Keneden farkın var mı?

“AB’den vazgeçelim” diyen Onur Öymen’i “sahibinin sesi” olmakla suçlayan Gökhan Özgün’ü, AB’yi özendirmek için körlemesine saldırmasına neden olacak kadar kendine bağlayan sahibini merak ettik

Taraf’tan Gökhan Özgün AB olmadan nefes bile alamayacağına öylesine inanmış ki, Türkiye’deki kimliksizleştirme operasyonlarının mühendisleri için “el kitabı” olabilecek kadar “kendini bilmez” bir yazı kaleme aldı
Gökhan Özgün Taraf’taki köşesinde diyor ki:  “Onur Öymen sahibinin sesidir. Ve dedi ki, AB’den vazgeçip Atatürkçülüğe dönelim.”
Bu ifadeler, Özgün ve zihniyetini paylaşan  “taraf”tarlar için ne büyük bir  “hakaret”  sayılıyor olmalı ki, esmiş, gürlemiş.
Soruyor:
 “Atatürk’ün muasır medeniyet rüyasının çocukları şimdi bu zaafı hangi vicdana yerleştirecek? Çünkü bu cümleyi şöyle de okuyabilirsiniz: Muasır medeniyet gerçekçi değil, Atatürkçülüğe dönelim.”
Hangisi zaaf Gökhan Özgün?Tam bağımsızlık mı? Tam teslimiyet mi?
Bizim zamanımızda Milli Eğitim müfredatı bu kadar “uyumlu” hale getirilmemişti. İlkokuldan beri hep öğrettiler; “Muasır medeniyet”, illa da Batıcı olmak demek değil. Kaldı ki öyle bile olsa Atatürk, muasır medeniyetin bileşenlerinden biri olmayı değil, üzerine çıkmayı hedeflemişti/hedeflememizi vasiyet etmişti. Büyük iddiaları olan bu bağımsız (en azından o gün için öyleydi) Türk Devleti, dünyayı etkileme gücüne sahip, lider bir konuma yükselmeli ve çağın uygarlığının önüne geçmeliydi. Takipçi, taklitçi değil, yol açıcı olmalıydı.
Taraf’ın  “mürekkep” adlı köşesinde  “nerede üretilen mürekkebi yaladığı meçhul” bu yazar, haykırıyor:  “AB’yi terk etmek istiyorsun demek. Bakalım neyi terk ediyorsun? Geleceği karşılayabilmek için geçmişin prangalarından kopmaya çalışan medeni bir projeyi terk ediyorsun. Uluslarüstü ortak vatandaşlık hukuku geliştirmeye çalışan bir projeyi terk ediyorsun. Eşitliği istemiyorsun.”
Bu nasıl bir  “geçmişin prangalarından kopmak”  ise temel ilkesi  “Avrupa temel değerleri/ortak kültürü”  zemininde birleşmektir. Bu geçmişe bağlayıcılıkladır ki,  “Müslüman”  bir devlet,  “Türk” bir devlet için Avrupa kapıları  “tam teslimiyet” demedikçe,  “sömürge” statüsünü kabul etmedikçe  “eşit haklar” la açılmayacaktır. Bu ortak değerler nasıl bir  “medeniyet”  inşaa etmiştir ki, yeryüzüne  “karanlık çağ” yaşatmış, engizisyon mahkemelerinde işkencenin tarihini yazmış, Cezayir’de bir haftada 2 milyon insanı katletmiş, cayır cayır insan yakan dev fırınlar yapmış, farklı ırk, dil ve dinlere nefretle bakmış,  “Haçlı Seferleri”  gibi bir medeniyet yağmasını defalarca tekrarlamış, her karışa toplama kamplarının, ayrılıkçı terörün ve faşizmin izleri düşmüş ve hala insana ve haklarına saygıdan bahsedebilmektedir.
 “Batı medeniyeti yeni bir ortak vicdan oluşturuyor. Bu vicdan artık dışarıdan muhalefete açık değil. Şartları kabul edene, dünya vatandaşlığı veriyor”  diyen Özgün’ün,  “muhalefete açık olmayan” bir demokrasiyi överek O’nun cennet vaadettiğini söylerken düştüğü çelişkiyi dahi farketmeyecek kadar gözünü bürüyen AB’ciliğin teşvik bedeli ne olmuştur acaba?
Ve Taraf yazarının muhteşem finali: “Batıyla meseleni dışarıda kalıp halledebileceğini düşünüyorsan sanırım hakikaten Türk’ün dünyaya bedel olduğunu düşünüyorsun. Ne ” Onur “ ama? Ne     ”gerçekçi“ onur!”
Cadı avcılarının kompleksli ve aciz geçmişinden değil, Yahya Çavuş’ların onurlu soyundan geldiğimiz için elbette inanıyoruz, evet “Bir Türk dünyaya bedeldir”.


Cüceler ve devler
Bir yanda Avrupa’nın ortak Hıristiyan değerlerinin gölgesinde cüceleşmek var, diğer yanda dünya devletleri arasında dik durabilmenin getirdiği kudret...  Özgün’ün zihniyetindekileri için “medenilik” yukarıdaki gibi Papa’nın gölgesinde küçücük kalmak demek, bizim için ise yandaki gibi ‘olduğun yerde’ devleşmek!


+++++


Diktatör İmparator

 “Utanmıyor musunuz?” diye masayı yumruklu-yor, “İstanbul’a dönünce hesaplaşacağız” diye tehditler savuruyordu. Bölük çavuşu gibi fırçalıyor gazetecileri.
Kimi yorumcuların ekranda “Halkın yüzde 80’i Terim’den nefret ediyor!” şeklinde “yargı”da bulunmaları da etik değil.
Terim gibi, deneyimli bir teknik direktörün, “düzeyli eleştirilere” açık olması gerekirken, takımı “medya üzerinden motive etmeye” çalışması ve “darağacı” metaforuyla her maçı “ölüm-kalım savaşı”na çevirmesinin savunulacak yanı yok. Siyasetteki oligarşik yapılanmanın Türkiye’de yol açtığı krizler ortadayken, futbol sayesinde biraz soluklanmak isteyen sporseverlerin unutmaya çalıştığı “lider profili”ni Terim’de görmek istemeyeceklerini düşünüyoruz.
Fatih Hoca, imparatordu. Diktatörlüğe gidiyor!
* Derya Sazak Milliyet

+++++



El Sabah’ın yalakasına yanıt
El Sabah Gazetesi’nin, AKP yalakalığı yapmaktan dev bir dile dönüşmüş yazarı dün Radikal gazetesi ile ilgili bir değerlendirme yaptı.
Radikal’in kurucu Genel Yayın Yönetmeniyim. Kuruluşundan (13 Ekim 1996), 14 Ekim 2000 tarihine kadar tam 4 yıl bu gazeteyi yönettim.
 “Hem dersini çalışmamış, hem de herkesten şişman olan” yazar, 28 Şubat sürecinde kulaklarımızın çekilmesi için Ankara’ya çağrıldığımızı, Org. Çevik Bir’den tehditkár bir üslupla darbeye destek çağrısı aldığımızı, bu baskılar sonucunda Radikal tarafından ortaya çıkarılan Susurluk Çetesi haberlerinin gazetenin arka sayfalarında kaybedildiğini iddia ediyor.

* * *

Radikal’in bugünkü yöneticileri elbette bu yazarın kendileriyle ilgili iddialarına yanıt vereceklerdir.
Ben burada bitirirken bir soru sorayım: Radikal, madem “darbeci medya cephesinin” önemli bir gazetesi, senin eşin hem yönetici, hem de köşe yazarı sıfatıyla orada ne arıyor?
* Mehmet Y.Yılmaz/ Hürriyet

+++++


TRT YASASI İKTİDARA BAĞLADILAR
Yasanın 1’inci maddesinde TRT’nin özerk ve tarafsız olduğu belirtilirken, 3’üncü maddesinde yapılan düzenleme ile kurum adeta hükümete bağlanıyor. Bu düzenlemeyle kurumun en yüksek karar organı olan yönetim kuruluna iki genel müdür yardımcısı üye olarak giriyor... Her iki genel müdür yardımcısı Bakanlar Kurulu tarafından belirleniyor. Gerektiğinde Bakanlar Kurulu tarafından değiştirilebiliyor.
Siyasetin etkisinden uzak olması gereken TRT, bu düzenlemeyle aksine, biraz daha hükümetin kontrolüne girecektir.
Halkın vergileriyle çalışan... Halka tarafsız şekilde hizmet etmesi gereken TRT şimdiden iktidarın borazanı olmuşken.. Yeni yasayla kuşkusuz daha da pervasız bir propaganda aracına dönüşecek... Kimin bunu yapmaya hakkı var?

+++++



AKP’nin seçim yatırımları
AKP gecekonduculardan, fanatik taraftar gruplarına kadar “oy deposu” gördüğü her kesime göz kırpıyor

Ruhumu asla
Göztepeli’yim. Evet, amatöre düşen Göztepe. Varsın amatörde olsun... Bir evlat, ekonomik sıkıntı çekiyor diye babasını sevmekten vazgeçer mi? Onun gibi. Beşikten mezara bir aşktır bu.
*
Ve öğreniyoruz ki, İzmir’e “gávur” diyenler, belediye seçimlerinde İzmir’i kazanmak için “kramponlu takıyye” yapıp, Şanlı Göztepe’yi katakulliyle Süper Lig’e çıkaracakmış...
*
Çok açık söylüyorum: İstersen Premier Lig’e çıkar... Havanı alırsın! Vücudumuza sahip olabilirsin. Ruhumuza asla.
* Yılmaz Özdil/ Hürriyet

+++++


Rüşvet
AKP’liler iktidara geldikleri ilk yıllarda kaçak bina yapımını yani gecekondu yapımını önlemek için bu tür yapılara elektrik, su, doğalgaz, telefon bağlayan yöneticilere hapis cezası getirmişlerdi!
Şimdi ise bu yasağı kaldırıyorlar!
Yasağı kaldırırken ileri sürdükleri gerekçe ise “Bürokratik işlemlerin uzaması yüzünden vatandaşın mağdur” olması!
Belli ki bu çok tipik bir seçim yatırımı!
* Zeki Ceyhan/ Milli Gazete

+++++


Hep şeyhler sahte çıkardı, emin misiniz?
Şeyh’in torunu değilmiş
Dengir Mir Fırat, Reha Muhtar’a “ben Şeyh Sait’in torunu değilim. Bunu iddia eden bir sürü kişiden de tazminat aldım” demiş.
Muhtar’ın satırları bakın Fırat’ın “savunması”nı nasıl bertaraf etmiş:
 “Yaptığı açıklamalar bazen Şeyh Sait’in torununu andırıyor gerçekten...
Yorumlarını kamplaşmadan uzak yaptığı gün, zaten Şeyh Sait’in torunu olsa da fark etmeyecektir... ”
Özetle, aranızda kan bağı olsa ne olur, olmasa ne olur, fikri genetiğinize bakınca, hık demiş burnundan düşmüşsünüz maşallah!

+++++



Tank Hasan
Sözcü Gazetesi, hem medyada “etik” tartışması başlatan Hasan Celal Güzel’in tavrını, hem de Güzel’in yazılarını yayınlamayı sürdüren Doğan Grubu’nu birinci sayfasındaki “Tokmak” köşesinde eleştirdi:
Turgut Özal döneminin bakanlarından “Tank Hasan” lakaplı Hasan Celal Güzel, Radikal Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyor. Radikal “Doğan Grubu” gazetelerinden biridir. Aslından Tank Hasan’a hatır için yazdırıyorlar. Yoksa önemli birşey yazdığı yok! Makaleleri önceleri daha da az miktarda yayımlanıyordu. Meslektaşlar, onun üst makamlardan torpil yaptırıp sayıyı arttırdığını söylüyor. Böyle olduğu halde, Tank Hasan, kendisine hatır için kucak açan “Doğan Grubu” gazetelerine ileri geri laflar etmeye başladı. Buna yediği kaba işemek denmez de, ne denir?
Doğan Grubu, kendisine düşmanlık eden, AKP şakşakçısı bir sabık siyasiye neden yazı yazdırır, bunu anlamak mümkün değil...
* Tokmak/Sözcü

+++++


MİNİ YORUM
Minik Yeniçağ okurundan ders
8 en fazla 9 yaşlarında bir Kürt çocuğu idi. Bisikletiyle standa yanaştı, müdavim edasıyla bir gazete çekti, şivesinden dolayı zor anlaşılıyor olmasına aldırmadan sesini yükseltebildiği kadar yükseltti: “Atatürk’ü sevmiyormuş... O bizi düşmandan kurtardı. O olmasaydı sen nerede yaşayacaktın kadın? Hain bunlar abla, hain!.. O ne derse desin, ben Türk’üm gurur duyuyorum ülkemle..”  Babıali Şenlikleri’nde açtığımız standtan fırtına gibi gelip geçen bu minik okurumuz Türkiye’nin teslim olmayacağına dair umudumu pekiştirdi. Varolsun...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları