Ceza miras kalır mı?

Geçen hafta bu sütunda çıkan  “Eden Bulur” başlıklı yazımızda yer alan Ziya Paşa’nın:
 “Halka gadr eyleyenin âkıbeti hayr
                                         olmaz/
Kendi bulmazsa da bir gün olur evlâdı
                                           bulur.” /
beytindeki  “kötülüklerin cezasının bazen miras yoluyla evlada intikâli”  meselesinin okuyucularımız arasında bazı tereddütler doğurduğu anlaşılmaktadır. Aldığım mesajlar bunu gösteriyor. Dolayısıyla konuyu biraz daha açmak istiyorum.
Bizim kültürümüzde özellikle de klasik edebiyatımızda  “hakkın yerde kalmayacağı”  fikri üzerinde ısrarla durulmuştur.  “Divan” larda şairlerin bu mevzuda söyledikleri birçok beyit vardır:
 “Gam değil her kişi ettiğin bulur
Sanma kim zerrece yanına kalur.
                                (Gevherî)
Kim musîbet kılmağa mâil ola
Ol musîbet bir gün anı da bula.
                                 (Zarîfî)
Nîk ü bed herkes bulur âlemde
                                 ettiğin
Kendi bulmazsa cezâ mirâs olur
                               evlâdına.”
Bu düşüncelerden bilhassa son beyitte ifade edilen “cezanın evlada miras olması” fikri haklı olarak soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir.

Doğrusu, her koyunun kendi bacağından asılmasıdır. Ancak, kurunun yanında yaşın da yandığı bilinen bir gerçektir. Yani bazen kötülerin işlediği bir suç yüzünden suçsuzlar da ceza görebiliyor. Belki de bunlardan daha kötüsü, ebeveyn dürüst insanlar değil ve çocuklarına da helâl lokma yedirmemişlerse gayet tabii, kötülükler genler yoluyla evlâda intikal edecek, onlar da suç ve ceza ile tanışacaklardır.

Aslında  “cezanın evlâda intikali”  konusu sadece  “Doğu” da değil,  “Batı” da da işlenmiştir. 1294/1878 yılında Rasih Efendi’nin  “Ezop” tan dilimize çevirdiği hikâyelerden birisi mealen şöyledir:

Bir kartal yüksek bir ağacın tepesine yuva yaparak yavru çıkarır. Aynı ağacın dibine tilki de yuva yapıp yavrulamıştır. Bir gün yavrularına yiyecek bulmak için tilkinin yuvadan ayrıldığını gören kartal hemen komşusunun yavrularını kaparak kendi yavrularına güzel bir ziyafet çeker. Tilki yuvaya dönünce olup bitenleri görür ama yapabileceği bir şey yoktur. Derken bir gün kartal üç-beş kişinin tarlada pirzola pişirdiklerini görür. Piknikçilerin dalgınlıklarından istifade ederek közde pişen etlerden bir parça kapıp yavrularına götürür. Ne var ki etlere sönmemiş kömür parçacıkları yapışmıştır. Çalı-çırpıdan yapılmış olan yuva bir anda tutuşur. Yavrular çaresiz alevden kurtulmak için kendilerini aşağıya atarlar. Tilki de kartalın gözü önünde yavruları bir güzel yer.
Anlaşılan o ki, cemiyet hayatında muzır kişilerin işlediği kötülüklerden dolayı zaman zaman suçsuz insanların da zarara uğradıkları oluyor. Hatta -hikâyede de anlatıldığı üzere- bazen anne-babanın yaptığı bir hatanın bedelini kendi çocukları ödemek zorunda kalabiliyorlar..

Yazarın Diğer Yazıları