"Hepimiz darbeciyiz!"

Evet, eğer “Hepimiz Hrant Dink’iz” diyenler, “Soykırımı yaptık-milyonlarca Ermeni’yi kestik” diyor ve günah çıkarıyorlarsa; ben de aynı mantıkla, “Hepimiz Ergenekon’uz-darbeciyiz” diyorum. Başsavcı isterse bu sözlerimden dolayı beni de içeri alsın! Ama bunu “darbe” taraftarı olduğum, ordunun darbe yapmasını istediğim için değil bu “davada” her gün, medyada bölük pörçük yayımlanmakta olan ve insanları daha yargı önüne çıkmadan yargılayanlara karşı infialimi göstermek için yazıyorum! Zira bu traji-komedi ve yalanlar, yetti gayrı!
“Artık söz yargıda” diye yazan Sedat Ergin’in “Milliyet”inde bizzat Ergin’in “Artık söz yargıda” başyazısıyla, aynı zamanda,  “Ergenekon davasına” bakacak 13. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçlarının bazılarının Ergenekoncu olduğu dedikodusuna yer veriliyor! Ergin’in “Milliyet”i diyorum, çünkü rahmetli Abdi İpekçi’nin, Ercüment Karacan’ın, Hasan Pulur’un, Tufan Türenç’in, rahmetli Turan Aytül’ün “Milliyet”inde böyle değildi. Rahmetli İpekçi, gazete sütunlarında ve “Durum”unda, pespaye dedikodulara asla yer vermezdi! Ama Türkiye’nin bu “en saygın gazeteleri”, bu dedikodulara yer verdikten başka, sütunlarında, “tabloid” bulvar gazetelerine taş çıkarırcasına, baskı sayısını artırmak için, boy boy çıplak kadın resimleri yayımlıyor, gençlere “hamam malzemesi” veriyorlar! Bir kısım medyanın hali de bu!

Umumi vaziyet
Bugünkü “Umumi vaziyete” bir bakalım: Hele, “kapatmama” kararından sonra, AKP iktidarı muhakkak azacak, şımaracak, muhtemelen oyları da artacak ve arkasını ABD’ye AB’ye dayayarak, aynı yolunda, “Müsademe rotasında” aynen devam edecek. Ve sonunda Birinci Cumhuriyet sona erecek. Her gün gözümüzün önündeki manzara ve gidişatı tevil mümkün değil! Abdullah Gül zaten birkaç yıl evvel bir İngiliz gazetesine “Birinci Cumhuriyet sona ermiştir” diye demeç vermişti. Sonra inkâra yeltendi, ama ben, bizzat muhabirden doğruluğunu kanıtladım!
Churchill 2. Dünya Savaşı’ndan sonra “Ben Britanya İmparatorluğu’nun tasfiyesi için majestelerinin başbakanı olmadım” demişti. Gül, hasbelkader, başında bulunduğu “Birinci Cumhuriyet’in” tasfiyesine memur! Ve bugün iktidarın başı olan Erdoğan’ın unutulmaz “vecizeleri”! Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demişti, o “Ulemaya soralım” diyor. Yani, ona göre, “Hayatta en hakiki mürşit ulema”! Atatürk “Ne mutlu Türk’üm diyene” demişti, Erdoğan ise, “Türkiye Türklerindir demek yanlıştır... Türklük, alt kimliklerden biridir” diyor!
Ve “umumi vaziyette”; Türkiye’nin bütün cephelerinde; Kıbrıs’ta, Ermeni konusunda, Güneydoğu’da, ülkenin mameleki hususunda, açık “çözülme” var.
Atatürk Cumhuriyeti’ne ölesiye bağlı olan vatanseverler -siviller, muvazzaf ve emekli askerler- bu durumda ne yapmalılar? Ellerimiz kollarımız bağlı, kadere boyun mu eğmeliyiz, yoksa Mustafa Kemal ve arkadaşlarının “makûs talihe” karşı yaptıklarını mı yapmalıyız? İşte mesele bu!

Aydınlar
TV panellerinde, sohbetlerde allameler, Birinci Cumhuriyet’in, hatta Atatürk’ün “hatalarından” söz ediyorlar ve kendi 2. Cumhuriyetlerine geçiş olarak AKP “Ilımlı İslam” devletine yalakalık ediyorlar. “Atatürk’ün Cumhuriyet’i bir yıkılsın, kozları sonra pay ederiz” diyesiler.
Eğer maazallah bu Cumhuriyet yıkılırsa, bunun sorumluları açık, yakın tehdit ve tehlikeler karşısında bigane kalanları, vatanseverleri suçlayanları asıl tarih mahkûm edecektir.
1919’da vatanseverleri Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi yargılamış, mahkûm etmişti... Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmaya teşebbüs edenleri kim yargılatacak?

Hocanın tesellisi
Çetin Yetkin Hoca’yla sohbet ediyor, üzüntümü anlatıyordum. Yetkin Hoca gerçek bır tarihi olayı hatırlattı: Mütarekede, İttihatçı erkânı Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi tarafından yargılanmak üzere Bekirağa Bölüğü’nde hapis yatarlarken, “Ne olacak memleketin hali?” diye kıvranırlarmış! Ziya Gökalp de orada ama memnun mesrur bir köşede otururmuş. Diğerleri kızmışlar... Gökalp de “Sizler Osmanlı çöküyor diye üzülüyorsunuz, ben ise, bundan sonra bu çöküntüden çıkacak yeni oluşumları sevinçle bekliyorum” demiş! İnşallah!

***

Hamlet’ten -William Sakespeare- (mealen) “İnsafsız bir  kaderin, taşlarına ve oklarına tahammül etmek mi, yoksa belalar denizine karşı başkaldırmak ve direnerek, bunları sona erdirmek mi? Olmak veya olmamak işte mesele bu!”

Yazarın Diğer Yazıları