Olcas'ın sesi

Azerbaycan’ın önemli yazarlarından Prof. Kemal Abdulla son kitabında, ünlü Kazak şairi Olcas Süleymanov’la birlikte katıldığı bir gezideki izlenimlerini şöyle anlatıyor:
“Aklıma Olcas Süleymanov’la Bakü’de geçirdiğimiz o aziz günler geliyor. Kür ırmağı kıyısında bir ormanda dolaşmıştık. Baharın son ayıydı. Hava akşama doğru soğuduğundan diğer yazar arkadaşlarla ateş yakıp çevresinde derin bir sohbete dalmıştık. Halklarımızın kaderinden, geleceğinden, tarihten, edebiyattan konuştuk saatlerce. Olcas ağa, sözün gerçek anlamında Kıpçak çölleri gibi sonsuz göründü bana konuştukça... Bir arkadaşımız ondan bir şiirini okumasını istedi ama o okumadı. Nedenini ise söylemedi. Kırılmadık; meraklanmıştık neden okumadı diye? Gece ilerledikçe bizi ağırlayan dostlarımızla vedalaşarak Bakü’ye doğru yola çıktık. Benim otomobilime Olcas ağa, Kamil Veliyev ve Aydın Memmedov bindiler. Yorgunduk. Kimsede konuşacak hal kalmamıştı. Yol uzadıkça karanlığın içinden yalnız motorun sesi duyuluyordu. Bütün dikkatim yola perçinlenmişti. Birden bu karanlığın ve sükutun içinden Olcas’ın sesi geldi. O şiir okumaya başladı. Hangi şiir ya da şiiriydi artık hatırlayamıyorum ama belleğimde kalan canlı bir varlık gibi hâlâ Olcas’ın sesidir. Ses, sanki Olcas’dan ayrılıp kendi kendine yaşamaya başlamıştı. Ve kendisi de buralardan çok uzaklardan, gözle görülmeyen, düşüncenin bile aşamayacağı bir yerden, Kadim Oğuz dünyasından, Orhon ve Yenisey’in kıyılarından geliyordu. Ses, aynı zamanda hepimizin de içinden geliyordu. Kimse ondan ikinci kez şiir okumayı istememişti; Bizim gönlümüzü almak için, ” istediğiniz zaman havamda değildim, kusura bakmayın “da dememişti. ” Ses “ kendisi başlamıştı şiir söylemeye.
Abdulla’nın Olcas’la ilgili bu anısı, ” ses “in yazıya dönüştüğü Türk dünyasının edebiyat ve şiirinin geçmişimizdeki köklerini Olcas Süleymanov’un şiir okuyuşunda anlamlı biçimde yansıtıyor bize. O Manas, Dede Korkut, Alpamış, Tatar Şenlik Kızı’85 v.b gibi binlerce yıllık destanlarımızın ozanların sesiyle Türk halklarına anlatıldığı daha sonra kuşaktan kuşağa aktarılarak, Balkanlar’dan Çin sınırına kadar ortak Türk dünyası edebiyatının temellerini attığı bu büyük ve büyülü dünyanın uygarlığının Türkiye’den Azerbaycan’a Türkmenistan’dan Özbekistan ile Kazakistan’a kadar, her biri Nobel edebiyat ödülüne layık çok sayıda romancısı, şairi, yazarı var. Olcas Süleymanov, Anar, İsa Hüseyinov (Muğanna) 2002’de yitirdiğimiz iki kez Nobel’e aday gösterilen Kıbrıslı uzay şairi Osman Türkay ve daha ismini anmadığımız  niceleri...
Ancak işin doğrusunu söylemek gerekirse onlardan yalnız biri Türkiye’den Nobel ödülüne aday gösterildi. Bu girişim, Türk dünyası Yazarlar Vakfı başkanı Yahya Akengin tarafından başlatıldı ve Türk cumhuriyetlerinde yankı ve destek buldu.
Yarın konuya devam edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları