Kelin merhemi olsa kafasına sürermiş

Öyle tanıdıklarımız ve onların öyle açıklamaları vardır ki, sizi övmelerini ve sizden bahsetmelerini istemezsiniz. Zira bu övgü, söz etme size puan getirmez, tersine sizden puan götürür. Bu durumun en güzel örneklerini son günlerde yaşadık ve yaşıyoruz. Bazı Amerikalı yetkililerin yaptığı açıklamalarla Amerikan basınında yer alan bazı değerlendirmeler, Amerika’nın, AB’nin bazı ajanlarının artık saklayamadıkları faaliyetleri. Tüm bunlar sanki Amerikan çifte standardının da en güzel örneği. 

Sözünü ettiğim durum, ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın New York’ta yaptığı bir konuşmada AKP için sarf ettiği sözlerle Musevilerin sahip olduğu New York Times gazetesinde yer alan bir değerlendirmede açık görülüyor. AKP’yi hedef alan her iki açıklamanın zamanlaması ve içeriği de dikkat çekici. Ayrıca kaynaklar da. 

New York Times gazetesinde yer alan değerlendirmede, AKP’nin Türkiye’de toplumun her kesimini temsil ettiği ve türban ile parti kapatma konularını ele alıyorlar. Gerçekten ibretlik bir yazı. Düşünün bu gazetede İsrail aleyhine tek satır bulamazsınız, aksine bombalanan, yok edilen Filistinlileri terörist diye damgalayan bir gazete.

ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın ise New York’ta Dış İlişkiler Konseyi adlı malum kurumda yaptığı konuşmada Abdullah Gül ile Ali Babacan hakkındaki sözleri de bir başka garip. Sanki yabancıların ellerinin ne kadar Türkiye’nin içinde olduğunun en açık kanıtı gibi. Rice bu ikilinin ülkeyi yönetmesini onayladıklarını ima eder gibi konuşmuş. Hem Rice’a, hem de New York Times gazetesine yakışır.

Washington, Afganistan’da beğenirsiniz beğenmezsiniz, ama halkın çoğunluğunun istediği Taliban’ı devirmemiş, Suudi Arabistan’da ülkeyi soyup soğana çeviren bir aileyle halka ait doğal kaynak petrolleri sömürmemiş, Irak’ı petrol için işgal etmemiş ve Mısır’da Mübarek diktatörlüğüne destek vermemiş gibi, çoğunluk iradesi, demokrasi, halkın istek ve arzularından dem vurabilecek kadar sarkastik bir şekilde saygı duyulmasını önerebiliyor. Garip değil mi?
Hatırlarsanız, aynı Washington, yıllarca Türkiye’nin başının etini, işkence ve insan hakları diye yemişti. Sonra ne oldu? 12 Eylül terör saldırısı ardından bir sürü insan haklı veya haksız yargılanmadan ülkelerinden kaçırılıp savaş gemilerinde ve Quantanamo’da hapsedilerek üzerlerinde akıl almaz işkence taktikleri uygulandı. Adalet adalet diyenler bu kişilerin yargılanmasını, avukat tutmasını bile çok gördü. Hani derler ya dinime küfreden Müslüman olsa diye. Tam bunlar için söylenmiş bir söz.

Şimdi siz ABD’den gelen övgülerin Erdoğan hükümeti ve Türkiye’ye puan sağladığına inanabiliyor musunuz? Bence değil hem de giderayak. New York Times ise reklâm karşılığı yazı yazan bir gazete.

ABD şu anda tam bir seçim girdabı içinde boğuluyor. Türkiye gerçek anlamda Amerika’nın hiç de umurunda değil. Belki seçimlerden sonra olacak ama şimdi değil. Demokrat Parti’nin adayı siyahî senatör Obama hızlı yükselirken Demokrat Parti bu adayın kendilerine seçimi getirip getirmeyeceğini henüz bilemiyor. Bush’un icraatlarının Cumhuriyetçi Partili adaylara ve Başkan adayı McCain’e verdiği zarar, bu kişilerin Bush ile seçim kampanyası yapmayı ve birlikte görünmelerini önlüyor.

Bush ve kabinesinden Türkiye’ye çıkacak tek kelime övgü, Türkiye’yi dünya kamuoyu indinde küçültecek, yok edecek bir girişimden farklı değil. Bush’un Müslümanlara karşı açtığı savaşta onunla aynı safta olmaya çalışanlar da ne yazık ki Türkiye’de Müslüman olduğunu ve İslam dinini koruduğunu ileri süren bir zümreden geliyor.

Yazarın Diğer Yazıları