Yaşayabilir-çalışabilir

Rumların Güney Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki cumhurbaşkanları Hristofyas, kendi kendini “Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı” olarak gördüğü için, KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Talat’ın Prescoe yemeğine katılmayışına kızmış olacak ki yeniden hikmet buyurmuş: Varılacak anlaşma yaşayabilir, çalışabilir olmalı ve birleşik federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin topraksal bütünlüğü ve bağımsızlığının itibarının iade edilmesini sağlamalıdır “dedikten sonra hızını alamamış ve (varılacak anlaşma) “Bizi işgal orduları ile yerleşiklerden kurtarmak için doğru zeminde yapılması gerekir” diye eklemiş. Hristofyas Türk tarafıyla henüz müşterek bir zeminde buluşamadığını kabul ediyor. Talat’tan ziyade Türkiye’yi hedef alıyor ve Türkiye’nin AB yolculuğu nedeniyle Rum-Yunan ikilisinin çizgisine geleceği inancıyla hareket ediyor. İngiltere’den sonra şimdi de Rusya ile benzeri bir anlaşma yapmak için girişimlerini sürdürmektedir. Reşat Akar “Türkiye Rumlarla anlaşırsa biz ne yapacağız?” diye soruyor. Bunun cevabı basittir: Biz Türkiye’ye “Kıbrıslıların istediği oldu” diyebileceği bir ortamı yaratmazsak, yani adam olup 25 yaşındaki devletimize ve Türkiye’nin garantörlüğüne mertçe sahip çıkarsak, Türkiye bizim bu sağlam duruşumuza rağmen gevşeyemez, bizi Rum’a teslim ederek kendi güvenliğini de tehlikeye atamaz. Bu nedenle gündeme getirilmek istenen “Kıbrıslılar kendi meselelerini kendileri halletsin” oyununa gelmememiz gerekmektedir. 1960 Kıbrıs Antlaşmaları Kıbrıs Türkleri için daha garantili bir şekle sokulmalıdır. Eksersizin bu olduğunu ne unutmalıyız ne de unutturmalıyız. Bunun formülü de “Kıbrıs’ın gerçeklerine dayalı bir çözümdür”. “Kıbrıs’ın Gerçekleri” ise elle tutulur, gözle görülür haldedir: İki devlet- İki eşit egemen halk- İki demokrasi- Ortaklık- Garantilerin devamı- AB üyeliğinin geçerli hale gelmesi için Türkiye’nin AB üyeliğinin tahakkuku.
İşler bu yöne gitmekteyken ABD ve İngilizler Rumlarla baş başa vererek Annan Planı’nı tezgâhladılar ve Türk tarafına evet dedirttiler. Bu da yetmedi bu ‘evet’imizi “Türkler devletlerinden ve egemenlikten vazgeçtiler” diye yorumladılar. Şimdiki  Talat-Hristofyas temasları Anglo-Amerikan çizgisinden başlatılmıştır. Hristofyas bu nedenle yükseklerden atıp tutmaktadır. Yaşayabilir-Çalışabilir bir anlaşma istiyor. 1960 Antlaşması’nı “Yaşayamaz-Çalışamaz” yalanıyla yıkmışlardı. 1963-74 yıllarını bize “Yaşayabilir-Çalışabilir” bir rejim bulmak için yaşattılar. Bunun reçetesini de buldular: Uniter Devlet! Ortaklık olmaz! Türklere yeniden 1960 Antlaşması’nı İşlemez-Çalışmaz yapan haklar verilemez. İki kesimlilik “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne bağlı karma nüfuslu eyaletlerle korunacaktır”; bizim anladığımız anlamda “iki kesimlilik” olamaz. Ve Kıbrıs meselesi 1974’te başlayan bir işgal ve yerleşikler meselesi olduğu için yapılacak anlaşma Kıbrıs’ı bu “musibetlerden” kurtarmalıdır. Var mısınız, yok musunuz?
Ankara’da MGK kararı geçerliyse; TBMM’deki oybirliği ile alınmış kararlar bakiyse; biz Kıbrıs’ta devleti kuran insanlar olarak bu şerefe lâyık şekilde devletimize sahip çıkıyorsak kırk yıldır AB ile diğerlerinin BM kanalıyla oynattıkları bu oyuna “Yokuz” dememiz gerekmektedir.
Başlatılmış olan sürecin bizi devletsiz bırakacağını ve Türkiye’yi Kıbrıs’tan söküp atacağını göremeyecek kadar aptallaşmış değiliz herhalde. Annan Planı’nda “State” kelimesini “eyalet” yerine “devlet” olarak tercüme edip bizi aldatanların yeniden tevessül ettikleri bu oyunu göremeyecek kadar da kör olanımız yoktur inşallah.
Hristofyas “zeminde anlaşalım” dediğine göre, yukarıda izahını yaptığımız zeminden kurtulup TBMM’de kayda geçmiş olan zemine dönelim. Kıbrıs’ın arkasından ağlamayacaksak bundan başka çare yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları