İstanbul'un fethi ve "Kelbiler" (*)

İstanbul’un Türkler tarafından “Fethinin”  555. Yıldönümü İstanbul’da muazzam törenler, ışık ve ses gösterileriyle kutlandı. Önceki yıllarda, bu törenler dinci partilerin siyasi gösterilerine dönüşürdü... Bu yıl “milli”  oldu! Vakıflar Kanunu’nun değiştirilmesinden sonra Patrikhane adeta Vatikan yapılmak istenirken, bu kutlama çok anlamlı!
 Yabancılar 1453 yılını İstanbul’un Fethini, “Orta Çağlardan” “Aydınlanma çağına” geçişin nirengi noktası sayarlar, ama gene de Türklere, Avrupa yolunu açtığı için acı duyarlar. Bugün biz, Avrupa’da, İstanbul’un fethiyle de hakkımız olan yerimizi tescil etmek için AB’ye girmeye çalışıyoruz ama engelleniyoruz:  Avrupalılarda ise Fetih’ten sonra artan Türk korkusu “Türk Tehlikesi”  var!

Kutlamalar
Fethin yıldönümleri daha önce muhtelif şekillerde kutlanmıştı. Ancak, 1953’de Yunanlılar Kıbrıs’a sahip çıkmaya, Patrikhaneye “ekümenik” statüsü vermeye çalışırken, zamanın hükümeti Fetih’in 500. Yıldönümünü, “aşağı düzeyde” kutlamak kararı almış ve öyle de olmuştu. Gerek Cumhurbaşkanı, gerek Başbakan bahanelerle kutlamalara katılmamışlardı! Ben, o zaman yazdığım bir yazıda “Bu tarihimize ihanettir” demiştim.  Öyle ya: Milletler yabancılara hoş görünmek için değerlerini feda etmemelidirler!  
TARAF gazetesinde, “müte-tarihçi”  (Sözde Tarihçi)  bir kadın Ayşe Hür,  “555 kere fethedilmekten yorgun İstanbul” başlıklı ve yıllar boyu kutlamaları özetleyen manidar - “sinik” - (kelbi) bir yazı yazmış. Bu başlığın altındaki ima şu: Vazgeçelim artık bu kutlamalardan da İstanbul’u yormayalım... Aynı kabı kullanan sözde aydın yazarlar da Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos ve geçit resimleri hakkında aynı şeyleri söylerler ve geçit resimlerinin “sivilleştirilmesini” isterler. Bu adamlar, bu kadınlar için Türk Bayrağı, İstiklal Marşı da “milliyetçilik ifade ettiği için hamasettir, fuzulidir!” Onlar için mavi-sarı AB bayrağı ve Beethoven’in 9. Senfonisi daha kutsaldır! 
Tarihin çöplüklerinden tezvirat malzemesi çıkaran, güya Atatürk’ü “korurken”, Mustafa Kemal’in ailesinin sözde “zaaflarını” yazan Engin Ardıç “Fetih kutlamaya gerek var mı?”  diye soruyor! Ve bu “çağ” değiştiren olayı, hatta tarihimizin diğer menkıbelerini aklınca  alaya alıyor
Bakın ne diyor bu “Kelbi” (sinik) adam(*):  “Olayın üzerinden beş yüz elli beş sene geçmiş... Bu kadar zaman sonra hâlâ onu ”almakla“ mı övüneceğiz? Ele güne ”burayı biz kurmadık, sonradan, hem de şiddet kullanarak ele geçirdik“ mesajını ısrarla ver... Gözüne sok, hatırlat... Ki, bundan da ”aldığımız gibi bir gün verebiliriz de haa“ anlamı da çıksın! Eee, eğreti mi yaşıyoruz yani biz burada?”
Onun bu zırvalarına cevap vermeyi,  yabancı (mesela Bernard Lewis’e) ve eğer tenezzül ederlerse İlber Ortaylı’ya, Halil İnalcık’a bırakıyorum!

Ve gene o “Taraf” tan
Gene o Taraf ve gene bir “kadın”, “yıldız ve çizgilerin ötesinden” bilgi ve talimat alan Yasemin Çongar... ABD seçimlerinde Hillary Clinton, Demokrat Parti adaylığını zenci senatör Barack Obama’ya kaptırmış gibi Cumhuriyetçi Parti’nin Adayı MCCaine’in karşısına o çıkacak. Yasemin Hanım Obama kazanır da Cumhurbaşkanı olursa Beyaz Saray’ın artık ne beyaz ne de saray olmayacağını söylüyor... Hemen söyleyeyim: Kim kazanırsa kazansın, ister “Beyaz Saray” ister “Beyaz Ev” olsun bu, ABD’nin Türkiye siyasetini değiştirmeyecek! Üslup değişecek. Obama, ABD askerlerini Irak’tan çekse bile,  bir şekilde orada kalmaya ve Büyük Kürdistan’ı desteklemeye mecbur: Petrol meselesi.
Ama Çongar kadın özetle “Ulusalcılar dikkat! Obama sizi tanıyor” diyor ve yani milliyetçilere yüz vermeyecek! Verse ne olur vermese ne olur? Neticede, “Ha Veli Ali, ha Alı Veli”! Ama kadın der ki: “Obama ekibi, Türkiye’de hangilerinin,”kimin kim“,  olduğunu çok iyi biliyor.”  Çünkü onları bilgilendirenlerin başında kendisi var! Ve der ki;  “İşte bu bilgileri, farkındalıkları da benim bütün diğer nedenlerle birlikte ’Beyaz Evde’ siyah bir başkan görme dileğim perçinlemiyor!” Haklısın; muhtemelen ABD pasaportlu Yasemin kadın, “Beyaz Ev”  senin olsun ama bizim evimize, yurdumuza karışma, hele “milliyetçiliğimize” hiç karışma, sataşma! Türkiye’nin kaderi, Obamaya Mobamaya, kaldıysa, vay halimize! Senin dilince, “Do you get it”...  Anladın mı?

                                                ..................................

(*) Kelbi toplumun yerleşik değer ve yargılarına fütürsuzca karşı çıkan anlamındadır.
“Kelp”  aynı zamanda  “köpek”  demektir. Şair Nef’inin , “ Tahir” adında birine meşhur dokundurması:
“Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir.
Malikî mezhebim benim, zira
İtikadımca kelp tahirdir”

Yazarın Diğer Yazıları