandıran oyuncu, gerçek hayatta tam bir hayvan dostu, şefkat abidesi, örnek insan filan diye kovulabilir mi mesela?

Dün de yazdım…

Hâlâ aynı kanaatteyim;

Çakır'ın, 24 Haziran'da "boş vermediği" için kovulduğu ihtimali daha yüksek bana kalırsa!

Hayır, "özel hayat" sahiden de bu kadar umurlarında olsa, kadın döven, uyuşturu satan, Çakır'ın karalandığı ilişkinin bin beterlerini yaşayan bir grup insanı "sanatçı" namıyla, askere moral ziyaretine götürmezdi devletlûlerimiz herhalde!

***

Vefasızlık!!!

İnsan, hiçbir şey için değilse 15 Temmuz gecesi "sahnelediği" kahramanlıktan dolayı düşer IPhone'nun yakasından… Düne kadar, Cumhurbaşkanı'nı ve Türkiye'yi,  Face Time aracılığıyla 15 Temmuz ihanetinden kurtaran telefona reva mı bu kırmalar, dökmeler !

***

Ne zaman dost olduk ki

ABD'yle yaşananları yorumlarken hâlâ ABD'yi "stratejik ortak", "model ortak", "müttefik" varsayıyor olmamızdan hareketle, bizim onlar için yaptığımız fedakarlıkları, iyilikleri filan sıralayarak, "ay bunu bana nasıl yapar" tonunda konuşan siyasilerimizi asıl hayret edilmesi gerekenler!

Bir: Devletlerarası ilişkilerde iyilik, fedakarlık, dostluk, arkadaşlık velhasıl aşk ve nefret mi olur? Çıkar olur!

İki: ABD'yle en son ne zaman sahiden de "iyi ilişkiler" içinde oldunuz ki! 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e… Silivri kumpaslarından 15 Temmuz'a… Bu ülkenin uğradığı neredeyse bütün askeri-sivil darbelerin perde arkasındaki "kuklacı" zaten ABD değil mi?

Belki de dünü çok çabuk unuttuğumuz için tekrar tekrar yaşıyoruzdur aynı hezimetleri!

***

İnşaat…

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, "Bakanlık inşaatlarında ABD menşeili malzeme kullanılmayacağını" açıklamak yerine yerine, bir süre inşaat yapılmayacağını, kaynakları betona gömme işinden vazgeçileceğini açıklasaydı,  "krizle mücadele(!)"ye çok daha anlamlı bir katkı sağlardı!

SORU-YORUM

Brunson'un akıbetine yargı değil, Brunson'un hangi şartlarla, nasıl bir takasla ABD'ye testim edilebileceğine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Bakanları yahut TBMM değil, "denge ve denetleme" görevindeki siyasi parti mi karar veriyor ki, Amerikan rahibin ancak Gülen karşılığında iade edileceğinİ, üstelik de "kesin bir dille", o partinin genel başkanı ilan ediyor ?

Yazarın Diğer Yazıları