Tanrı Dağlarından kopan zirve

Büyük Türk romancısı Cengiz Aytmatov’u kaybettik. Kopan yüce bir zirvedir Tanrı Dağlarından. Ecel izin verseydi eğer, sekseninci yaşını İstanbul’da düzenlenecek Türk Cumhuriyetlerinden aydınların, kardeş yazarların katılacakları görkemli bir törenle kutlayacaktı. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev de büyük olasılıkla onun yaş gününe katılacaktı. Ama, “Yıldırım sesli Manasçı” artık aramızda yok; Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilmesi kampanyası Ankara’dan başlatılmış, Bakü’den, Taşkent’ten Astana’dan, Kazan’dan binlerce imza toplanmıştı. Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov, Kazak lider Nazarbayev ve Türk cumhuriyetlerinin diğer liderleri yakın dostlarıydı yazarın, onlarla görüşür, Türkistan’ın kültürel, siyasi, ekolojik sorunları üzerine görüşlerini söylerdi.
Özellikle son yıllarda Orta Asya’nın birliği konusunda daha yoğun bir çaba harcıyordu. Büyük çalkantılar yaşayan ülkesi Kırgızistan’ın Özbekistan’la bir federasyon kurması için hem Bakiyev hem de İslam Kerimov’a mektuplar yazmıştı. Doğu’dan Batı’ya ışıklarıyla aydınlandığımız, ama geleceği konusunda umutla umutsuzluk arasında bir sarkaç gibi sallanıp durduğumuz büyük Türk dünyasının yaşayan bilgesi, edebiyat dehası, filozofu Aytmatov, cismen aramızdan ayrılsa da ruhen yapıtlarıyla daha nice yıllar bizim yolumuzu aydınlatmayı sürdürecek...
Cengiz Aytmatov Sovyet İmparatorluğu’nun altmışlı yıllarında Manas’ın vatanı Kırgızistan’da edebiyata adımlarını atmıştı. Babası Stalin’in kurbanlarındandı; Cengiz, hiçbir zaman babasının acı kaderini unutmadı; Cengiz Han’a Küsen Bulut romanında, o romanı yazan ve KGB tarafından Pan-Türkistlikle suçlanarak işkence treninde öldürülen Kırgız parti üyesinin tiplemesinde gerçekte babası Törekul Aytmatov’u canlandırmıştı. “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanı ki onun başyapıtıdır. Kırgızistan platosunda uzayla yer arasında Türklerin tarihi alınyazısına alegorik tarzda yorum getirir: Uzaydan gelen Türk ulusu dünyadaki kardeşlerinin Mankurtluk illetine tutulduğunu görünce, kurtuluş çaresini aramaya başlar. Gün Uzar Yüzyıl Olur bu açıdan yirminci yüzyılın en önemli romanları arasına girmeye hak kazanır.
Aytmatov hem bir parçası hem de estetik bağlamda muhalifi olduğu Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra düşünsel bir bunalım yaşadı. Mihail Gorbaçov’un danışmanlığını yaparken, Sovyetler’in tarihten silinmesi konusunda “ılımlı” değerlendirmeler yaptı. İki dilliydi: Rusça ve Kırgız Türkçesi. Yerel Kırgız edebiyatçısı olmasına karşın evrensel planda Sovyet realizminin çocuğuydu. İşte bu dönemde Aytmatov, soyut bir hümanizm ve küreselliğin insanlığı birleştirme idealinin büyüsüne kapılmıştı.
Son romanlarından Kassandro’da Timofeyev dünyanın çevresinde dönen gemisinde evrensel kurtuluşu gerçekleştirmek adına çalışmalar yapıyordu. Hıristiyanlık’la düşünsel bazda kısa bir flört döneminin ardından Aytmatov Orta Asya Türk dünyası’nın birleşmesi gerektiğini daha önce de yazdığım gibi sürekli işlemeye başladı.
Son romanlarından Kassandra’da Timofeyev dünyanın çevresinde dönen gemisinde evrensel kurutluşu gerçekleştirmek adına çalışmalar yapıyordu. Hıristiyanlıkla düşünsel bazda kısa bir flört döneminin ardından Aytmatov Orta Asya Türk Dünyası’nın birleşmesi gerektiğini daha önce de yazdığım gibi sürekli işlemeye başladı.
Son romanı “Dağlar Devrildiği Zaman”ı mutlaka okuyun! Bu roman onun Türkistan’a Türk halklarına vasiyeti sayılmalıdır. Türk cumhuriyetlerini bekleyen tehlikeleri; küreselleşmenin, başta kendi yurdu olmak üzere bütün Türk dünyasını yeniden bu kez para ve vahşi kapitalizmin acımasız egemenliğine sokmaya çalışan daha tehditkar bir emperyalizm olduğu temasını işledi son romanında. Milliyetçiliğin, dinin ve terörizmin köklerine ulusal bir yorum getirdi. Böylece Aytmatov, Dağlar Devrildiği Zaman’la yeniden köklerine dönüşün en dramatik edebi çağrısıyla beynimizde ve yüreğimizde ölümsüz imajını pekiştirdi.
Ruhu şad olsun!

Yazarın Diğer Yazıları