Emekli maaşıyla darbe mi yapacaklardı?

Türkiye yeniden kargaşa ortamına sokuldu. İktidar her ne kadar  “olayların ve gelişmelerin dışındayız”  dese de akıl sahipleri meselenin öyle olmadığını biliyor. Bizzat Başbakan’ın kendisi, Ergenekon meselesini defalarca sürdürme konusunda demeçler verdi. AB çok değil bir ay önce AK Parti’yi desteklemek için yayımladığı bildirinin bir paragrafında yine  “Ergenekon soruşturması devam etmelidir”  tarzında açıklamalar vardı.
Öte yandan Ergenekon olayları ile ilgili olarak başlatılan taraftarlaşma kampanyasında iktidar yanlısı gazetelerin takındığı tutum ise  “fikri namus” adına esef vericidir.
“Fikri namus”, gerçeği ve doğruyu arama kaygısı taşır. Amacı, öncelikle para vererek gazeteyi satın alan okuyucuya olan hürmet ve elbette doğru bilgilendirme; sonra bizzat fikrin kendi saygınlığını ve değerliliğini korumaktır. Bir diğer önemli sebep de, gerçeğin ve sadece doğrunun peşinde olmaktır. Fikri namus sahipleri bu üç temel değeri her şeyin üstünde tutar.
Fikirlerini değerli bulunlar, onu ahlaki sefilliğe, politik iktidarın iktidarı sürdürmesi adına namussuzluğa kurban etmezler.
Her zaman Hak olanın ve her zaman adaletin yanında olurlar. Hele  “ben Müslüman’ım”  diyen bireyin en temel özelliği budur.
Siyasal bölünmeler derinleştirilerek Türk toplumunun kamplaştırılmasında işte bu  “fikri namus”  durumunun  “fikri politik tarafgirliğe”  kurban edilmesi meselesi vardır.
“Az kaldı darbe yapacaklardı”  söyleminin dayanakları inandırıcı değil. Darbe yapılacağını delillendiren herkesi ikna edecek belgeler ortada yok.
Birkaç yıl evvel Nokta dergisince yayımlanan Özden Örnek Paşa’nın günlüğüne dayandırılarak yapılan haberler ve yorumlar ise havada kalmaya mahkûm. 2002-2004 yılları arasını kapsayan günlük bilgilerinin üzerinden 4 yıl geçti. Görevdekilerin çoğu emekli oldu.
Emekli olmuş paşalar, sahip oldukları onca kuvvet ve silahı teslim ettikten sonra emekli kartıyla mı darbe yapacaklar?
Öte yandan son tutuklama olaylarından sonra geliştirilen  “kaos” senaryosu ise iyi bir film konusu olacak cinsten.
7 Temmuz’da başlatılacağı söylenen  “Kaos senaryosunun” rol dağılımında kimler var?
 Öncelikle hükümete tepki mitinglerini yapacak ulusalcı kuruluşlar.
2. Mitinge katılacak halk.
3. Mitinge katılan halkla silahlı çatışacak polis.
4. Bütün bu gelişmelerin ortasında olan hükümet.
Ve önü alınmaz olaylara dur diyecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri.
Dikkat ediyor musunuz bilmem. Söz konusu  “keşmekeş senaryosunun” dört temel aktörü olacak ve hepsi de rollerini hatasız oynayacak ki darbe olsun.
Böyle bir ütopya, eğer bir film senaryosu ise yönetmenin direktifiyle hatasız olarak gerçekleştirilebilir.
Kaos senaryosunu uyduranlar hesap etti mi bilemem. Ancak senaryo gereği hükümet dâhil pek çok kurum başarısız oluyor.
“Olaylarda polis yetersiz kalır” demek Emniyet’e saygısızlık ve güvensizliktir. Aynı zamanda hükümetin güçsüzlüğü ve acizliğidir.
“Olayları hükümetin politikalarını beğenmeyenler isyana dönüştürecek” demek, mitinge katılanları önceden suçlu ilan etmek demektir. Kaldı ki daha önce milyonların katıldığı dev mitinglerde en ufak olay çıkmadı. Ve en önemlisi  “TSK’nın olaya bir darbe ile müdahale edeceğini”  söylemek, yine TSK’ya olmamış hayali bir olaydan dolayı iftira atmak demektir.
Nereden biliyorsunuz?
Belki de TSK jandarma birlikleriyle polise destek vererek, iktidarı devirmek isteyenlere engel olacak. Hatta tanklarıyla köşe başlarını tutarak, ortamı sakinleştirip, suçluları kolluk kuvvetlerine teslim edecek.
Bu haberleri doğruymuş gibi gerekçe göstererek son gelişmeleri mazur görmemizi isteyen arkadaşlar, gerçekten Müslüman ve hakikaten bir  “fikri namus”  sahibiyseler, önce iddianamesi olmayan bir davanın insaniyet, hakkaniyet ve adalet ölçütlerine uygunluğunu sorgulamalıdırlar.
Unutmayalım.
Hukuk sadece dümdüz kanunların uygulanması demek değildir. Hukuk, “hakkaniyet” ve pek tabii ki “adalet” gibi yüce insani ölçütleri de içinde barındıran anlamlı bir değerdir. Mekanik olarak kanunların uygulanması robotik bir durumu gösterir ki bu durumda insaniyet ortadan kalkmış demektir. Böyle durumlarda ancak zorbalıktan söz edilebilir.

Yazarın Diğer Yazıları