"Karabasandan" bir günlüğüne uyanmak!

Önceki gece Milli Takımımızın, Çek takımıyla maçını yarıya kadar izledim ve karşılaşma 1-0 aleyhimizde olunca, televizyonu kapattım; umutsuzluk ve kızgınlıkla yattım. Uyuyamadım ve sabah, tarifsiz bir bedbinlikle, bunalım içinde uyandım!  “Hüsnü kuruntu”  değil  “kötü kuruntu” ; son zamanlardaki olayları, gelişmeleri, kişisel olarak alıyorum... Ülkemin sorunlarını kendi sırtımda taşıyor gibiyim ve adeta depresyondayım!
Ve tam bu halde uyanmışken, Milli maçı sonunda 3-2 kazandığımız haberini verdiler... Bu hezimetten zafere dönüş, küçük bir mucize! Depresyonum-umutsuzluğum bir anda kayboldu!
Bu spor zaferi ile ülkenin bütün sorunları, tabii ki çözülmedi, yerli yerinde duruyor; hatta kriz, büyük ihtimalle gittikçe artacak, ama gene de bir umut pırıltısı! Demek Türkler bir mucize yaratabiliyor - futbol maçında da olsa, “makûs talihi”  yenebiliyorlar ve sonunda, bir gazetenim başlığındaki gibi;  “Viyana’ya”  girebiliyoruz! 
Bir milli maç, bir zafer, dalgalanan Türk bayrakları, tribünlerde bir ağızdan söylenen marşlar, İstiklâl Marşı, geçici olsa da Türkleri birleştiriyor! Hatta Hasan Cemal gibiler bile, günübirlik de olsa,  “mavi beyaz”  AB bayrağını, irticanın  “yeşil”  bayrağını bırakıp, Türk bayrağına sarılıyorlar! Demek ki,  “milli onur-milli övünme-milli kendi kendine güven” hâlâ bir yerlerde var! Keşke, bunlar spor alanlarından, sanat-bilim alanlarından dışarıya da yayılsa; şu sırada içinde bulunduğumuz, ölüm-kalım savaşında da,  “milli birliği”  oluştursa. Ve keşke “milli birlik ve milli onurumuzun” sembolü olan Türk Bayrağı’nı aşağılamaya kalkanlar bundan ders alsalar, keşke türbanı siyasi simge yapanlar da, Türk Bayrağı’nı kendilerine  “tek milli simge”  bilseler.  Boşuna mı umutlanıyorum? Depresyondan kurtuluşum, bundan sonra olacaklar yüzünden geçici mi?
Herhalde bu futbol zaferi, içinde olduğumuz karanlıklarda, bir umut ışığı olur!
Futbolcularımıza, Fatih Terim’e haklarını ödememize, alacakları prime helâl olsun, ama hakları “parayla” ölçülemez, özellikle şu sırada bir umut ışığı yaktılar, bir gün bir gece de olsa bile şu umutsuzluk döneminde umut verdiler! 
Fakat onlara teşekkür ederken, asıl Güneydoğu’da Türkiye’nin bölünmemesi gereken “milli birliği için savaşanlar, kollarını bacaklarını, gözlerini”  kaybeden ve kaybetmeye devam eden, malul gazileri, tüm gazileri unutmayalım. Asıl onların hakkını nasıl ödeyeceğiz?.. Bu haklar parayla, pulla ölçülemez ve ödenemez! Onlar, para için savaşmıyorlar, Türkiye için canlarını feda ediyorlar. Ama aldıkları 280 YTL aylık yeter mi?
Sırası gelmişken sorayım, Başbakan Erdoğan içeride dışarıda her yere giderken, kendi cemaatine vb.. moral verirken, Güneydoğu’daki birlikleri hiç ziyaret etti mi? 

Ve bayrak
Futbol zaferinde, Türk Bayrağı, bizi birleştirdi... Başka milletleri bilmem, ama o canım  “ay yıldızlı”  al bayrağımızın, biz Türkler için efsanevi anlamı var: Mithat Cemal bu anlamı ne güzel şiirleştirmiş:   “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır... /Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”  Bu bayrak, bu sancak uğrunda, çok insanımız öldü ve ölmekte... “Tek bayrak” , şükürler olsun ki, hâlâ  “tek milletin, tek devletin”,  “tek”  simgesi, bunu değiştirmek isteyen liboşlara rağmen!  “Onlar” açıkça, bayrak ve İstiklal Marşı düşmanıdırlar, spor karşılaşmalarında, İstiklal Marşı’nın söylenmesi, tepelerden, binalardan bayrağımızın dalgalanması, bir yerlerine batar!

Bir öneri
Ben, “bayrak çılgınlığına”  devam edeyim. İlk Milli Takımımız ilk  “milli maça”  giderken, milli formaları bir hanım tarafından yapılmış ve beyaz formalar üzerine çepeçevre kırmızı bant üzerine ay yıldızlı kırmızı bantlar dikilmiş... Yani tarihi bir öyküsü var! Bu geleneksel formanın şimdi neden değiştirildiğini ve değişen renkli formalar üzerinde  “ay yıldız”  amblemin neden küçücük kaldığını, pek anlamadım. Meğer UEFA öyle istermiş! 
Fakat bugün asıl önerim şu. Güneydoğu’da çarpışanların, şehit düşenlerin, gazilerin evlerinin önünde, büyük Türk bayrakları dalgalandırılsın! Acılardan da  “bayrak şenliği-çılgınlığı”  çıkaralım!

Yazarın Diğer Yazıları