1 Mayıs "idare-i maslahat" olur mu?

Yarın 1 Mayıs; geçmişin takıntılarından artık kurtulmamız,  bu konuda geçen yazımda sözünü ettiğim  “kara büyüyü” elbirliği ve sağduyu ile hemen bugün bozmamız lazım: En büyük bayram da bu olacaktır! İnşallah yanılıyorumdur; korktuklarımız, Allahın inayetiyle gerçekleşmez! Ancak bugün görünen o ki, korkarım bu kısır inatlaşmanın sonu felâket olacak ve ertesi gün,  “nerde, kim yanlış yaptı”  diye sorumlu ve suçlu aranacaktır.
Bu sadece hükümet, mahalli mülki ve emniyet amirleri, Vali Muammer Güler’le, sendika başkanları arasında bir güç kavgası,  bilek güreşi olmaktan çıkmıştır. Hatta kim haklı, kim haksız tartışmaları safhasını da geçmiştir, felaket kapıdadır!  Ve bu felâketten ancak düşmanlar ve provokatörler yararlanacaklardır.
Emekçiler bu bayramı kutlamakta haklıdırlar. Bunun 1977 Taksim Meydanı felaketini ve kurbanlarını anmak için Taksim’de yapmak istemeleri de anlayışla karşılanmalıydı. Ama AKP Hükümeti iş çığrından çıkmadan,  “mesele, mesele olmadan” bu feraseti gösterip bir orta formül bulamadı!
Bugün gazete başlıklarında  “Vali tehdit ediyor... Vali Güç Kullanacak, Taksim’de Dayak” var ve hatta  “Restleşme”  gibi başlıklar Muammer Güler’e haksızlık. Hükümete karşı husumeti ona odaklamamak ve onu  “günah keçisi” durumuna düşürmemek gerek... Vali bir devlet memuru olarak görevini yapacak, Hükümet memuru olarak kanunları uygulamak zorunda, hatta şu sırada tefsir etmeye   “Canım, bir defacıktan ne olur”  demeye,  “idare-i maslahat” etmeye hakkı yok. Güç bir durum; görevini ihmal etse sorumlu, etmese de günah keçisi!
Hatırlatayım: Geçen yıl 1 Mayıs 2007 Salı günü  yapılan gösterileri kontrol etmek için tedbirler alan Vali Muammer Güler ve bu tedbirleri uygulayan Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, tüm medyanın, siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin yaylım ateşine tutulmuştu...  RADİKAL’İN manşeti “VALİ İSTEDİ, POLİS VURDU, İSTANBUL SAVAŞI GÖRDÜ” idi... Ne değişti ki?
Velhasıl, Vali görevini yapsa bir türlü, yapmasa,  “idare-i maslahat”  etse bir türlü! Hele sakalın üzerinden bir kere fare geçse gene başka türlü!
Daha evvel yazdığım gibi mülki amirlerle sendikalar arasındaki durum restleşme, inatlaşma haline gelmeden, daha başlangıçta Ankara’da Hükümetin basireti ve dirayetiyle ,   “ayaklar başlar” diye yaraya tuz basmadan çözülebilirdi. Dolayısıyla,  bundan sonra olacakların başlıca sorumlusu, hâlâ bu basireti göstermemekte ısrar eden ve İstanbul Valisini güç durumda bırakan AKP iktidarının olacaktır. Buna şimdiden  “mim”  koyalım!
Ve maalesef İşçi Örgütleri de kanunlara ve mahalli makamlara açıkça meydan okumakla ve savaş planları yapar gibi taarruzlarına güzergâh çizmekle, - bence - hata yapıyor ve bir bakıma suç işliyorlar... Kesinlikle,  “bir şey olmaz”  diyemezler. Binlerce kişiye ne kadar hâkim olurlarsa olsunlar, ellerinde güller, karanfiller taşısalar bile, görevlerini yapan polislerin nümayişçilerle çatışmasını ve araya muhakkak sızacak PKK’lı vs. provokatörlerin gayretleriyle Taksim’in gene savaş alanına dönmesini, dükkân ve arabaların harap edilmesini önleyemeyeceklerdir!
1955’te de İstanbul’da iyi niyetle başlayan bir 6-7 Eylül olayları kontrol edilememiş ve provokasyonlarla İstanbul darmadağın edilmiş ve  “sorumlular” Yassıada’da yargılanmıştı’... 1977 olayı yetmiyorsa, böyle bir acı tecrübe de var!.. Kısacası, provokatörler  “idare-i maslahat”   etmezler; bir noktadan sonra idareyi ellerine alırlar! Pusuda bekleyen provokatörler için  bundan daha uygun zemin ve ortam olur mu?
Naçizane, herkesi bu  “geliyorum”  diyen felaketi önlemeleri için sağduyuya, basirete davet ediyorum... .Yoksa yarın, birçok bakımlardan ülkenin geleceği ve özellikle hatta iktidarın kendisi için çok geç olacaktır! Ve sonunda iktidar darbe yemiş olsa bile, bu ondan kurtulmak istenler için de bir  “Pirüs Zaferi”  olur!

Sakarya Savaşı
Son Sakarya olaylarında da provokatörlerin parmağı var. Ama kim bunlar? Sadece Güneydoğu’da değil, yurdun her tarafında PKK can alırken, pervasızca gösteriler, toplantılar yapan DTP kılıklı PKK’lılar değil mi? Nasıl yayıldılar ülkenin her yanına?  Son zamanlarda ortada dolaşan ve hatta son MGK toplantısında kararlaştırılan yeni Kürt Yaklaşımının anlamı nedir? Bu konuda DSP Genel başkanı Zeki Sezer gibi ben de çok tedirginim! Ayrı yazı konusu!

Yazarın Diğer Yazıları