'Okyanus'u aş da gel!

1999 seçimlerinde DSP “tarihi” başarısıyla sandıktan birinci çıktı. Bülent Ecevit Başbakanlık koltuğuna oturdu. DSP-MHP-ANAP koalisyonu ’Ecevit’in Başbakanlık’ta içtiği bir
bardak çayın ardından “gaz sıkışması” şikâyetiyle hastaneye kaldırılması’ndan sonra çatırdamaya başladı.
Günlerdir kocaman puntolarla yazılan  “Ecevit’e darbe
girişimi” iddialarının  ’üzerine atlayan’, ’şahitlik eden’ler en iyimser tahminle ’ölünün arkasından konuşmama’ duygusuyla hareket ediyor olmalılar.
Çünkü “gönüllerde taht kurmuş, dürüst, saygın,
bilge Karaoğlan”  son günlerinde hayli ’yaşlı ve hasta biri’ydi. Öyle ki, Başbakan’ı hedef alan yorumlar artık özel hayatın sınırlarını zorlamaya, kişiliğini rencideye,
saygınlığını ve otoritesini sarsmaya, yok etmeye başlamıştı.
O günün şartlarında  “Ecevit Başbakan olarak
kalsın” diyen bir kişi bile bulmak güçtü. Çünkü toplum genelinde memleketin kaderinin ’Allah’a emanet’
olduğu yönünde bir kanaat hakimdi.
2002’de “Ecevit bıraksın” demek suç değildi. Bugün suç! “Karaoğlan’a asker darbesi” diye yeri
yerinden oynatanlar için 57. hükümetin devriliş
hikâyesine çöken sisi kaldırmak neden bu kadar zor?


 

‘Ecevit darbesi’nin gerçek merkezi neresi?
Türkiye’nin en kapsamlı bir siyasi davası haline getirilmek istenildiği ortaya çıkan bu soruşturmayı yürütenler, Ortadoğu’da biçimlendirilmek istenilen yeni bir oluşumun hazırlandığı Washington ile bazı AB ülkelerinden  “Türkiye’de Ecevit gitsin ve onun başkanlığındaki koalisyonu oluşturan partiler de alaşağı edilsin..”  amacı ile düzenlenmiş olan stratejiden de söz etmek gereğini duydular mı?
Irak’a müdahale için hazırlanan ABD, operasyon için Türkiye’de bir iktidar değişikliğini zorunlu görmemiş miydi?
Kemal Derviş’in geçen aylar içinde TÜSİAD’ın davetlisi olarak bir konferans vermek için Türkiye’ye gelişi nedeni ile heyecanlanan ve  “yine mi?” diye birbirlerini sorgulayanların tazelenen anıları neydi?
 Türkiye’de yapılacak genel seçimlerden başarı ile çıkacak yeni siyasal iktidar için Erdoğan ve ekibinin de adeta hazırlandığı, birçok açıdan teçhiz edildiği ve 2001 genel seçimlerinin koşulsuz alternatifi olarak iç, dış kamuoyuna sunulduğu da unutuldu mu?
Dünkü yandaş basının o değerlendirmelere nasıl önem verdiklerini, Sayın Zeki Sezer ve Masum Türker de görmüş olmalılar. Bakanlık yaptıkları hükümeti sarsan ve devrilmesine neden olan tertipler, öylesine küçük telkinlerden mi ibaretti?
Böyle bir iddia ile yargı önüne çıkartılacak olan şüpheliler arasından, Ecevit’in düşürülmesi için hazırlanan eylemde görev almış olanlar varsa, onlara taşeron olarak bakmak gerekir.  DSP-MHP-ANAP gemisinin batmasına yol açan asıl buzdağı, okyanusun ötesindeydi. Kimse bu gerçeği unutmasın.      
* Orhan Birgit/Cumhuriyet


 

Derviş, Bahçeli, Özkan, IMF, Türk seçmeni!..
2002’nin ilkbaharında ’bu hükümetle gitmiyor’ diye net bir duruş sergileyen, bu düşüncesini açık açık söyleyen kimdi?Kemal Derviş.. Ecevit’i Ergenekon devirdiğine göre Derviş de Ergenekoncu!
Peki nasıl devirdiler? Seçime giderek! Seçimi kim istedi? MHP lideri, dönemin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli.. O da Ergenekoncu!
DSP’den ayrılarak iktidar ortağı partiyi kim böldü? İsmail Cem ile Hüsamettin Özkan.. Onlar da Ergenekoncu!
Derviş nereden geldi? Derviş’i Dünya Bankası gönderdiğine göre Ergenekon’la organik bağı vardır!
Derviş’e kim destek verdi? IMF..  Ergenekon’un finans ayağıdır!
Bahçeli istedi! 31 Temmuz 2002 günü oylama yapıldı.. 499 milletvekilinin oyuyla erken genel seçim kararı alındı.. Demek ki Ecevit’in devrilmesine neden olan seçim kararına oy veren 499 vekil de Ergenekoncu!
Ve gelelim Ecevit’i devirme operasyonunda rol alan en önemli ayağa.. Seçimde 31 milyon 510 bin kişinin oyu geçerli sayıldı.. Bu oylardan sadece 383 bin 609’u Ecevit’e çıktı.. Ecevit’e oy vermeyip iktidardan düşürenler ne oluyor? Ergenekoncu..
* Mehmet Tezkan / Vatan


 

Erdoğan, rahmetliye pek saygı göstermiş
 “Ecevit kişisel hırsından gitmiyor.”
 “Mesaisini yerine getirmekten aciz.”
 “Ülkeyi hastaneye çevirme!”
 “Kendine zulmetme, çekil!”
 “Millete kıyma, bırak!”
 “Ölümün ertelenmesi, ötelenmesi, hayatın yaşandığı anlamına gelmez...”
 “Mazereti var... Yaşlılık!”
 “Çekilmesini bilmiyor.”
 “Ecevit görevinin başında olduğunu söylemiş... Ne olur güldürme bizi!”
 “Fiziken çökmüş.”
 “Bitmiş bir insan.”
 “Topluma yararlı olmaya değil, anca kendini ayakta tutabilmeye çalışıyor.”
 “Git.”
 “Çekil.”
 “Yerinden ve merkezden olmak üzere, iki
yönetim şekli vardır... Şimdi, hastaneden ve evden yönetim çıktı!”
 “Anlaşılan o ki, insan yaşlanınca gerçekleri daha az görüyor, hırsı artıyor. Hastane raporları bile zoraki veriliyor.”
 “Her tarafı kırılıp dökülüyor.”
 “Çelik korselerle duruyorsun.”
 “Düş milletin yakasından.”
Kime ait bu laflar?
Tayyip Erdoğan’a.
Ne yazıyorlar şimdi?
 “Darbeci emekli generaller, Ecevit’e çekil baskısı yaptı.”
Hep söylerim... Bu yalaka gazetecilerin en güvendiği konu,  “balık hafızası...”
Kendi yazdıklarını unuttukları için, okuyanlar da mutlaka unutmuşlardır diye tahmin ediyorlar.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


 

İstihbaratçı mı, gazeteci mi?
“Ergenekon” adıyla servis edilen Ümraniye soruşturmasını değerlendiren
medya yavaş yavaş Çongar gerçeği ve Ortadoğu’daki küresel savaşa uyanıyor
 2003 yılından beri bilinen örgütle ilgi gözaltılar, nasıl oluyor da AKP’nin kapatılması gündeme gelince yoğunlaşıyor?
Nedense Yasemin Çongar, bu önemli ayrıntıyı “es” geçiyor...
Yasemin Çongar’ın yazısında örgütü açığa çıkaran kişi kimdi?
Tuncay Güney!..
Tuncay Güney, kimilerine göre samimi bir itirafçı, kimilerine göre CIA ajanı, kendine göre ise “mesih”  bekleyen bir Musevi.
Bir bakıyorsunuz Veli Küçük’ün çevresinde, bir bakıyorsunuz Samanyolu televizyonunda program yapıyor... Güney, 2006 yılı öncesi Sabah ve Akşam gazetelerinde...
Mart 2001’de  “change oto” adlı dolandırıcılık olayında polisçe gözaltına alındı. Kameraya kaydedilen sorgusunda ilginç iddialarda bulundu.
Sonra Kanada’ya gitti. Oraya iltica etti. Müslüman değil Musevi olduğunu açıkladı. Toronto’da bir sinagogda din görevlisi olarak çalışmaya başladı.
Yasemin Çongar, Tuncay Güney’i çok önemsiyor...
Pentagon’da, CIA’de, ABD dışişlerinde bir dönem görev yapan eşine Tuncay Güney’in ilişkilerini, kimler tarafından kullanıldığını keşke sorsaydı Yasemin Çongar...
İster istemez şu soru geliyor aklıma: “Gizli yürütülen bir operasyonun bilgilerini içeriden mi yoksa dışarıdan mı alıyor Yasemin Çongar? Acaba gazeteci mi istihbaratçı mı Yasemin Hanım?”  
* Hikmet Çetinkaya / Cumhuriyet


 

Senin de gözün  kör olmuş
EY  “Ergenekon için söylenen her söze kandım / Pervane misali ampule yandım” havasına girip, burunlarından hiç kıl aldırmayan benim demokrat abilerim, ablalarım, kardeşlerim...
Mesela...
 “Mezara tahliye” vakasına neden gözünü kapatıyorsun, zalime zulmünü haykırmakla meşhur Cengiz abi...
Mesela...
 “Agarta”  saçmalığıyla kafa bulan, matrak ve şahane bir yazıyı ne zaman kaleme alacaksın Ahmet Abi?
Mesela...
 “7 Temmuz Planı”  üfürmesinin kimin işi olabileceğine dair hiç olmazsa iki satır oynatmayacak mısın Gülay Abla...
Mesela...
“Ergenekoncular nükleer silah üretmiş olabilir” sallamasına küçük de olsa bir gönderme yapmayacak mısın Emre kardeş?
Mesela...
 “Sinan Aygün neden alındı? Neden bırakıldı?” sorusunun yanıtını vermeyecek misin  “Çok şey biliyor gibi yapanlar” kabilesinden Şamil birader?
Mesela...
 “Kasa”  denilen adamın  “beş parasız”  çıkmasına dair şöyle dokunaklı ve yüreklere işleyen bir makale döktürmeyecek misin Ahmet Taşgetiren üstat?
* Ahmet Hakan / Hürriyet


 

“Tanıkları biliyorum” gevezeliği filmlerde bile olmuyor.
Şamil polisiye filmlere özenmiş

Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar, iddianamede yer alan gizli tanıklardan üçünü bildiğini ama isimlerini açıklamayacağını yazdı.
Şimdi diyelim ki tanıkları susturmak isteyen güçler var. Bunlar Şamil Tayyar’ı kaçırdılar ve zor kullanarak bu isimleri öğrendiler. Sonra da gidip bu tanıkları ortadan kaldırmaya kalktılar. Ne olacak o zaman?
Bir gazeteci böyle bir sorumluluğu üstlenebilecek kadar cesur davranabilir mi? Ya da bu “cesaret” mantık çerçevesine oturtulabilir mi?
Tanık ortadan kaldırma gibi heyacanlı sahneleri filmlerde görüyoruz.               
* Can Ataklı / Vatan


İsrailoğlulları
Aklın yolu bir
O günleri hatırladım. Dervişleri, Cem’leri, AB’nin gecede 15 kanun geçirttiği Meclis günlerini... Herşey o zaman da güllük gülistanlık değildi. Enis Öksüz’ün Telekom’un özelleştirilmesini önlemek için verdiği mücadeleyi de hatırlıyorum. Bütün mesele Arz-ı Mevud’un vâd ettiğine (!) inanılan değişimin gecikmesinden kaynaklanıyor sanırım. Bütün meselenin büyük İsrail’in kurulmasının o kadar kolay olmadığını görmekten kaynaklandığını anlamıyor muyuz zannediyorlar?          
* Afet Ilgaz / Milli Gazete


 

MİNİ YORUM
Roj TV’den alın (!)
TRT yeni kanalında çalışacak “Kürtçe bilen sunucu” bulamıyormuş. Utanmasalar Roj TV’den transfer ederler mi bilmem!
Daha önce de bu iktidar açtığı “Kürtçe kursları”na öğrenci bulamamıştı. ‘Faşist TC’nin baskısı altında dillerini öğrenmeleri, konuşmaları yasaklanan bu insanlar’a yapılan bu ‘lütuf’ da bölge halkında beklenen coşkuyu yaratmamıştı.
Konuştuğu dilden memnun görünen insanımıza neden “Kürtçe düşünüp, Kürtçe konuşup, Kürtçe umutlar besleyeceksiniz” dayatması yapılır?
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları