Çözümden yana mısınız?

Başbakan Sayın Soyer bir beyanatında  “Çözümden korkanlar KKTC’de her türlü kaosu yaratmak peşindedirler” demişti. Bu halkı cemaat yapanlar, devletin yani KKTC’nin varlığından bahsetmeksizin anlaşma peşinde koşanlar, Hristofyas’ın açıklamalarından ve kırmızı çizgilerinden korkmayıp Gambari formülü ile masa başı edenler, doğrudur büyük bir kitleyi iyice korkutmaktadırlar. Ancak bu kitleyi  “çözümden korkanlar” diye vasıflandırmak doğru değildir. Hele bunların  “her türlü kaosu yaratmak peşinde olduklarını” iddia insafsızlıktır.
Yukarıda altını çizdiğim gidişattan korkanlar arasında ben de varım, çünkü Sayın Başbakan’ın  hükümet programında öngördüğü  “çözümden” , yani  “iki toplumlu federasyondan”  ben de korkmaktayım ve bunu hemen hemen her yazımda açıklamaktayım.  “Biz Halkız, Rumların istedikleri gibi tek Kıbrıs Halkı’nın içinde toplumlardan biri değiliz”  diyorum. Hristofyas’ın beyanatlarına ve kırmızı çizgisine dikkat ediniz; iki toplumlu federasyonun tarifinde bile aynı şeyleri öngörmemektesiniz; bu yol çıkış yolu değildir diyorum. Kısacası gidişattan korkanlar çözüm istemeyenler değildir; tam aksine kalıcı bir çözüm isteyenlerdir. O halde halkımızı, Annan Planı zamanında olduğu gibi  “çözüm isteyenler ve istemeyenler”  diye sınıflandırıp yanlış yola sürüklemeyelim.
 “Türkiye ile mutabıkız”  demenin de teselli edici bir yanı yoktur. Türkiye devletinin Kıbrıs’la ilgili kararları TBMM’de ve Milli Güvenlik Kurulu kararlarında görülebilir. Annan Planı’na  “evet” politikası Türkiye’nin değil, hükümetin politikası olarak tecelli etmişti. Bu politika bizi ABD’nin 1964’lerden itibaren sürdürdüğü Yunan’dan yana çizgisine getirmiştir. Eli kanlı Rum idaresini  “işlediği cinayetler ve yaptığı ihlâller”  nedeniyle cezalandıracağına bu terör idaresini meşru hükümet olarak ödüllendirmek yolunu tercih eden ABD, Türk hükümetine ve onun kanalıyla KKTC halkına referandumda evet dedirttikten sonra hemen yorum yaparak  “Kıbrıs Türkleri bundan böyle ayrı egemenlik, ayrı devlet istemeyeceklerini oylamışlardır. İradeleri budur. Türkiye bunları bu çizginin altında tutsun”  kararını Genel Sekreter’in raporuna koyduracak kadar ileri gitmiştir. Bugün başlatılmış olan süreç  “KKTC hiçbir zaman yoktu ve olmamıştır; Kıbrıs Türkleri hiçbir zaman ortak olmamıştır ve yeniden ortak olamaz; Kıbrıs Türklerinin kendi kaderlerini tayin hakları da yoktur ve olmamıştır; 1960 Cumhuriyeti vardır ve anayasasını tadil ederek Türk askerinden kurtulmak için federasyona gidilecektir”  çizgisindeyiz. Bu nedenle korkuyoruz, çünkü  Kıbrıs’taki durum federasyonu yaşatacak bir bünyeyi içermiyor. İki milletin temsilcilerinden oluşan bu olguda geçmişteki olaylar ve Rum halkının milli hedefi, kilisenin ve okulun telkinleri, kısacası bize 1955-58’leri ve 1963-74’leri yaşatan ne varsa eksilmemiş, artmıştır. sırf Türk askerinden ve garantilerden kurtulmak için ve KKTC’nin tanınmasını önlemek maksadıyla görüşmeye hazırız diyenlerin oyununa gelmiş bulunuyoruz. Bu nedenle korkulu günler yaşamaktayız. Buna rağmen kaos yaratmak aklımızdan geçmiyor, çünkü kaosun kimseye yararı olmayacaktır. Kaos  “iki toplumlu” federasyon tahakkuk ederse Kıbrıs Türklerine yapılacaklarla kendiliğinden doğacaktır. Ve bu kaosun görüntüsü, çok üzülerek söylüyorum, toplu göç ve toplu mezarlar olacaktır. O zaman ABD ve diğerleri ne yapacak diye sormayınız. 1963’ten 1974’e kadar yaptıklarını yapacaklardır. Olayları not edip hükümetlerine duyuracaklar ve  “bu olaylar bizim çıkarlarımıza zarar vermiyor; birer  beyanat yeterlidir” diyeceklerdir. Rum’un kilisesini, okulunu, basınını, liderlerini, milli konseylerini ve Yunanistan’ın oynadığı oyunları bildiğimiz için başlatılan süreci  “çözüm süreci”  olarak görmüyoruz, “çözülme süreci”  olarak görüyoruz. Bu nedenle kalıcı bir anlaşma için KKTC’ye ve garantilere sahip çıkınız; Acele etmeyiniz. Milli davanın gerektirdiği dinamizm ve kararlılıkla hareket edelim diyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları