Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Durmuş HOCAOĞLU

Durmuş HOCAOĞLU

"Millet" mes'elesi ve Alain'in prensipleri

Ne diyorduk? “Türkler sâhiden bir ’millet’mi?” Bir okuyucum,  “Nereden çıktı bu soru”  diye soruyordu, gönderdiği mektubunda; evet, nereden çıktı?
İlkin şuradan, Alain’in üç prensibinden:
1: Hakîkati bütün rûhunuzla arayınız. Bize vahiy inmediğine göre, hakîkati kendimiz bulacağız ve hakîkat de ciddiyet demek olduğuna binâen, ancak, elimizden geldiğince, rûhumuzun bütün kuvvetlerini seferber ederek bulunabilir;
2: Dâimâ, hakîkate giden en zor, en dolambaçlı yolu seçiniz. Aldanma riski en ziyâde, kolay ve basit yollardan gidildiğinde karşımıza çıkar: Hakîkat, pahalı bir şeydir, ücreti çok yüksektir, ağır bedel ister, hakîkate tâlip isek, bunu göze almalıyız.
3: Hayâtınızda en az bir defa düşünmek için durup derin bir soluk alınız. Evet; mutlaka böyle olmalı; hayâtımızda en az bir defa -hattâ bence birden ziyâdece- düşünmek için durup derin bir soluk almalı, düşüncelerimizi havalandırmalı, gözden geçirmeliyiz; yoksa, kendimizi mutlaklaştırarak, Jaspers’in tâbiriyle, kaskatı figürlere dönüşürüz ve bu da bir entelektüel körlüğe yol açar.
Bu soru, ikincileyin, şuradan, doğrudan doğruya, yaşanan pratikten, hayâtın kendisinden çıktı: Avrupalı bir ülke ile yapılan millî maçta ekzistansiyel milliyetçiliği adetâ bir volkan gibi indifâ eden cemiyet de aynı cemiyet, AB’nin kapısına dayanıp ondan iş-ekmek-hürriyet talep eden ve dahası, bunun da ötesine geçerek, lisân-ı hâl ile, “ben, kendim için iyi, doğru ve güzel olanı yapabilecek irâde, kudret ve tâkatten mahrûmum; bütün bunları benim için sen yap”  diyen cemiyet de aynı cemiyet ve AB’nin elitleri küstahlaştığında bu defa ona buğzeden cemiyet de aynı cemiyet ise burada bir problem var demektir; bu kadar çok tenâkuz sıhhat alâmeti olamaz. Çünkü bunu diyen bir cemiyet “millet” olamaz, en azından tartışılabilir hâle gelmiştir -niçinine az sonra ona sıra gelecek- ve yine bunu diyen bir cemiyet de teftiş edildiğinde ve/ya emir aldığında ve hattâ aşağı görüldüğünde, buna da darılamaz - çünkü veren el alan elden üstündür ve yardım alanlar emir de alır; beri yandan, “Avrupa Avrupa, duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesidir” diyen bir cemiyet de bunların hiçbirisini yapamaz ve tabiî, zıddı da aynen doğrudur.
Şimdi ilkine bakalım: Ben, kendim için iyi, doğru ve güzel olanı yapabilecek irâde, kudret ve tâkatten mahrûmum; bütün bunları benim için sen yap” diyen bir cemiyet “millet” olabilir mi?
İyi ama “millet” nedir?
İmdi, “Şüphesiz milliyet fikri, en güç tarif edilen şeylerden biridir” diyen Paul Henry’yi hâtırlataraksuper[1]nosupersub, “millet” nedir suâlinin, cevâbı çok kolaya ve çok basite ircâ edilebilecek bir suâl olmadığını bilelim.
Millet’in muhtelif târiflerini, önce Yeniçağ’da uzun-uzadıya tefrika ettiğim ve sonra edisyon yaparak editoryal bir kitapta neşrettiğim bir yazımda biraz etraflıca ele almağa çalıştımsuper[2]nosupersub; burada sadece kalın çizgilerle bir dokunmakla yetineceğim. Ludwig von Mises’e göre, millet, bir dil -tam ifadesiyle “konuşma”- cemaatidir; buna mukabil, dil’i, ırk’ı, soyu, din’i, ekonomik menfaati bir tarafa iten Renan’a göre, kazançlar, menfaatler ve sevinçlerden ziyâde, kayıplar ve fedakârlıklarda birleşen, “mânevi bir aile” dir; Stalin’e göre, dil, toprak, ekonomik birliğin ve or-tak kültür biçiminde beliren rûhî şekillenme birliğinin hüküm sürdüğü, tarihi olarak meydana gelmiş kararlı bir topluluk; kader birliği alanında, karakter birliği için-de birleşmiş olan insanların oluşturdukları bir bütündür. 
[1] Paul Henry., Milliyetler Meselesi., Tercüme eden: Fehmi Baldaş., Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1939., s.9
[2] Yeniçağ’da, 02 Mart-28 Mayıs 2007 tarihleri arasında, ardışık tam otuzdört yazı hâlinde “Dersimiz Milliyetçilik” başlığı ile yayımlanan bu tefrika, Şubat 2008’de yayımlanan şu kitapta yer almaktadır: “Tabiî ve Fıtrî Bir Ekzistans Olarak Milliyetçilik”. Arslan, Huzeyfe Süleyman (Ed.), Statükodan Değişime Milliyetçilik Ufku, Binyıl Yayınevi., Derleme: 1, ISBN 978-9944-0743-0-8., Ankara, Şubat 2008 içinde, s.195-309

Yazarın Diğer Yazıları