Sırp kasap yakalandı

Sırbistan’da 8 bin Müslüman’ı katleden Sırp liderlerinden Karadzic, 11 yıl sakal bırakıp “doktor” görüntüsü altında saklandıktan sonra yakayı ele verdi. Soykırımı suçundan aranmakta olan yardımcısı General Ratko Mladic için aramalar devam ediyor. Sırp kasabın elinde yıllarca acı çekmiş olan insanlar ve 8 bin Müslüman’ın yakınları kuşkusuz bu sonuçtan memnunlar.
Evet! Avrupa’nın bir köşesinde insanlığa zulüm ve soykırımı girişimleriyle masum insanları “benden değil”  diye katledenler takip edilip yakalanırken diğer yanda aynı Avrupa’da benzeri suçları Kıbrıs’ta korkusuzca işlemiş olan Makarios, büyük devletler tarafından,  “meşru hükümet”  olarak itibar görmüş ve Makarios’un kan akıtarak, toplu mezarlara masum insanları gömerek, uluslararası antlaşmaları ve ülkenin anayasasını ayaklar altına alarak işlediği cinayetlere bakmaksızın onun devamı olan gaspçı  “Kıbrıs Rum idaresini”  Kıbrıs’ın  “meşru hükümeti”  olarak AB üyesi de yapmışlardır. Bu yanlışları da yetmedi, bunların zulmünden canını ve hürriyetini, Kıbrıs’ın egemenliğindeki ve bağımsızlığındaki haklarını zor kurtarmış olan Kıbrıs Türklerinin  “kurucu ortaklık statüsüne, siyasi eşitliğine, ayrı seçim haklarına”  bakmaksızın anlaşılması zor bir inatla Kıbrıs Türklerini  “meşru Kıbrıs hükümeti” addettikleri suçlu kanada ram etmeğe çalışmaktadırlar.  “Kıbrıs meselesine”  teşhis koymadan devam etmekte olan bu zulüm bir yana, bu zulmü ve cinayetleri önleyerek, Kıbrıs’ın ortaklık devletini Enosis sehpasından son anda kurtarmak için evlatlarını şehit eden garantör Türkiye’yi de bu eli kanlı, suçlu Rum ortağı  “meşru hükümet” olarak tanımaya zorlamaktadırlar. Kıbrıs 1960’da bir devlet olarak ortaya çıkarken niye iki etnik grup arasında bir ortaklık devleti olarak doğdu; niye garantilere gerek görüldü; bu garantiler olmasaydı ve Türkiye 11 yıl sabırla bekledikten sonra müdahale etmemiş olsaydı Kıbrıs Türklerine ne olacaktı sorularını soran yok. Kararı vermişler  “Kıbrıs kasabı Makarios ve yardımcıları meşru hükümettir; bunu kabul etmeyenler suçludur!”
Geriye baktığımda kendi kendime soruyorum: 1964’te Kıbrıs meselesi Londra Konferansı’nda ele alındığında garantör Türkiye ile İngiltere, Makarios’a baskı yapıp onu istifaya zorlamış olsalardı Kıbrıs meselesi denilen bu  “Rum icadı mesele” bunca yıl bunca cana mal olur muydu; bu  “mesele” kökünden çözülmüş olmaz mıydı? Ve her ülkedeki liderler uluslararası antlaşmalarla oynanılamayacağını görmüş olmazlar mıydı?
Bu niye yapılamadı? Yapılamadı, çünkü garantör İngiltere Rumları kızdırarak güneydeki üslerini tehlikeye atmak istemedi. Aksine İngiliz yetkililer bize Makarios’un önerilerini kabul etmemizi telkin ettiler. Peki, mesele BM Güvenlik Konseyi’ne gittiğinde Makarios takbih edilip kendisine  “Sen işlediğin suçlarla bu ülkenin cumhurbaşkanı olamazsın” denemez miydi? Bal gibi denebilirdi ve Kıbrıs meselesi orada kökünden halledilmiş olurdu. 1960 ortaklığı devam ederdi. Bunu niye yapmadılar? Yapmadılar, çünkü ABD, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasından yanaydı. Yunan lobisi bunu istiyordu ve ABD’nin bu yöredeki çıkarları da bunu gerektiriyordu. O günün Sovyetler’i de Makarios’u destekleyerek Akdeniz’e inmek ve iki NATO ülkesini de sarsmak istiyordu. Yani, soykırımı, şu kadar masum Türk öldürülüp kuyulara atılmaktaymış, uluslararası antlaşmalar yırtılıp atılmaktaymış bunlar için mesele değildi. Hâlâ da değildir. Yapay bir anlaşmayla bizi Türkiye’siz bir ortamda Rum’a yamalamak için canla başla uğraşıyorlar. Birkaç yıl sonra burada kan gövdeyi götürdüğünde çok sert beyanatlarla durumu geçiştirecekler. Olan, devletine, egemenliğine sahip çıkmayan Kıbrıs Türkü’ne olacak.   

Yazarın Diğer Yazıları