Nuri Bilge Ceylan ve karanlık aydınlar

Cannes Film Festivali’nde “Üç Maymun” filmiyle “En İyi Yönetmen” seçilen Nuri Bilge Ceylan’ın, “Bu ödülü tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum” sözlerini, Avrupalılara karşı ve de ödüllerini Türklüğe, tarihimize sövmekten dolayı almış Pamuk ve Şafak’lara karşı çok anlamlı meydan okuma olarak algıladık... Gözlerimiz yaşardı. Hasan Pulur’un yazdığı gibi: “Hayır Nuri Bilge Ceylan, bizi bu yaşta hıçkırarak ağlatmaya hakkın yok...
Hele “yalnız ve güzel ülkem” demenize ne kadar hasret olduğumuzu biliyor muydunuz ?  Ben de doğrusu hayret ettim: Nasıl oldu da Nuri Bilge Ceylan bu ödülü alabildi diye? O, “Ermenileri nasıl kestik” konulu bir film yapmamıştı ki? Yapmış olsaydı o da Nobel’i alır,  bizim “aydınlar” da onu koyacak yer bulamazlardı... Fakat bizim  “aydınlar” şimdi Nuri Bilge Ceylan konusunda pek sıkıntıdalar!  Sözlerini alkışlasalar bir türlü,  aleyhinde yazsalar başka türlü!
Başka bir yönetmen var; “asker olup, silah tutacağıma, Türkiye’ye hiç gelmem” diyen bir adam;  onların meşrebine daha uygun!
 Ahmet Kekeç adında biri sıkıntısından ne yazacağını bilemiyor; “Bence, Ceylan’ın sözü, iç ve dış müstevlilere ince bir göndermeydi” diyor. Ve bu güzel sözlerin anlamını, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ gerçeğini söyleyen yönetmen Abdullah Oğuz’u, “daha neler” diye kınıyor! Bu adam, “kimlerin” Türkün gerçek dostları olduğunu adlarıyla bir söyleseler.

İçimizdeki müstevliler
Evet, içimizdeki “müstevlileri” milliyetçilik, Ordu düşmanları sözde aydınları -sizleri- çok iyi biliyoruz. 
Hani adamın biri tepenin üstüne çıkmış,  “Ulan şeyler” diye bağırmış. Kekeç bu  “şeylerin” kimler olduğunu bilir; bir sürü insan ortaya fırlamış... Adam da, “Amma da çokmuşsunuz!” demiş. Gerçekten de  “ne kadar çoklar” ve çoğalmaktalar! AB rantlarının, burslarının, fonlarının “ışığını görenler”  dışarıya fırlıyorlar!
Kim yetiştiriyor “bu nazeninleri”   bu kadar pervasızca? Tabii Üniversite kürsülerini işgal etmiş sözde aydın, o “öğretim üyeleri.” Bunlar, Mehmet Altan, Murat Belge, Atilla Yayla vb. “muteber üniversitelerde” kürsü sahipleri,  Türk milletine, değerlerine  ve hatta Atatürk’e pervasızca sövüyorlar... Ve serbestçe, gençlerin beyinlerini yıkıyor, kafalarını karıştırıyorlar! Çünkü “Düşünce ve ifade özgürlüğü”, Türklüğü aşağılamak “hakkı var...” Kürtçülerin, Ermenilerin hakları var, Türklüğe sövenleri savunurlar ama Türkiye’nin, Türklerin - mesela Azerilerin, Türkmenlerin - hakları, Banu Avar’ın durumu onların umurlarında bile değil!
Amerika’da, Fransa’da, diğer Avrupa ülkelerinde “Türkler Ermeni soykırımı yapmadı” demek “kanunen yasak!” Bu aydınlar, merak ediyorum, bu yasağı “ifade ve düşünce özgürlüğünün” neresine koyarlar?

Ayşe Kadın
Yeni Örnek: Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Ayşe Kadıoğlu adlı milliyetçilik düşmanı, RADİKAL Ek’indeki yazılarından malûm bir kadın. Şimdi bir kitap yazmış: “Vatandaşlığın Dönüşümü” adlı kitapta, Türkiye’nin “Ulus-devletin” zincirinden kurtulması gerektiğini savunuyor. Der ki  “Öncelikli mesele ulusla devlet arasındaki evlilik. Önce onların boşanması gerekiyor. Ulusal kimlik, devleti rehin alıyor. Ulus devletlerin şemsiye kimliği altında etnik ve dinsel kimlikler kayboluyor. Ulusal kimlik yerine çok kültürlü anayasaya bağlılık olmalı”
Ve bu “kadın” TCK’nin, 301’inci maddesinin tümüyle ortadan kaldırılmasını istiyor; “Türklüğe hakaretin suç teşkil etmesi, böyle bir kategorinin var olması tuhaf” diyor. Aslında “tuhaf”olan bu kadınlarla adamlar! 
Bunlar milliyetçiliği, TC Ulus Devletini yok ederlerse yerine ne koyacaklar. Malum; Liberalizmi, Liboşluğu Liboselliği! Avrupa’yı AB Egemenliğini!

Yazarın Diğer Yazıları