Dengir Mir Mehmet Fırat'a Şeyhülislam Sabri Efendi’nin cevabı

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Türkiye’de şu günlerde yaşanan gerginliği, New York Times’a, “Kökü 1920’lere uzanan bir kan davası” olarak yorumlamış ve hedef tahtasına Atatürk’ü koymuş.

Vatan’ın Times’tan aktardığı habere göre Fırat, Atatürk’ü, “Doğu’yla tüm bağlarını kesmek ve yüzünü Batı’ya yönelmekle” suçlamış.

Az buçuk tarih bilenler Atatürk’ün Doğu ile ilgisini kesmediğini (Mesela Bağdat Paktı) ve Batı’ya ihtiyatlı ve mesafeli davrandığını çok iyi bilmektedir, ama bugün AKP’nin, “Ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği” dediğini ve yine AKP’nin bir Haçlı/Siyonizm projesi olan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nde genel başkanları Erdoğan’ın eşbaşkan olarak görev almaktan mutluluk duyduğunu ise artık beşikteki çocuklar bile ezberlemiştir.

Fırat, Atatürk’ü, “Din kurumlarını ortadan kaldırmakla” suçluyor.  “Din kurumlarından” kastettiğinin tekke ve zaviyelerin kapatılması olduğunu erbabı hemen anlıyor. İyi de Atatürk tekke ve zaviyeleri niçin kapatmıştır? Bunun cevabını isterseniz biz değil, bir Atatürk, bir Milli Mücadele düşmanı, istilacılara karşı direnişe geçen Kuvayi Milliyecilerin öldürülmelerinin caiz olmakla kalmayıp bunun her Müslüman için dini bir görev olduğunu, Kuvayi Milliyecilerle savaşırken ölenlerin şehit, kalanların gazi sayılacağı yönündeki fetvayı kaleme alan eski şeyhülislamlardan Mustafa Sabri’nin kaleminden öğrenelim.

Milli Mücadele zaferle noktalandıktan sonra bile Ankara hükümeti ile kavgasını Mısır üzerinden sürdüren Mustafa Sabri Efendi, “Tuhfetür Reddiye, Alâ Mezhebi Saiydil Kürdiye” adlı eserinde, o günün tekke ve zaviyelerinde yaşananlar için, “Tasavvuf ve tarikat adı altındaki manzumelerle İslam’ın duvarlarında açılan gediklerden içeriye kıyafet değiştirmiş Mecusi rahibi, Yahudi hahamı ve Katolik papazı giriyor. Lüzumsuz tarikat münakaşaları birçok insanın ömrünü tüketti. Neticede Müslümanlar zillete düşüp kahroldular” diyor. İşte Atatürk, Atatürk ve Milli Mücadele düşmanı eski Şeyhülislam Sabri Efendi’nin hakkında bu hükme vardığı tarikat ve tekkeleri kapatmıştır. Yine bilenler bilir ki bu kapatma, “Geçici kaydıyla” dır.

 Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “Kan davası” dediği konulardan biri de, “Kılık Kıyafet Devrimi” denilen dönüşümdür. Evet, 1925 yılında böyle bir hadise yaşanmıştır, ama Atatürk bakınız 1921 yılı Aralık ayının ilk gününde TBMM’de yaptığı bir konuşmada Osmanlı’nın taklitçiliğini nasıl yerden yere vurmaktadır:

“Sultan 2. Mahmut, memleketin idaresini ıslâh etmek, mazrah-ı terakkiyat etmek için teşebbüste bulunmak istedi. Fakat vukubulan teşebbüsat Avrupa’yı taklit etmek oldu. Avrupa kanunlarını almak, Avrupa nizamlarını almak, Avrupa’nın elbiselerini giymek gibi birtakım teşebbüsat-ı ıslahiyede bulundu. Fakat bu, hakiki, müspet bir netice vermedi, veremezdi. Çünkü, ıslahat için mukallitliğe tevessül edilmişti. (Uyan Türkiye, s, 140, İsmail Şefik Aydın, Akasya Kitap)”
İşte Atatürk’ün kılık kıyafet ve değişimle ilgili diğer konulardaki samimi görüşleri bunlardı, ama ne oldu, nasıl oldu ise 1921’de bunları söyleyen Mustafa Kemal daha sonra bu düşüncelerine zıt pek çok icraata imza atmış, attırılmıştı. Bu da rahmetlinin kimler tarafından ne kadar kuşatıldığını gösteren bir fotoğraftır ve o kuşatma Gazi’nin ölümünde de parmağı olan malûm kuşatmadır.
Neyse, biz şimdi Sayın Fırat ve bu kanuna karşı çıkan herkese, hiçbir mecburiyetiniz olmamasına rağmen niye pantolon ve ceket giymekte ısrar ediyorsunuz. Bu devrim içinize sinmiyorsa, yöresel kıyafetlerinizle gezip dolaşsanıza. Siz bugün bu millete 1910’lardaki kıyafeti giydirebilir ve mevcut yasanın insanı dinden çıkarttığına dair şer’i deliller gösterebilir misiniz, desek, ne diyecekler?
Fırat, “Camiler Diyanet’e bağlandı” diye de eleştiri getiriyor. Biz de, iyi ki bağlanmış, yoksa bugün bütün camiler Hizbullah ve PKK’nın kurtarılmış bölgeleri haline gelmiş olmaz mıydı, diye soruyoruz!
İnsaf!

Yazarın Diğer Yazıları